Meltem (2)

2.7K 175 4
                                    

MELTEM (2)

            Meltem işte bu sihirli sözcükle gözlerini açmıştı: “Uyan!”

Bu söz onu geçmişe götürmüştü ve bir hafta sonunda, eşiyle birlikte akşama kadar sürecek bir kahvaltı yapacağı beklentisiyle uyanmıştı. Onların en sevdiği tatil buydu, huzur ve beraberlik, başka bir şeyin peşinde olmamışlardı hiç. Pek paraları olmazdı zaten. Eşi evlendikten sonra çalışmasını istememişti, en azından bir kasiyer olarak. O da ısrar etmemişti, başka da bir iş yapmamıştı hayatı boyunca, o yüzden de kariyerini doruk noktasında sonlandırmaya karar vermişti.

            “Yaşam kaynağım…” dedi eşinin o hayat dolu gözlerine bakarak. O gözlerde gördüğü ışık onu hep hayata bağlamıştı zaten, sırf o gözlere bir daha bakabilmek için bu kadar savaşmış ve sonunda ödülüne de kavuşmuştu. Yine o gözlere bakabilecekti, dileği ömrünün sonuna kadar bakabilmekti onlara.

            Birbirlerine uzun bir süre sarıldılar. İkisi de kendilerini hala iyi hissetmiyorlardı, dinlenmeleri gerekiyordu. Ama birbirlerine uzun süredir hasrettiler, yan yana ama karanlıkta kaldıklarından birbirlerini bulamayan kayıp ruhlar sayılırlardı bir süredir.

            “Senin başından bir an bile olsun ayrılmak istemedim. Sen benim her şeyim olmuştun,” diye anlatıyordu Gökçen.

            “Biliyorum sevgilim. Farkındaydım. Ne seni görebiliyordum, ne de yerimden kıpırdayabiliyordum ama bana cesaret veren, sürekli sesini duyabiliyor olmamdı. Bu sayede kaybolmadım.”

            “Artık yanımdasın. Bir daha seni kaybetmeyeceğim.”

            Meltem, eşindeki değişimleri görebiliyordu. Atkuyruğu saçı zaten her zaman hiç ayrılamadığı bir parçası olmuştu ama bu kadar uzun sakallı görmemişti onu daha önce. Muhasebeci olarak çalıştığı için düzenli sakal tıraşı oluyordu her sabah, ama inat etmiş ve atkuyruğu saçından vazgeçmemişti. İşinde başarılı olduğu için de patronu bu konuda sesini çıkartmamıştı çok fazla.

            Gözleri aynıydı, bir tek onlar hiç değişmemişti. Gözünden yansıyan ışıklarda artık sadece ona olan tutkusu yoktu, o ışığın arasında birilerine karşı duyduğu nefreti de görebiliyordu. Belki de bu acımasız dünyanın kendisine karşıydı bu nefretin tamamı.

            O anda yüreğini parçalayan başka bir detayı daha fark etmişti. Uyandığında gördüğü kanların kaynağını görmesiyle içi kötü olmuştu, sanki kalbine cımbız batırıyorlardı ardı ardına.

            “Kolun…” diyebildi sadece ve daha bir içten sarıldı eşine, sanki sıkıca sarılırsa kolu yeniden oluşacakmış gibi.

            “Seni korumam gerekiyordu, düşmanlar girmişlerdi ve sana zarar vereceklerdi. Buna ne olursa olsun engel olmalıydım,” diye açıkladı durumu Gökçen.

            “Hayatım, çok üzgünüm. Keşke bu kadar zayıf olmasaydım,” diye isyan etti durumuna Meltem. O bu kadar hasta olmasaydı korunması da gerekmeyecekti, düşmanlar kimdi bilmiyordu ama burada değil de başka bir yerde olsalardı belki düşmanlarla da karşılaşmayacaklardı.

            “Senin suçun yok hayatım. Lütfen kendini harap etme bu konuda. Ben sana kavuştuğum için mutluyum. Sakat kalmak bu yenidünyanın bir parçası zaten,” diye rahatlatmaya çalışıyordu eşi boş yere, ama Meltem gözlerine baktığında içindekileri görebiliyordu. Kimsenin kendisine merhamet etmesini istemiyordu. Bu yüzden de eşine daha fazla bir şey demedi, ona sıkıca sarılmaya devam etti.

            “Biraz daha bu yatakta yatarsam avazım çıktığı kadar bağıracağım,” diye şakacı bir tavırla konuyu değiştirmeye çalıştı. Eşinin gülümsediğini görmek istiyordu, artık daha fazla gözyaşı görmek bir çözüm değildi.

            “Tamamen sana katılıyorum,” dedi Gökçen de ve eşinin kalkmasına yardım etti.

            Birlikte başlarının dönmesini umursamadan, birbirlerine destek olarak odadan çıkmayı başardılar. Doktor onların çıkacağı anı bekliyordu odanın kapısında. Onları sert bir şekilde uyarmaya hazırlanıyordu ki Gökçen adamı ittirdi ve önlerinden çekilmesini sağladı. Meltem bu harekete şaşırmıştı ama bir şey demedi. Eşindeki değişiklik tahmin ettiğinden daha fazlaydı.

VaroluşWhere stories live. Discover now