H.K.D.\42

8K 451 51
                                    

Yazar: Meh-Pare
Bölüm: 42 (Gönlüme Yakıştın...)

*
Uzun bir bekleyiş ardından bölüm geldi... Umarım beklentileri karşılar...
İyi okumalar... 😇
*

Genç kız gözlerini açtığında hissettiği sıcaklıktan mayışmış haliyle gerinmeye çalıştı. Ancak sadece çalışmakla kaldı. Onu mengene gibi sarmış olan kollar hareketini kısıtlıyordu. Gözlerini açıp bakışlarını tavana sabitledi. Hemen kulağının dibinde hissettiği ılık esinti ürpermesine neden olurken başını hızla soluna çevirdi. Genç adamın yüzünü karşısında görünce gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Yiğit'in neden bu kadar yakınında olduğuna anlamazken bir anda gözleri önünden film şeridi gibi geçen anılar üzerine hücum etti. Karşısında gözleri kapalı sakin nefes alış verişler eşliğinde uyuyan genç adamın yüzünü inceledi. Kirpiklerinin gölgesi yüzüne düşerken hafif aralık dudaklarının kırmızılığı yüzüne renk katıyordu. Damat traşından sonra sakallarından eser kalmayan yüzü pürüzsüz görünüyordu. Alnına dökülmüş birkaç tutam saçı ona küçük bir çocuk havası veriyordu. Onun yüzüne dalıp giderken kapıdan gelen tıkırtı ile eş zamanlı hareketlenen Yiğit'in bedeni paniklemesine neden oldu. Ne yapacağına karar veremezken hızla gözlerini kapattı.
Genç adam gözlerini araladığında kolları arasındaki bedene yüzündeki gülümsemeyle baktı. Kapının önünden gelen sesle başını çevirdi.
-Yiğit, oğlum uyanın hadi yola çıkmanız lazım geç kalacaksınız, diyen annesine,
-Tamam, diyerek kısa bir cevap verdi. Başını kolları arasındaki bedene çevirdiğinde büzülmüş dudaklarını fark etti. Hafif titreyen kirpiklerinden uyumadığını anladı. 'küçük bir oyundan zarar gelmez.' diye geçirdi içinden. Tek kolu üzerinde doğruldu. Başını yavaşça genç kızın yüzüne doğru yaklaştırdı. Dudakları arasında milim kalmıştı ki Zümra gözlerini araladı. Onu üzerinden iterek uzaklaştırdı.
-Ne yaptığını sanıyorsun geri zekalı?
Genç adam gerisin geri yatağa düşerken yüzüne alay dolu gülümsemesini yerleştirmeyi de ihmal etmedi.
-Ayıp değil mi karıcığım? İnsan hiç kocasına hakaret eder mi? Sabah öpücüğümü alacaktım, dedi sesine de yansıyan alaylı tonla.
Zümra ona ters bir bakış atıp yataktan kalktı. Banyoya girip elini yüzünü yıkayarak odaya geri döndüğünde Yiğit'i dolabın önünde kıyafet seçerken buldu. Belinden düşecek gibi duran eşofmanı ve üzerine bir şey giymediğinden tamamı açıktaki bedenine kısa bir an baktı. Hemen sonra kendini toplayıp yatağa ilerledi. Örtüyü düzeltirken yataktan yere düşen küçük kare kumaş parçası dikkatini çekti. Onu eline aldığında hemen ensesinde hissettiği ürpertiyle gerildi.
-Ne olduğunu biliyorsun değil mi?
Zümra sessiz kalmayı tercih ederken başını sallayarak onu onayladı.
-Üzerinde olması gereken şey yok. Dün gece olmadığı için, olması gerekenler, dedi.
Zümra sinirle genç adama dönüp,
-Çünkü böyle şeyler sadece gerçek evliliklerde olur, dedikten sonra işini bitirip kıyafetlerini alarak banyoya girdi. Üzerine giydiği beyaz bol gömlek ve lacivert kot pantolon ile banyodan çıktığında Yiğit'i odada göremedi. Son sözleriyle ima ettiği şeye sinirlendiğini biliyordu ancak bunu umursamadı. Onun ağzından çıktığında kendi yüreğinin nasıl da yaralandığını hala unutamıyordu. Odadan çıkıp aşağıya indiğinde bütün Beyzade ailesini bir arada kahvaltı ederken buldu. Masanın başına Fırat Bey, hemen sağ tarafına Dicle Hanım soluna ise Bahar oturmuştu. Yiğit annesinin yanında otururken masanın diğer ucunda Devran vardı. Devran'ın sağ tarafında ise Sedat, solunda da kardeşi Melis vardı. Sedat ile Yiğit'in arasında ve Bahar ile Melis'in arasındaki olmak üzere masada iki boş sandalye vardı. Dicle Hanım'ın sesiyle salonun girişinde dikilmeyi bıraktı.
-Zümra, günaydın kızım gel böyle diyerek Yiğit'in yanını gösterdi. Adım atmıştı ki salona,
-Herkese günaydın, diye şakıyarak giren Peri'nin sesiyle olduğu yerde durdu. Bu kızın varlığı canını sıkmaktan başka bir şey yapmıyordu.
-Hayırdır sabah sabah Peri? Sen babamlarla dönmedin mi? Diye sordu Melis.
-Ben biraz daha kalmak istedim. Zümra'nın yanından geçip Yiğit ile Sedat'ın arasına oturan Peri'yi takip etti odadaki gözler. Hiç bozuntuya vermeden Bahar ile Melis'in arasında ve Yiğit'in karşısındaki sandalyeye oturdu Zümra. Ne kadar ilgilenmiyor gibi görünse de zihnindeki Zümra karşısında oturan kızı çoktan infaz etmişti bile. Bir an için masada oluşan sessizliği Peri'nin sesi böldü.
-Ay hep birlikte kahvaltı yapmayı özlemişim. Sizce de öyle değil mi?
-Sorma, özlemekten geberdim, dedi Bahar iğneleyen sesiyle. Birkaç ufak sohbet eşliğinde biten kahvaltıdan sonra salona geçip oturdu herkes.
-Oğlum ne zaman yola çıkacaksınız, oyalanmayın bir an önce gidin tatilinizi yapın. Kendin dedin işler yoğun diye. Bana bak o tatili kızıma yaptırmadan Bursa'ya işlerin başına gidersen kovarım seni şirketten, dedi Fırat Bey neşeli tavırlarıyla.
-Tamam baba, merak etme birkaç saate yola çıkarız, diye cevap verdi Yiğit.
Dicle Hanım karşısında sessiz sedasız oturmuş konuşulanları dinleyen gelinine baktı.
-Daha Zümra'yı el öpmeye götüreceksin. Çanakkale, Van derken onun memleketine de gideceksiniz, dedi oğluna dönüp.
-O sonraki iş anne. Tatilden sonra dönüp işleri toparlamak lazım, dedi.
-Hadi çıkıp hazırlanın, diyerek ikisini de salondan neredeyse kovdu Dicle Hanım.
Zümra önde Yiğit arkada odaya girdiklerinde aralarındaki sessizlik hakimiyetini koruyordu. Genç kızın yatağın ucuna oturduğunu görünce Yiğit'te yanına oturdu.
-Nereden çıktı bu tatil?
-Amcamın hediyesi. Bir haftalığına yazlığı bize verdi, dedi kısaca.
-Anladım.
-Gitmek istemiyorsun anladığım kadarıyla ama gitmezsek çok ayıp olur.
-Yok, sorun değil, diyerek kestirip attı. Ayağa kalkıp valizine yöneldi. Birkaç parça eşyasını içine tıkıp kapattı.
-Ben hazırım, dedi arkasını dönüp. Yiğit ayağa kalkıp onun valizini ve kendi küçük çantasını alıp aşağı indi.
-Dikkatli gidin, diyen Dicle Hanım'a sarılıp herkesle vedalaştıktan sonra yola çıktılar.
Sessiz başlayan yolculukta zaman ilerledikçe bir değişiklik olmaması genç adamın canını sıkıyordu. Elini uzatıp radyoyu açtığında arabanın içini dolduran müzik biraz olsun rahatlamasını sağladı.
Gri~Korkak...
Başını çevirip yanında oturan Zümra'ya baktığında camdan dışarıyı izlediğini gördü. Tekrar önüne döndüğünde genç kızın camdaki yansımadan kendisini izlediğinden habersiz düşünceleri arasında kayboldu.
'Beni görmüyorsun. Yüreğimin yangınını bilmiyorsun. Beni görmezden gelişinle kalbime kaç hançer darbesi vurduğundan bir habersin. Keşkelerim çok benim. Ama bu keşkenin sonunu farklı yazacağım Meleğim. Kendimi sana kabul ettireceğim. İnandıracağım! Bana, kalbime, sevgime....'
Göl yazı sınırları içine girdiklerinde küçük bir restoranın önünde durdu. Yan tarafa döndüğünde Zümra'nın uyuduğunu farkına vardı. Başını direksiyona koyup bir süre onu izledi.
'Kanadı kırık bir melek duruyor yanı başımda. Benim Meleğim. Benim kırdığım bir Melek. Ellerim arasından yavaş yavaş kayan bir Melek. Benim kalbimi fethedip saltanatını sürmeye başladığı halde, beni kalbinden kapı dışarı etmiş bir Melek. Vazgeçme benden Melek!'
Genç kız gözlerini araladığında kendisine bakan genç adamın gözleriyle kesişti bakışları. Başını çevirip etrafa baktığında yol kenarında durduklarını fark etti.
-Neden durduk?
Yiğit kendini toparlayıp,
-Bir şeyler yeriz dedim. Uzun süredir yoldayız acıkmışsındır.
-Gerek yoktu aslında.
-Hadi gel bir şeyler yiyelim sonra da ufak bir alış veriş yaparız, dedi arabadan inerken. Zümra arkasından inip takip etti onu. İçeriye girip cam kenarında bir masaya oturdular. Yanlarına gelen yaşlı bir kadın gülümseyerek,
-Hoş geldiniz çocuklar ne yemek istersiniz, diye sordu.
-Balık sever misin? Diye soran Yiğit'e,
-Evet, diye cevap verdi.
-Biz iki balık ızgarası alalım ortaya da bir salata.
* * * * * *
Yemekten sonra tekrar yola çıkıp bir markete uğrayarak ihtiyaç duyabilecekleri her şeyi aldılar. Son durakları ise göle sıfır şirin bir yazlık oldu. Yiğit anahtarı Zümra'nın eline verip arabadan poşetleri aldı. Genç kız evi incelerken Yiğit valizleri de eve taşıyıp kapıyı kapattı.
-Sevdin mi? Diye sordu salondaki boydan boya cam olan köşeden dışarıyı izleyen genç kıza. Zümra arkasındaki genç adamın varlığını yeni farkına varmış gibi irkildi. Ona dönüp kısa bir bakış attıktan sonra,
-Evet çok güzel. Kafa dinlemek için ideal bir yer, diye cevap verdi. Yiğit onun soğuk tavırları karşısında bocalıyordu. Etrafına bakıp yapacak bir şeyler aradı. Kapının yanına bıraktığı alış veriş poşetleri takıldı gözüne.
-Sen dinlen istersen bende bunları mutfağa yerleştireyim, dedi eline aldığı poşetlerle mutfağa yöneldi. Amerikan tarzı küçük mutfak Zümra'nın olduğu yerden görünüyordu. Genç kız istem dışı Yiğit'in yanına yaklaşıp poşetleri boşaltmaya başladı. Yiğit arkasından duyduğu seslerle o tarafa dönünce Zümra'yı fark etti.
-Ben yaparım. Sen dinle...-
-Tavuğu mutfak dolabında koyarak mı? Kokması için mi? Dedi genç adamın az önce kapattığı yeri işaret ederek.
Yiğit yaptığı şeyi farkına varıp tavuğu alarak buzdolabına koydu. Zümra ise arkası dönük genç adama gülümseyerek bakıyordu. 'şapşal' diye geçirdi içinden.
Herşeyi mutfağa yerleştirdiklerinde,
-Bir şeyler yemek ister misin? Diye sordu Yiğit.
-Hayır. Sadece dinlenmek istiyorum.
-Tamam koridorun sonundaki odaya geç. Valizler orada. Odanın içinde bir banyo var ama koridordaki daha kullanışlı. Bir şeye ihtiyacın olursa söyle, dedikten sonra salonun köşesindeki büyük camı açarak dışarı çıktı. Zümra odaya gidip kısa bir duş alarak rahatladı. Üzerine giydiği eşofman altı ve beyaz tshirt odadaki üzeri kırmızı tüller ile örtülü yatağa baktı. Gül yapraklarından yapılmış kalp deseni yüzünde buruk bir gülümsemeye neden oldu. Uykusunun olmadığına karar verip salona ilerledi. Yiğit'i bıraktığı yerde, verandadaki masada, bulunca sessizce gidip masanın yanındaki diğer sandalyeye oturdu. O da Yiğit gibi başını gökyüzüne dikti.
-Şehrin gürültüsünden uzakta, bir parça huzur var.
-Yıldızlar, inci tanesi gibi, çok güzeller.
İkisinin de ağzından çıkanlar birbirinden alakasız şeylerdi. Sanki birbirlerinden bağımsız başka alemlerde dolaşıyordu ruhları. Uzun süre aralarındaki sessizliği bozmadan gökyüzünü izlemeye devam ettiler. Sert esmeye başlayan rüzgar tenlerini titrettiğinde,
-Hadi içeriye girelim. Gece ayazı çıktı. Hasta olursun, diyerek ayaklandı genç adam. Zümra ona bir şey söylemeden kalkıp içeriye girince o da peşinden girip camı kapattı. Zümra önde Yiğit arkada uzun koridoru geçip yatak odasına girdiklerinde genç kız arkasından içeriye giren adama soran bakışlarını dikti. Yiğit ona bakmayıp valizden bir eşofman altı alarak odadan çıktı. Kısa bir duş alıp giydiği eşofman altı ve omuzlarına attığı küçük havluyla odaya döndüğünde sadece gece lambasının aydınlattığı odada, Zümra'yı yatakta uyurken buldu.
Yüzünde oluşan tebessüm ile uyumak için yatağa ilerlerken odanın köşesindeki kanepede bir yastık ve çarşaf dikkatini çekti. Yüzünde oluşan tebessüm anında soldu. El mecbur kanepeye çevirdi yönünü. Yastığı kenara itip oturduğunda boynundaki havluyu çekip hışımla yere attı. Arkası dönüp uyuyan kıza baktı. Ancak ondan bir tepki alamayınca başını yastığa koyup çarşafı üzerine aldı.
-Haklısın Meleğim çok haklısın. Anamdan emdiğim süt burnumdan gelmeden bana gün yüzü göstermemekle çok haklısın, diye mırıldandı.
* * *
Genç kız ansızın gözlerini araladı. Gün aydınlanmak üzereydi. Yatakta oturur pozisyona geçti. Üzerindeki tshirtten açıkta kalan kollarının üşümüş olduğunu fark etti. Ayağa kalkıp köşedeki valizden ince bir hırka alarak üzerine geçirdi. Gözleri kanepede uyuyan genç adama kaydığında, onun üzerinden kaymış çarşaftan açıkta kalan tenine baktı. 'üşümüş olmalı' diye düşündü. Yanına yaklaşıp çarşafı kaldırarak bedenini örttü. İstem dışı eli genç adamın hafif nemli dağınık duran saçlarına gitti. Yüzünün hizasında yere çöktü. Eli saçlarını okşamaya devam ederken dilinden dökülenlerin farkında değildi.
-Canım... Can yarım... Can yaram... Üzgünüm ama kabul edemiyorum seni. Korkuyorum. Yine yaralanmaktan. Canımı yakmandan. İnanmak istiyorum, sana, sevgine, kalbine... Ama güvenmiyorum, güvenemiyorum bir türlü. Hep bir tereddüt içindeyim. Yiğit, öyle bir şey yap ki gözüm kapalı inanıp güveneyim sana. İstiyorum, çok... Herşeyden çok hemde...
Genç adamın hafif mırıltılarını duyduğunda panikle geriye çekilse de onun sadece diğer tarafa dönerek uyumaya devam ettiğini görünce rahatladı. Odadan çıkıp salona yöneldi. Gölün üzerinde dans eden güneş ışıklarını görünce dayanamayıp dışarıya attı kendini. İlerideki iskeleye yürüyüp ayağına geçirdiği sandaletleri çıkararak oturdu. Ayaklarını gölün serin sularına saldırıp manzaranın tadını çıkardı.

HÜZÜNLÜ KALPLER DURAĞI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin