Yeliz (2)

4.1K 245 13
                                    

YELİZ (2)

            Uzun zamandır kimse odasına uğramamıştı. Ekmek arasının tadı damağında kalmıştı. Uzun bir süre ne bir bardak su içebileceğini ne de bir şeyler yiyebileceğini düşünüyordu. Anlaşılan Poyraz bu sefer Reis’i çok kızdırmıştı.

            Kaçırıldığı zamanı hatırladı. Vaktini, bir şeyleri hatırlamak dışında nasıl geçirebilirdi ki zaten? O da şimdi kaçırıldığı anı getirmişti gözlerinin önüne. Poyraz ile beraber yollarda geçiyordu günleri. Gece genelde buldukları bir mağarada konaklıyorlardı. Poyraz gerekmedikçe bir binanın içinde konaklamayı tercih etmiyordu. Pek güvenli değillerdi sonuçta.

            Poyraz sürekli Yeliz’in babasına şükrediyordu, özellikle her gün Yeliz’e içmesi gereken hapları verirken. Yeliz’in neredeyse her şeye karşı alerjisi vardı. Baharda çok kötü olurdu, ama bu felaket günlerinin öncesinde pek sorun olmuyordu kızın hayatında. Babası ilaçlarını günü gününe verirdi ve oldukça pimpirikli biri olduğundan en az altı aylık alerji ilacı stoklamıştı. Şimdi o ilaçlar sayesinde Yeliz bu kötü hava şartlarına rağmen nefes darlığı çekmeden yaşayabiliyordu, aksi halde her an gelebilecek bir astım krizi kızı ölüme götürebilirdi. Neyse ki ellerinde yeterince ilaç vardı ve birkaç ay sıkıntı olmayacaktı bu.

            Yakındaki bir süper marketi talan etme görevindeydiler o gün. Poyraz eşyalarını yanlarına almayı doğru bulmamıştı. Kendileri gibi başka yağmacı bir grupla karşılaşabilirlerdi ve düşünceleri maalesef doğru çıkacaktı. Reis’le ilk defa o zaman karşılaşmışlardı. Ele geçirdiği silahları adamlarına dağıtıyordu, tehlikeli bir grup olduğunu Poyraz bir bakışta anlamıştı zaten. Onlar fark etmeden marketten aldıkları eşyaları market arabasına koyup uzaklaşmaya çalışsalar da plan işe yaramamıştı, çünkü Reis denilen adam onları çoktan görmüş ve adamlarına etraflarını sarmaları yönünde talimat vermişti.

            “Barış için geldik.”

            İlk söylediği söz buydu ve adamlarının doğrulttuğu silahlar sözlerinin güvenilirliğini sorgulatıyordu. Poyraz sorgulama faslını çoktan geçmişti, bu adamların elinden sağ çıkmalarına ihtimal bile vermiyordu o anda. Yeliz, Poyraz’ın bakışlardan ne düşündüğünü anlayabilmişti. O da küçük yaşta olmasına rağmen karşılarındaki adamların niyetlerinin iyi olmadığının farkındaydı. 

            Reis sempati gösterircesine kızın başını okşamış ve Poyraz’a elini uzatmıştı hemen arkasından.

            “Bence şiddete gerek yok. Haksız mıyım?”

            Poyraz da uzatılan eli sıkmakta bir sakınca görmemişti. Adamların niyetini anlamadan herhangi bir harekette bulunmayacaktı.

            “Yakınlardaki bir şehirde kalan yaklaşık otuz kişilik bir topluluğun parçasıyız. Aslında ben o topluluğun lideriyim. Adım Gökçen ya da adamlarımın seslendiği şekilde Reis. Sizin için fark etmez ama nasıl rahat ederseniz.”

            “Benim adım da Poyraz. Bu da kız kardeşim,” diye tanıttı Poyraz sahte bir gülümseyişle beraber.

            Reis şaşırmıştı, şaşkınlığını ses tonuna yansıtarak: “Ben sizi baba kız sanmıştım. Bayağı yaş farkı var aranızda herhalde. Çünkü babalık, alınma ama sen bayağı yaşını başını almış gibisin,” diye yorumda bulundu.

            “Eh işte aileler, kırk yaşımda kardeşim olmasını ben de beklemiyordum,” diye karşılık verdi Poyraz da adamın yalanını yediğine ikna olarak.

            “Hadi canım kırklı yaşlarında mısın? Çok çökmüşsün dostum. Üzüldüm şimdi,” dedi Reis, gerçekten de samimi konuşuyordu ama Poyraz aralarında oluşan samimiyete hemen güvenmeyecekti.

            Reis ardından sohbeti yarıda kesti ve Yeliz’e döndü. Tüm ilgisi onun üzerindeydi. Onu dikkatlice inceliyordu.

            “Kusura bakmayın, uzun zamandır küçük bir kız, daha doğrusu çocuk görmedim de. Nasıl göründüklerini bile unutmuşum,” diye açıkladı şaka yollu, Poyraz’ın garip bakışlarını fark ettiğinde.

            “Nasıl görünüyoruz ki, küçük bir kız gibi işte,” diye konuştu Yeliz, Reis’in bakışlarından rahatsız olmuştu ve artık buradan gitmek istiyordu.

            “Amma da asabiymişiz,” dedi bunun üzerine Reis ve tekrar Yeliz’in saçını okşadı. İşte tam o anda kızın cebindeki ilaç kutusunu fark etmişti. İlaçların geri kalanını depo olarak kullandıkları mağarada bırakmışlardı, ama içinde tek bir tane hap kalmış bir kutuyu yanlarına almışlardı ne olur ne olmaz diye. Bir gün sonra dönmeleri gerekebilir ya da başka bir aksilik olabilir diye Poyraz ertesi gün içmesi gereken ilacı da Yeliz’in cebine koymuştu.

            Reis meraklı birine benziyordu ve nezaket kurallarına aykırı bir şekilde ilaç kutusunu kızın cebinden çıkartıvermişti.

            “Wintus,” diye okudu ilacın adını, sonra hevesle, “yoksa bu tahmin ettiğim şey mi?” diye sordu.

            “Kızın ilaçlarından. Her gün alması gerekiyor. Yoksa bu hava koşullarına adapte olamaz. Anlarsın ya, alerji işte,” diye açıkladı durumu dürüstçe Poyraz, sonuçta kızın ilaçlarına göz dikecek halleri yoktu ya diye düşünüyordu. Ama işin gerçeği, Reis o ilaçların peşine düşmeyi tam o anda hayatının amacı olarak belirlemişti.

            Adamlarına attığı bakışın ne emri olduğunu Poyraz anlamıştı. İki adam yanına yaklaşmıştı ve Poyraz’ın dizlerinin üstüne çökmekten başka yapacak bir şeyi kalmamıştı. Reis’in ise küçük kızı tuttuğu gibi geriye doğru sürüklemeye başlamıştı.

            “Seninle bir anlaşma yapalım Poyraz. Bu ilaçlardan daha fazla var sende anlaşılan ve şu anda yanında yok gibi görünüyor. Onları istiyorum. O vakte kadar kız bizde misafir kalacak. Takasın nerede gerçekleşeceğini sana yakında bildireceğim. Yarın bu saatlerde yine tam burada ol, bir adamım sana yeri gösterecek.”

            Poyraz’a zaman çok hızlı akıyor gibi geliyordu. Kalkamıyordu, silahlar kafasının dibindeydi. Reis sözlerini nefes almadan bitirmişti ve Yeliz ne kadar çırpınırsa çırpınsın adamdan kurtulamıyordu. Adam onu bir yengeç gibi kancaları arasına almıştı.

            Marketten çıkmadan evvel kafasına bir çuval geçirildiğinden bu odaya getirilene kadar Yeliz tamamen karanlıkta kalmıştı. Aklında sadece Poyraz vardı, yeniden onunla yollarda olmak dışında istediği bir şey yoktu. Hayat onunla beraber basitti, sadece hayatta kalma mücadelesiydi onların yaptıkları. Bir şekilde Poyraz’ın onu kurtarmaya geleceğine emindi yine de, ondan vazgeçmeyeceğini biliyordu.

VaroluşWhere stories live. Discover now