"Hoşgeldin," deyip kenara çekildi. Botumu güç bela çıkarıp içeri geçtim. Kadın da arkamdan gelip koltuğa oturmamı işaret etti.

"Daha önce hiç çocuk baktın mı?" Direk konuya girmişti.

"Yani... şimdi şeyy... benim dokuz yaşında bir kardeşim var ve onu ben büyüttüm sayılır." Kadın yüzüme şöyle bir baktı.

"Bu işe çok mu ihtiyacın var?" Ah bir bilsen ne kadar ihtiyacım olduğunu...

"Evet çok ihtiyacım var. Lise mezunuyum ama iş bulamıyorum. Malum çocukları da seviyorum o yüzden sizi aradım," deyince kadın başını salladı.

"Peki başla öyleyse. Sabah sekizde burada olursun. Evi de ufaktan temizlersin. Öyle dip bucak değil üstünden. Ben akşam beş altı sularında geliyorum. Bir iki çeşit de yemek yaparsın olur biter," dedi kadın.

"Peki maaşım ne kadar efendim?" Çekingen bir sesle sordum.

"2000 ₺." Duyduğum maaşla dudağım uçukladı. Vaov çok iyiydi.

"Peki. Ne zaman başlayacağım?"

"Yarın sabah başlarsın."

"Tamam ben yarın sekizde burada olurum. Bu arada adınız neydi?"

"Rabia."

"Ben de Işık. Ben artık gideyim Rabia hanım," deyip hareketlendim.

"Hanım demene gerek yok. Abla diyebilirsin," deyince samimi biri olduğunu anlamıştım.

"Peki Rabia abla. Görüşmek üzere," deyip evden çıktım. İş bulmanın verdiği sevinçle mırıldana mırıldana asansörde aşağı indim. İki gündür ilk kez bu kadar mutlu olmuştum. Bu işte epey para kazanırdım. Altıdan sonra da partime bir iş bulursam çok güzel olurdu. Düşüncelere eşliğinden apartmandan çıkmıştım. Caddeye çıkıp dolmuşu beklemeye başladım. Az sonra gelen dolmuşa atlayıp ücreti ödedim ve oturdum. Annem ve babam gideli epey olmuştu. Daha gelmelerine çok vardı. Onları delicesine özlemiştim. Sadece seslerini duymak yetmiyordu. Annemin huzur dolu kokusunu almam, babamın omzuna yatıp o güven hissini almam gerekiyordu. Ama bunlar yoktu. Güneşi özlemiştim. Amcamın evine gitmeye yüzüm yoktu. O kadar laf ettim sonra Güneşi almaya gitmedim. Hali ile dalga bile geçmişlerdir benimle. Akraba dediğin insan adeta akrepti. Böyle akraba olmaz olsun. Ne zaman tökezlesen bir darbe de onlardan yersin. Bu böyleydi. Gerçi bu sadece akrabalar için geçerli değildi. Öyle insanlar var ki dostum deyip arkandan kuyunu kazarlar. En büyük temennim o kuyuya kendilerinin düşmeleri...

••

Saat yedide uyanmış yedi buçukta evden çıkmış ve tam vaktinde işe yetişmiştim. Rabia abla beni kapıda bekliyordu. Gerekli talimatları verip evden çıktı. Onun çıkması ile ben içeri geçtim. Bebeğin adını bile sormayı akıl etmemiştim. Oturma odası dağınık değildi. Odaları toplamaya başladım. Duyduğum ağlama sesi ile bebek odasını büyük uğraşlar sonucu buldum ve minik kız çocuğunu kucağıma alıp susturmaya çalıştım. Ben onu kucağımda salladıkça o mayışıp uykuya geçiyordu. Gözleri tatlı tatlı kapanınca onu tekrar beşiğine yatırdım. Odalardaki işim bitince mutfağı topladım. Zor iş değildi aslında. Bebeğin mama saati gelince bebek masasını oturma odasına götürüp orada yedirmeye başladım. Şu anlık bir sıkıntı yoktu. Minik kızın karnı doymuş olacak ki dudaklarını sıkı sıkıya kapatmıştı ve olumsuz iniltiler çıkarıyordu. Ağzını yüzünü silip onu masasından çıkardım ve kucağıma aldım. Öyle tatlıydı ki... gözleri iri maviydi. Saçları ise koyu bir renkti. Yüzü pamuk gibiydi. Kadife gibi bir teni vardı. Böyle bir kızım olsun isterdim. Tombul yanaklarına birer öpücük kondurdum. Gülümsüyordu. Önde olan iki dişi kendini belli ediyordu. Bir de altta bir tanecik dişi vardı. Öyle tatlıydı ki... gülünce çok güzel oluyordu. Tam ısırmalıktı. Ama canı yanardı ve el çocuğuydu.

GECENİN IŞIĞIWhere stories live. Discover now