Meltem (1)

3.1K 189 7
                                    

MELTEM (1)

Bazen bulunduğu gerçekliği karıştırıyordu. Hayat ne ara bu kadar allak bullak bir hale gelmişti bir türlü anlam veremiyordu. Sıradan bir markette kasiyer olarak çalışıp geçimini sağlardı. İki yıldır aynı yerdeydi ve hayatı iyice monotonlaşmıştı. Ailesi bile bu kız evlenmez diye düşünür olmuştu. Bir akşamüstü kasaya yaklaşan bir müşterinin gelecekteki eşi olacağını nereden bilebilirdi ki? Birkaç iltifat etmişti o kadar. Akşam marketten çıktığında aynı kişiyi marketin karşısındaki kafeteryada elinde kahvesi otururken görmüş, konuşmak için yanına gittiğinde ilişkileri başlamıştı. Adam, kızın işi bitene kadar kafeteryada beklemişti. Tek umudu fark edilmesiydi ve kız onu fark edip yaklaştığında yaşam kaynağını bulduğuna emindi.

Birkaç haftanın ardından iş iyice ciddileşmişti ve sırasıyla tüm adımları içinde bulundukları toplumun geleneklerine göre atarak mutlu sonla ulaşmışlardı. Başlarda pek fark etmiyordu, sonuçta sürekli ona iltifat edip dururdu ama sonradan kocasının en çok söylediği hitap şeklinin yaşam kaynağım olduğunu fark etmişti. O da ona bu şekilde hitap ederek jest yapmaya başlamıştı ve bu kendilerine özel bir hitap şekline dönüşmüştü bir müddet sonra.

Felaketler zincirinin ilk günlerini hatırlıyordu. Gökyüzü çok korkunçtu, bakamıyordu. Ama en kötüsü nefes alamamaya başlamasıydı. Durumu gitgide kötüleşiyordu. Eskiden de böyle olurdu, özellikle bahar aylarında iyice kötüleştiği zaman, kriz aralıkları da sıklaşırdı. Ama şimdi bu hava şartlarının yakın zamanda değişeceği yoktu ve bu sağlığını gittikçe kötü etkiliyordu. Tamamen bedeni harap bir şekilde yatağa mahkûm olduğunu ve eşinin ona elinden geldiğince baktığını hatırlıyordu en son olarak.

İlk başta daha düzgün nefes alabildiğini fark etmiş, bu da onu mutlu etmişti. Koluna bağlı serum hala en son hatırladığı gibi duruyordu. Yere baktığında bir sürü boş serum şişesi ilgisini çekmişti. Daha da ilginç ve bir o kadar da korkunç olan şey, çarşafına da sıçramış olan yoğun miktardaki kandı. Aklına ilk olarak eşi gelmişti, onun başına bir şey gelmiş olabileceğini düşünmüştü.

Hala başının döndüğünü ve bedenini hareket ettirecek kadar dermanının olmadığını anladı kalkmaya çalıştığı birkaç başarısız denemenin ardından. Neden kimse odada yoktu merak etmişti, çünkü eşi hiçbir şekilde onu yalnız bırakmamaya çalışırdı.

“Gök… Gökçen…” diye sesini duyurmaya çalıştı boş yere, ama duyulacak kadar yüksek seste konuşamıyordu daha. O da birisi odaya gelene kadar bu yatağa mahkûm olduğunu kabul etmek zorunda kalmıştı. 

Gözlerini kapatmak istemiyordu ama yeterince karanlıkta kalmıştı. Gerçi odadaki mumların çoğu sönmeye yakın vaziyetteydi, yine de ışığın varlığı bile iyi geliyordu insana. Kendisi burada komadaymışçasına yatarken neler olabileceğini düşünmeye başladı. Yerdeki kan izleri yüzünden iyice endişelenmişti. Aklı sürekli eşine gidiyordu. Ona bir şey olmuşsa kendisini asla affetmezdi, çünkü onun zayıf durumu yüzünden burada kalmak zorunda kalmışlardı. Dahası ona veda bile edememiş olacaktı. Tek dileği korktuğu şeylerin gerçekleşmemiş olmasıydı şu anda. Bunun için de dua etmekten ve bekleyip görmekten başka yapabileceği bir şey yoktu.

VaroluşWhere stories live. Discover now