Kerem (3)

3K 195 6
                                    

KEREM (3)

Yeni yoldaşlarına yetişmekte zorlanıyordu. Bayağı hızlı yürüyen bir gruptu ve Kerem’in buna alışması zaman alacak gibi görünüyordu. Bavulunu hazırlarken işlerin bu kadar da hızla değişeceğini öngörememişti.  En azından olayların bu şekilde gerçekleşeceğini hiç tahmin etmemişti.

Odasında, söz verdiği gibi beklemişti sadece. Küçük kızı alıp gideceklerini düşünmüştü. Ama odasından çıktığında beklenmedik bir manzara ile karşılaştı. Doktorun talimatları doğrultusunda birkaç kişi, hızla doktorun odasına kanlar içindeki Reis’i taşıyorlardı. Doktor acil ameliyat için hazırlık yapıyordu. Daha önceden adının Jale olduğunu öğrendiği ebe de büyük bir kâsenin içine doldurduğu buzların arasına itinayla kesik kolu yerleştiriyordu.

Jale kolun olduğu kapla beraber ameliyat için ayarlanan odaya gitmeden önce Kerem onu durdurdu: “Burada neler oluyor böyle? Reis’in durumu ağır mı, ne oldu ona?”

Jale’nin kekeme olduğunu biliyordu, yine de olayları anlamasına yarayacak birkaç kelimeyi düzgünce çıkartabilir dudaklarından diye düşünüyordu. Jale umduğundan fazlasını konuşabilmişti neyse ki: “Reis… Saldırı… Uğramış… Eşinin odasında… Doktor gördü… İlaçlar da yerdeydi… Eşi için gerekli olanlar…”

Anladığı kelimelerin sayısı oldukça fazlaydı Kerem’in. Jale telaşlı bir şekilde buz dolu kabı doktorun odasına götürdü daha fazla bir şey söylemek için kendisini yormadan.

Kerem, Reis’in eşinin bakıldığı odaya gitti. Yerde bayağı kan gölü oluşmuştu. Bu kanları silmek oldukça zahmetli olacaktı hizmetkârlar için. Bahsi geçen ilaçları da fark etmişti, ilaçlardan biri çoktan kadına verilmiş olmalıydı.

Bavulunu alıp gitme vaktinin geldiğini düşünüyordu artık. Reis’in ne zaman iyileşeceği ya da iyileşse bile liderlik yapıp yapamayacağı belli değildi. Burada istediği şekilde güvende olamazdı asla. Poyraz’ı yönlendiren oydu en başından, ama Reis’i yaralayıp kaçmasını da beklemiyordu. Ya yakalanan Poyraz olur ya da Reis’i öldürmeyi başarır diye tahmin etmişti. İki senaryo üzerinden kendisine çıkar elde edeceği yollar üretmişti çünkü. Bu durumda yapabileceği fazla bir alternatif yoktu hayatta kalmasını garantilemek için, hele ki Poyraz Reis’e yerini bildirenin Kerem olduğuyla ilgili bir şey demişse, hain damgası da yemesi yakındı.

Tam odasına geri dönüyordu ki Jale koşturarak yanına geldi. Nefes almayı başardıktan sonra bir şeyler gevelemeye başladı. Bu sefer daha anlaşılmaz konuşuyordu. Ama en azından iki kelimeyi anlamıştı: “Reis… İstiyor…”

Ameliyata daha başlamamışlardı. Reis çok kan kaybetmiş görünüyordu. Doktor umutsuzca bakıyordu. Daha fazla beklemek istemediği belliydi. Kerem içeri girdiğinde hemen: “Çok oyalanma,” diye uyardı. Uyarısını tam olarak kime yapmıştı pek anlaşılmıyordu. Direk Reis’e karışmak istemediğinden ortaya etmişti lafını.

“Merak etmeyin doktor. Ameliyat başarılı sonuçlanacak mı bilmediğimden bir şeyi garantilemek istedim sadece,” diye konuştu Reis ve Kerem’i yanına çağırdı.

“Senden onları bulmanı istiyorum, bırak kaçsınlar. Hiçbir adamım peşlerine düşmesin, kaçtıklarını zannetsinler. Ama sen onları takip et ve aralarına gir. Güvenlerini kazan.”

Kerem pek anladığını düşünmüyordu, verilen emirlerin nedenini sorgulamak istemiyordu çok fazla, ama bakışı istemeden de olsa sorgulayıcı bir şekildeydi.

“Nedeni belli değil mi?” diye kükredi Reis, ama ses tonu arzu ettiği kadar sert çıkmamış ve iyice fısıltıya dönmeye başlamıştı.

“Onları kaybetmemem lazım. Ellerinde çok fazla miktarda ilaç olduğunu biliyorum. Eşim için daha fazlası gerekiyor. Eğer izlerini kaybedersek bir daha aynı ilaçtan bulma şansımız olmaz, ama bu sefer işi elimden geldiğince şiddete başvurmadan halletmek istiyorum.”

Kerem anladığını belirtir bir şekilde başını salladı. Bavulunu zaten hazırlamış olduğu için de şükretmişti içinden. Çorapları olmadan yolculuğa çıkamazdı, iki gün aynı çorapla durmaya dayanamazdı asla.

“Arzu ettiğiniz şekilde olacak efendim,” diye belirtti Kerem son defa ve doktorun bir kere daha uyarmasına gerek kalmadan ameliyatın yapılacağı odayı terk etti.

Devamında hemen adamlara gerekli talimatları verdi ve bavulunu alıp yola çıktı. Çok hızlı gittiklerinden gruba yetişmesi bayağı bir zamanını almıştı. En çok  yanlarında duran hippi kılıklı gençten endişe duyuyordu. Diğerlerinin onayını almanın bir yolunu bulacağına emindi. Onlar hakkında daha çok bilgi sahibiydi. Bu dünyada onun için en değerli güç bilgiydi ve bu genç hakkında çok fazla bir şey bilmiyordu. Bu gerçek bile ona acı vermeye yetiyordu.

“Bayağı bir uzaklaştık, artık yakalayamazlar bizi herhalde,” diye konuştu, maksat Yiğit’le konuşacak bir konu ortaya atmaktı. Bir şekilde onu daha iyi tanıması gerekiyordu.

“Kesin konuşmasak daha iyi olur dostum,” diye karşılık Yiğit dostane bir ses tonuyla, ama sohbet havasında değildi pek. Yine de Kerem umudunu kırmadan konuşmaya devam etti: “Poyraz’ı tek sanıyorduk. Bizi biraz da bu şaşırttı. Nasıl tanıştığınızı sormam ayıp olmaz herhalde.”

“Karşılaştık işte. Durumunu anlattı, ben de yardım etmek istedim. Başka da bir şey yok,” diye hızlıca yanıt verdi. Geçiştirir gibi konuşsa da dürüstçe yanıt verdiğini biliyordu Kerem, bu yüzden biraz daha bir şey öğrenebilmek için üsteledi: “Poyraz ile tanışmadan öncesinde ne yapıyordun? Tek başına değildin herhalde.”

“Sayılır. Bir toplumun içinde olman ille de onlarla olduğun anlamına gelmez,” diye gizemli bir şekilde yanıt verdi Yiğit ve daha fazla konuşmak istemediğini anlasın diye ondan uzaklaştı.

Yeliz ekmek arasını çoktan bitirmişti. Kerem bu sefer ona yaklaştı ve elinden geldiğince şirin görünmeye çalışarak: “Çantamda daha malzeme var, haberin olsun. En az üç tane daha ekmek arası çıkar,” dedi. Yeliz buna çok sevinmişti ama: “Hepsini benim yemem doğru olmaz. Diğerleriyle paylaşırız,” diye karşılık verdi. Kerem o yaştaki bir çocuğun paylaşımcı olduğunu pek görmemişti bu zamana kadar, o yüzden kızın yanıtından sonra ona hayranlıkla bakarken bulmuştu kendini.

“Sence Reis’ten uzaklaşabildik mi?” diye sordu küçük kıza, onun düşüncelerini merak etmişti.

“Belki de. Ama beni asıl korkutan o değil,” diye yanıt verdi kız.

“Ne peki?”

“Sonuçta bir tek o yok. Başkaları da var. Karşımıza yine kötü adam çıkabilir.”

“Haklısın,” dedi Kerem şaşkınlıkla. Yaşının küçüklüğüne rağmen oldukça akıllı bir çocuktu karşısındaki, kendisini hatırlıyordu da, onun yaşındayken daha tuvalet eğitimini tamamlamamıştı bile.

Poyraz’a dönüp baktığında onun derin düşünceler içerisinde olduğunu görmüştü. Onunla konuşma zamanı gelmemişti henüz. Gruba girebilmek için onu yeterince zorlamıştı zaten. Daha fazla ısrarcı olmak istemiyordu. Yeliz’in önünde Reis’i yaraladığıyla ilgili gerçeği direk söylemediği için Poyraz’dan güvenoyu aldığının da farkındaydı. Anlaşılan Poyraz elinden geldiğince kıza vahşi tarafını yansıtmamaya çalışıyordu. Kerem de buna saygı gösterecek ve bildiklerini kendisine saklayacaktı. 

VaroluşDove le storie prendono vita. Scoprilo ora