Gökçen (9)

1.7K 137 10
                                    

GÖKÇEN (9)

Meltem çatının kenarından bakıyordu. Atlayacak gibi durmuyordu. Daha çok nefes almak için buraya çıkmış olmalıydı. Öyle koşturunca ve buraya doğru çıkınca aklı çıkmıştı. Ona hiç el kaldırmamıştı bu zamana kadar. Onu hala seviyordu ve bu yaptığına inanamıyordu.

"Yaşam kaynağım, lütfen gel artık içeri," diye konuştu sakince, affedilmeyeceğini biliyordu ama eşine ihtiyacı vardı, her şeyi onun için yapmıştı bu zamana kadar.

"Seni artık tanıyamıyorum Gökçen. Sen bu değildin. Başka birine dönüşmüşsün ve bu beni korkutuyor."

Meltem'e hak veriyordu, o artık başka biriydi. Gökçen değildi, Reis adını kullanan bir lidere dönüşmüştü.

"Yapmam gerekeni yapıyordum, anlamaya çalış. Bu insanların başında lider olarak kalabilmem için bazı sert tedbirleri almaktan kaçınmamalıyım. Benim otoritemi sorgulayan birisinin olmaması gerekiyor. En başta senin benim yanımda olman lazım."

Meltem eşinin dediklerini dinliyordu, ama ona hak vermiyordu. Ondan korkuyordu artık, kendisine bile zarar verebileceğine inanıyordu. Reis bunu görebiliyordu ve eşinin ondan korkması gereken son kişi olması aslında tek dileğiydi, ondan başka herkesin ise ondan korkması gerekiyordu sorgulanmayan bir lider olmayı başarabilmesi için.

"Bu dünya çok acımasız bir hale büründü ve insanların bir arada kalması çok önemli bu dönemi atlatmak istiyorsak. Eğer gerekmemiş olsaydı ben en başta bu konuma gelemezdim, demek ki ihtiyaç duyulmuş ve insanlar benim liderliğimi kabul etmişler. Bana ihtiyaçları var Meltem ve ben de onlara istediklerini veriyorum," diye açıkladı yaptıklarının nedenlerini ve bir süre bekledikten sonra insanlara sağladığı şeyin ne olduğunu gururla söyledi: "Yaşam."

"Bu seni o zaman bir kurtarıcı mı yapıyor?"

Eşinin bu dediği Reis'in hoşuna gitmişti, hiç bu açıdan düşünmemişti ama haklı bir benzetme olarak görmüştü.

"Ancak gerek duyuluyorsa bir kurtarıcı gelir ve eğer beni bir kurtarıcı olarak düşünüyorsan insanların bana gerek duyduklarını kabul ediyorsundur."

Eşi düşüncelere dalmıştı. Onu ikna etmesi bayağı zahmetli olacaktı. Onu ne kadar da özlemişti oysaki. Her şey daha farklı olurdu diye ummuştu belki de safça bir şekilde uyandığı zaman. Tekrar Meltem'in burnunun kanadığını gördü, aklına kopan kolunun ardından girdiği ameliyat geldi ve orada gelinliğiyle ona güç veren eşinin görüntüsünü anımsadı. Şimdi iki görüntü bir araya geldiğinde eşini kanlı bir gelinlikle karşısında dikilmiş bir şekilde görüyordu.

Birden eşinin etrafında ışıklar saçılmaya başladı. Aynı gelinliğiyle eşini gördüğü hayalinde olduğu gibiydi. Ne olduğunu bir türlü anlamamıştı ve eşine doğru koşmaya başladı onu yine kaybedeceği korkusuyla.

Simsiyah gökyüzü en son bıraktığı gibiydi ve yıldızlar o kara bulutların arasından yine geçemiyorlardı. Bu aniden beliren ışık sanki dolunay ışığı eşine vurmuş gibi bir etki yaratıyordu, yukarıdan bir yerden geliyordu ama gökyüzünden de değildi. Daha sonra da ses

kulaklarına geldi. Tanıdık bir sesti. Bir pervaneden çıkan bir sesti duyduğu. En sonunda da hem sesi çıkartan hem de eşinin üzerine ışığını vuran şeyin ne olduğunu gördü: bir helikopter.

VaroluşWhere stories live. Discover now