Poyraz (6)

2K 135 12
                                    

Başlangıç Notu: Bu bölüm rahatsız edici sahneler içermektedir.


"Ahlak kavramı üzerinde pek fazla düşündüğümü söyleyemem. O zaten içimizde var olan bir kavramdır ve farkında olmadan çoğu insan ahlaklı davranmaya özen gösterir. Dürüstlükle başlar ahlak bana kalırsa, arkasından daha başka davranışları da beraberinde getirir.

Onun zıttı olan ahlaksızlık ise beni daha çok düşündürmüştür. İlk başta dürüst olmayı bırakır insan, yalanı o kadar rahat söyler ki o kişiye ahlaksız diyemezsiniz bile çünkü bunu ustalıkla saklar. Daha sonra ahlaksız olduğunu anlayacağınız şekilde davranışlara başlar.

Masum insanlara el kaldırmak, sevdiğini iddia ettiği insanlara rahatça hakaretlere varıncaya kadar kırıcı laflar söyleyebilmek, en kötüsü de bir insanı hayatının geri kalanı boyunca utanç içinde bırakmak şeklinde uzar gider bu liste.

Her zaman duyardım, görürdüm, bilirdim ama insan başına gelene kadar bu insanların varlığına inanamıyor. Neyin derdinde olduklarını sorgulamak bile aptalca geliyor, ama ahlaksız bir insanın listenin en son maddesini uygulamaya kalkması o kişinin zihninde bir yolculuğa çıkıp neyi amaçladığını öğrenme arzumu kamçılıyor.

Küçük kızımı kaybettiğim için hiçbir zaman onun ergen yaşlarını görebilme fırsatım olmadı, çoğu babanın korkularını deneyimleyemedim. Kızımın büyüdüğü zaman çok güzel olacağını düşünürdüm hep, hala da öyle düşünüyorum gerçi. Acaba o genç ve güzel bir hale büründükçe onu ne derece koruyabilecektim, ahlaksız insanların neler yapabileceğini biliyorken hele?

Her zaman her türden insanla konuşarak anlaşmaya çalışmayı deneyen biriydim, ama bir yandan da affetmenin asla mümkün olamayacağı şekilde davranan insanlarla karşılaşıldığında ne yapılması gerektiğini kafamda defalarca kurgulamıştım. Bir gün başıma böyle bir şeyin geleceğini biliyordum ve o anları zaten zihnimde anbean yaşamıştım. Ne yapmam gerektiğini planlamıştım, bu tarz durumlara karşı hazır hissediyordum kendimi. Sadece geriye bunu yapabilmek kalıyordu."


POYRAZ (6)

Başlarına gelenlere rağmen umudunu yitirmemişti, şu ana kadar iki farklı yerleşim bölgesiyle karşılaşmıştı. Bu etrafta daha bir sürü toplulukların olabileceğini gösteriyordu. Başlarında onlara liderlik yapanlar, Poyraz'ın küçük kızı emanet edemeyeceği insanlardı. En başında Reis'in orada kalmayı düşündüğü de olmuştu, yıkık bir şehirde de olsa insanlar bir aradaydı. Ama Reis'in liderliğini kabul edemezdi, Yeliz'i kaçırdıktan sonra onu affetmesi imkânsızdı. Belki onu tahtından edip kendisi şehrin başına geçebilirdi, ama kendisini bir lider olarak görmüyordu. Onun tek derdi Yeliz'i güven içinde bırakabileceği ve sonra kendisinin huzurla gözlerini kapatabileceği bir yer bulabilmekti.

Kendisine Hüseyin Hoca olarak seslenilmesini bizzat isteyen imam efendiyi ise başta daha çok güvenilir bulduğunu itiraf ediyordu. Yiğit konuyu anlatırken kişisel deneyimlerine bağlı olarak bazı detayları abartmış ya da kendi görüşlerine uymadıkları için oraya gitmelerini istememiş olabilirdi. Ama kimseyi geride bırakmamaya kararlı olan Poyraz, yaşlı adamın ona Yiğit'i yanlarında getirmezlerse aralarına katılmalarını kabul edecekleri şartını koştuğu anda orada bir saniye bile durmak istememişti. Böyle kör bir adamın liderliğini asla kabul edemezdi. Orası onlara uygun bir yer değildi.

Şimdi nereye doğru gidebileceklerini düşünedururken bir çığlık onu gerçek dünyaya geri getirdi. Yıkılmaya yüz tutmuş bir binanın dibinde adamın biri bağırıyordu, bacaklarına duvar devrilmişti ve hareket edemiyordu. Adama yaklaştıkça aslında en fazla on altı yaşlarında bir genç olduğunu fark etmişlerdi.

VaroluşWhere stories live. Discover now