Yiğit (2)

4.2K 237 18
                                    

YİĞİT (2)

            Adamı korkutmak gibi bir niyeti yoktu ama şaka yapmadan da duramamıştı. Durumlarının ciddi olduğunun kendisinin de farkındaydı oysa. Neyse ki Poyraz bir şey dememişti, zaten karşısındakinin Yiğit olduğunu fark ettiğinde rahatladığı için şakayı da pek umursamamıştı.

            “Anlaşılan şimdiki hedefimiz belediye binasına girmek. Bak, kızı kilitli bir odada tutuyorlardır kesin. Önceden demiştim sana, ben anahtar sevmem, o yüzden her kapı önümde ne olursa olsun açılır.”

            Birinin sırtında gitarı, diğerinin ise katanası, düşünüyorlardı. Kapı açma yeteneklerine birebir şahit olmadığından Poyraz’ın şüphesine hak veriyordu, orada zor durumda kalabilme olasılıkları da vardı. Ama Yiğit bu konuda kendisine sonuna kadar güveniyordu. Poyraz’ı ikna etmesi gerekiyordu sadece.

            “İkimiz de çatıya çıkabiliriz. Biraz Noel Baba usulü olacak ama bacaların birinden giriş yapmamız zor olmayacaktır. Üst kattaki odalardan birinde tutuyorlardır zaten kızı. Ben kilitleri açıp kahramanlık destanımı yazarken sen de gelen giden var mı diye gözcülük yaparsın. Ben saklanma taraftarıyım gelen birisi olduğunda ama katliam yapma gibi bir planın varsa önceden bilmeyi tercih ederim.”

            Poyraz güven veren bir ses tonuyla: “Kimsenin canını yakmak istemiyorum, inan bana,” diye belirtti.

            Bu yanıt içini rahatlatmıştı Yiğit’in, sonuçta psikopat bir katile yardım etmek istemezdi. Poyraz’a baktığında vicdan kırıntılarına rastlayabiliyordu ve küçük kıza değer verdiği su götürmez bir gerçekti. Aksi gerekmedikçe Poyraz’ın sözlerinin arkasında duracağına inanıyordu Yiğit de.

            İkisi beraber, çoğu kısmı çatlamış duvara boruların da yardımıyla tırmanmaya başlamışlardı. Binanın duvarı dümdüzdü, ama rahatlıkla tutunabilecekleri ve tırmanmalarını kolaylaştıracak olan bir sürü de çatlak vardı duvarda. İki katlı olduğundan fazla yorulmadan tırmanma işini bitirebilmişlerdiyse de Poyraz’ı yürümekten daha çok yormuşa benziyordu. Tırmanış bittiğinde öksürmemek için kendisini zor tutmuştu.

            “İyi misin dostum? Su ister misin?” diye sordu Yiğit hemen. Ama Poyraz elini hayır anlamında salladı ve öksürüğünün kesilmesini bekledi.

            “O kadar da yorucu değildi. Niye bu kadar kötü oldun anlamadım” diye belirtme ihtiyacı duydu Yiğit. Yorumunun kırıcı olabileceğini fark ettiğinde ise utanmıştı.

            “Sanırım içimde olan bir şeyle ilgili bu,” dedi gizemli bir ses tonuyla Poyraz. Yine pek konuşmak istemediği bir konuydu anlaşılan. Ama bunun bir sağlık sorunu olduğunu anlamıştı Yiğit ve bu konuyu es geçmek istemiyordu.

            “Sende de mi alerji sorunu var yoksa?” diye tahminde bulundu.

            “Hayır. İlaçlık bir durum değil, en azından en son değildi. Kendi canımı almaya karar vermeden önce bir ay ömrüm kaldığını öğrenmiştim,” diye açıkladı durumunu gayet kabullenmiş bir ses tonuyla Poyraz.

            “Nasıl yani? Bir aylık ömrün varmış gibi durmuyor.”

            “Anlaşılan bu yenidünya ömrümü uzattı,” diye karşılık verdi şakaya vurarak Poyraz, sonra da ses tonunu ciddi bir hale büründürerek:  “Ama saf değilim. Az kaldığının farkındayım, her nefeste ona yaklaştığımı hissediyorum,” diye konuştu.

            Yiğit konuyu daha fazla uzatmak istemedi. Bu ihtiyarın tek dileğinin ömrünün son nefesini almadan evvel küçük kızı güvenli bir yere ulaştırmak olduğunu anlamıştı. O anda içinden yemin etmişti, Poyraz’a bu dileğini gerçekleştirmesinde yardımcı olacaktı. Küçük kızı buradan kurtaracaklar ve ardından onu güven içinde yaşayacağı bir yere götüreceklerdi. Belli mi olur, belki Yiğit de ulaşacakları yeri sever ve cenneti olarak görürdü.

            Poyraz, yeni yoldaşının içinden neler düşündüğünü tahmin edebiliyordu. Öksürüğü tamamen kesilince artık hazır olduğunu belirtti ve bacadan, binanın çatı katına giriş yaptılar.

            Çatı katını depo olarak kullandıkları anlaşılıyordu. Daha fazla oyalanmadan çatıdan aşağıya inen merdivenlere yöneldiler. Yiğit işine yarayacağını düşündüğünü bir el feneri ve birkaç adet kalem pili cebine atmayı ihmal etmemişti aşağıya inmeden evvel.

            Üst kat tahmin ettiklerinden daha boştu. Reis’in güvendiği hizmetkârları dışında bu kata kimseyi sokmadığını anlamışlardı. Aradıkları odayı bulmaları fazla zaman almamıştı. Üç kişi bir kapının başında dikiliyorlardı, belli ki tutsağı tuttukları oda oydu. Odaya nasıl gireceklerini düşünürken koridorun diğer tarafından, başka bir odadan çıkan tıknaz bir adamı gördüler.

            Poyraz hiç düşünmeden adama doğru ilerledi ve ses çıkartmasına müsaade etmeden katanasını ensesine dayadı.

            “Elimdekinin ne kadar keskin bir kılıç olduğunu tahmin edebiliyorsundur” diye belirtti Poyraz. Adam evet anlamında hızlıca başını salladı.

            “Şimdi, yaşamak istiyorsundur herhalde. O halde karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı bir eylemde bulunacağız. Sen ilerdeki odanın dibinde dikilen adamları uzaklaştıracaksın, ben de yaşamana izin vereceğim. Onları uyardığın anda elimdeki katana senin kafanı kesmenin bir yolunu illa ki bulur.”

            Tıknaz adam fısıltılı bir şekilde: “Kafa kesmede ne kadar usta olduğunuzu biliyorum, Poyraz Bey,” diye belirtti. Sözlerinin Poyraz’ı etkilediğini fark ettiğinde ise konuşmasını daha cesaretli bir şekilde sürdürdü: “En son kestiğiniz başı ben toprağa gömdüm bizzat ve ailesine de durumu ben söylemek zorunda kaldım.”

            Yiğit, adamın usta bir oyuncu olduğunu fark etmişti ve Poyraz’ı etkisi altına aldığını da görebiliyordu. Bu işe engel olması gerekiyordu.

            “Hey dostum, şimdi dram oynamanın sırası değil. Çabuk ol ve denileni yap,” diye uyardı hemen. Poyraz da kendisine gelmişti ve katanasını yine kararlı bir şekilde tutuyordu.

            Adam ne kadar sinir olsa da  söyleneni yapmak zorunda olduğunu biliyordu. Yapacağını belirttikten sonra nöbet tutan adamların yanına gitti.

            “Deminki patırtıyı duydunuz herhalde. Reis herkesi aşağıya bekliyor. Binanın çevresinde olduklarını düşünüyoruz. Her adama ihtiyacımız var,” diye yalandan anlattı adamlara. Sesi oldukça sakin çıkıyordu ve Yiğit bu oyunculuk yeteneğini ister istemez takdir etmişti.

            Adamlar her talimatı sorgulamadan yerine getiren cinstendi neyse ki ve hiçbir şey demeden uzaklaştılar hemen. Sonra tıknaz adam onların bulunduğu yere geldi ve hiçbir şey olmamış gibi gayet rahat bir şekilde: “Dediğinizi yaptım. Şimdi ben de odama geçmek istiyorum. İşiniz bitince sessizce çıkın gidin lütfen,” diye konuştu.

            Odasına doğru yürümeden önce de Poyraz’ı eliyle durdurarak: “Reis az ilerdeki odasında. Görmek istersen diye belirtmek istedim,” dedi ve ardından uzaklaştı.         

Yiğit ilginç bir kişilik olduğunu düşünmüştü adamın. Poyraz ise başka şeyler düşünüyordu. Yiğit’in omzuna dokunarak: “O kapıyı açtıktan sonra kızı al ve uzaklaş buradan hemen. Sana güveniyorum,” dedi.

            “Sen nereye gidiyorsun? Yoksa tahmin ettiğim şey mi?”

            “Reis’i görmem lazım. Bunu neden yaptığını bilmek istiyorum. Ama bir yandan da kızı güvenli bir yere götürmek istiyorum. İşte sen bunu yaparken ben de kendine Reis diyen adamı görmeye gideceğim.”

            “Seni vazgeçiremeyeceğimi biliyorum. O yüzden iyi şanslar dilerim sana dostum.”

            “Asıl ben dilerim ve yardımların için çok teşekkür ederim.”

            İkisi birbirlerine sarıldılar, Poyraz veda eder gibi sarılıyordu ne olur ne olmaz diye. Yiğit ise daha olumlu bakıyordu, zaten tüm hayatını kendisine olumlu bir bakış açısı kazandırmaya adamıştı. Poyraz tıknaz adamın gösterdiği odaya doğru giderken Yiğit maymuncuklarını çoktan çıkartmış ve anahtar deliğine doğru eğilmişti.

VaroluşМесто, где живут истории. Откройте их для себя