Leyla (13) (Varoluş 2 Tanıtım Bölümü)

2K 69 31
                                    


LEYLA

Boşanmalarının ardından eşinden hiç haber alamamıştı. Pek haber almak için de uğraşmamıştı. Onu tamamen geçmişin zindanlarına hapsetmeyi tercih etmişti. Birkaç sene daha en iyi yaptığı şey olan işine yoğunlaşarak yaşama tutunmuştu. Tanınmış bir tercüman olarak siyasetçilerin arasında her zaman bir yeri olmuştu ve yurtdışına da işi gereği gitmesinin gerektiği oluyordu, hem böyle kalabalık bir çevre hem de bulunduğu ortamdan sürekli uzaklaşabilmesi ona çok iyi gelmişti. Aynı zamanda bu yaşam şekli onu görünüşte cesur, ama derinlerde bir yerde harekete geçmeye isteksiz bir hale getirmişti.

Emekli olduktan sonra bir süre vakit geçirmek için değişik aktivitelerin ortasına kendisini atmıştı, tiyatro, sergi, fuar ne bulursa gidiyordu sırf eve daha geç dönüp yalnız başına kaldığı vakitlerde sessizliği dinlemeden uykuya dalabilmek için. Ama bu ona yeterli gelmemişti ve avcılık kulübünde bulmuştu kendisini. Eğitmeni katılan kişilerin arasında ona oldukça değer veriyordu çünkü çoğu kişinin gözlemlerine inat erkeklerden bile daha çabuk öğreniyordu silah kullanmayı.

Yeterince kendisini geliştirdiğini düşünüyordu ve artık avcılıktan sıkılmaya başlamıştı. Ama bunu eğitmenine söyleyecek fırsatı olmamıştı ve felaket dolu günler başlamıştı. Sadece tüfeğini ve çantasına doldurduğu birkaç parça kıyafetini almayı başarıp yıkılmakta olan evinden son anda kaçmıştı. İnsanların bu felaket günlerinde bir araya geleceğini biliyordu ve bu yüzden de büyük grupları takip etmeye başlamıştı. Çadırların kurulduğu bir afet bölgesinde kendisine yer bulmuştu. İşin ilginç kısmı mezarının yanında yakın zamanda kaybettiği erkek arkadaşına dua eden çadır arkadaşı Ayşe ona sormadan evvel ayrıldığı eşinin hiç aklına gelmemiş olmasıydı. Daha sonra da asıl ilginç olanın eşiyle kucağında aynı kaybettikleri küçük kızları gibi vurularak ölen başka bir kızla ortaya çıkmasıydı, işte bunu hiç beklemiyordu.

Annelerin görebileceği bazı ayrıntılar vardır ve onlar evlatlarını asla karıştırmazlar ne kadar çok benzeseler bile. Bu küçük kız, ölen kızına son derece benziyordu ama çok farklıydı. Yüzü daha pürüzsüzdü, kendi kızının gamzelerinin çevresinde çiller oluşmaya başlamıştı. Gözü mesela daha koyuydu, kendi kızının güneş ışığında gözleri kahverengiden iyice altın sarısına dönüşürdü sanki.

Eşi bu kızda kendi kızını görmüş olmalıydı. Ama Leyla için sıradan bir kızdan bir farkı yoktu, eşi ona haykırıyordu eskisi gibi kızlarını öldürdüğü yönünde. Bu ona acı hatıraları getirmekten başka bir şeye yaramıyordu. Eşinin ne kadar çok ölen kıza bağlandığını görebiliyordu. Onu teselli etmek istiyordu, ama diyecek hiçbir sözün işe yaramayacağının da bilincindeydi.

Askerler etraflarını sararken birazdan büyükelçi Alev'in işleri yoluna koymaya çalışacağını biliyordu. En azından kıza kimin ateş edeceğini ortaya çıkartmak isteyecekti. Askerlerden birinin suçlu olması muhtemeldi, sonuçta Alev ona bir yerde çatışmanın olduğunu ve oradan gelecek herkesin düşman gözüyle bakılacağını söylemişti. Eşinin grubunda ölen kızın haricinde başkaları da vardı. Gitarını sırtından indirmeyen genci tanıyordu. Onunla beraber aynı çadır kentte kalmışlardı bir süre. Adı Yiğit olan bu genç de ölen kıza bağlanmış gibi görünüyordu, hem şaşkın bir şekilde hem de gözyaşlarına hâkim olamadan öylece duruyordu arkalarında. Leyla'yı tanısa bile bunu belirten bir şey söylememişti, o anda söylemek istediği şeylerin başka olduğu da belli oluyordu.

Gruptaki en genç olan erkek için belki de kızın ağabeyi diye düşünmüştü, çünkü o da yanlarında eğilmiş bir şekilde kıza sarılıp öldüğüne kendisini inandırmak istiyordu. En az Leyla'nın eşi kadar şok geçirmişti ve kızın adını sayıklıyordu: "Yeliz... Yeliz..."

VaroluşWhere stories live. Discover now