Gökçen (3)

3.7K 222 11
                                    

GÖKÇEN (3)

            Silah seslerini duymuştu, kulağına bir ara Beatles ezgileri de gelmişti ama bir an olsun eşinin yanından ayrılmamıştı. Onu bu kritik dönemde yalnız bırakmak istemiyordu. Her an son nefesini vereceği korkusuyla yaşıyordu son birkaç gündür. Ama bir umut ışığı vardı, doktor alerji etkilerinin bedeninde ortaya çıkışını engelleyecek olan herhangi antihistaminik bir ilacın işe yarayacağını söylemişti. Etrafta girmediği eczane, sağlık ocağı ve hastane bırakmamıştı. Ne olur ne olmaz diye tüm süper marketlere ve askeri binalara kadar talan etmişti adamlarıyla beraber. 

            Küçük bir kızın cebinde bahsi geçen ilaçlardan birinin kutusunu gördüğü anda ise gözünün döndüğünü hayal meyal hatırlıyordu. Karşısında masum bir kız olması umurunda olmamıştı, o sadece eşini kurtarmak istiyordu. Şimdi olsa belki daha farklı davranabilirdi, olayları daha barışçıl bir şekilde ele alabileceğini biliyordu aslında. Adamda bir sürü ilaç olduğu belliydi, bir şekilde adamla anlaşma yoluna girebilirdi. Ama doyumsuz insanoğlunun tüm günahlarını taşıyarak tüm ilaçlara sahip olmak istemişti eşini uzun bir zaman rahat ettirebilmek için. Bir iki günlük ilaç yetmezdi. Şimdi ise eşini kaybetmek üzereydi.

            Kapısı büyük bir gürültüyle açıldığında ne yapacağını bilememişti, korkuyu tüm benliğinde hissederek döndüğünde kaçırdığı kızın ağabeyi ile karşılaştı.

            “Buraya kadar gelebildin demek!” diye tebrik etti adamı samimi bir ses tonuyla. Yaşamından bezmiş bir hali vardı. Artık adamla barışçıl bir şekilde konuşamayacağının farkındaydı. Poyraz zaten katanasını öfkeyle tutuyordu elinde, o kadar büyük bir öfkeydi ki bu, yatakta hasta yatan kadını bile fark etmemişti hala.

            “Sana nedenlerimi anlatmamı istiyorsundur. Haklısın da. Yaptığım büyük bir yanlıştı, bunu şimdi görebiliyorum. Ama bil ki ben bunu sevgi uğruna yaptım, eşimi çok sevdiğim için böyle bir yanlışlığın içinde buldum kendimi.”

            Açıklamalarında elinden geldiğince dürüst olmaya özen gösteriyordu. Adam ise pek umursamıyor gibi görünüyordu. Katanasını tehditkâr bir şekilde tutarak odanın ortasına kadar ilerledi.

            “Reis olarak görüyorsun demek kendini,” diye söze başladı Poyraz.

            “Öyle görmüyorum. İnsanlar beni bu konuma getirdiler. Ben sadece lider olarak onlara yol gösteriyorum,” diye kendini savundu Gökçen hemen. O anda Reis değildi, eşini içtenlikle seven bir kocaydı.

            “Egonu saklamaya çalışma. Bu durumdan keyif aldığın belli,” diye karşılık verdi tükürürcesine Poyraz.

            “Evet. Bir muhasebe memuru iken şimdiki konumuma bakacak olursam biraz ego patlaması yaşadığım söylenebilir.”

            “Bu yaptığını haklı gerekçelere istediğin kadar bağla. Bu senin benim gözümde kötü adam olduğun gerçeğini değiştirmez.”

            Gökçen adamın dediklerine hak vermeden edemedi ama tüm benliğiyle bu sözlerin altında kalmak istemediğinin de farkındaydı.

            “Senin de haklı gerekçelerin olsa da, bu durum senin de benim gözümde bir katil olduğun gerçeğini değiştirmez,” diye karşılık verdi, ona adamlarından biri olan Hakan’ın ölümünü hatırlatmak istemişti.

            Poyraz bu sözler üzerine öfkelenmişti ve katanasıyla ileri doğru atıldı. Gökçen eşine direk bir darbe geleceği ya da bağlı olduğu serumuna zarar gelebileceği korkusuyla yatakla Poyraz’ın arasında durdu ve ne kadar istese de hiçbir yere kaçmadı. Cesurca kılıcın darbesini bekledi. Başta hiçbir acı hissetmediğini kendisine itiraf etmesi gerekiyordu, ama sonradan yere damlayan kanları görebilmişti. Keskin darbenin etkisiyle sol kolu dirseğin altından koparak yere düşmüştü.

            Poyraz yaptığının farkına vardığında iş işten geçmişti ve yere düşmüş kolu gördüğü gibi geriye doğru çekildi. Gökçen’in yüzünde acı çektiğine dair hiçbir ipucu yoktu. Öylece dikiliyordu karşısında inatla. Eşine zarar gelmesine engel olmaya çalışıyordu.

            “Lütfen eşime zarar verme, o benim her şeyim,” diyebildi sadece.

            Poyraz yataktaki kadını o zaman görmüş ve Reis’in haklı gerekçelerini işte o anda tam olarak kavrayabilmişti. Kendisinden nefret ettiğini Gökçen görebiliyordu, ama onu teselli etmeye de niyeti yoktu. Poyraz katanasını sırtına koydu ve cebinden bir şeyler çıkarttı, onları yere fırlattı hiç düşünmeden.

            “Keşke elimden daha fazlası gelseydi…” dedi ve odadan çıkmak için geriye yöneldi. Son bir defa Gökçen’e bakarak: “Umarım kan kaybından ölmezsin. Eşinin sana ihtiyacı var,” dedi ve uzaklaştı.

            Gökçen yavaşça yere fırlatılmış şeyleri görmek için ilerledi. İşte o zaman acıyı iyice hissetmeye başlamıştı. Yine de gözleri  kan kaybının neticesinde kararmadan evvel yerdeki şeylerin ne olduğunu görebilmişti. Eşinin kurtuluş umudu olan ilaçlar duruyordu yerde.

VaroluşKde žijí příběhy. Začni objevovat