-Yok ya. Sen kendini bu kölelik efendilik oyununa çok kaptırdın. Bence saçmalamayı bırak ve kendine gel.


-Sen sadece sana söyleneni yap. Yarın yediden önce evimde ol. Bekliyorum.


-Çok beklersin, diye tıslayarak telefonu genç adamın suratına kapattı. Siniri hala yatışmadığı için gözleri dolmaya başladı. Başını gökyüzüne kaldırıp göz yaşlarını geri gönderdi. Korna sesiyle başını yola çevirdi. Hızlı adımlarla arabaya yaklaşıp arkaya oturdu. Selamlaşma harici sessiz geçen kısa yolculukla eve gelmişlerdi. Zümra arabadan inince diğerlerine döndü;


-Siz gidin ben eşyalarımı eve bırakıp gelirim, dedikten sonra kendi oturduğu apartmana girdi. Zaten Samet ve Mehmet hemen karşı apartmanda oturuyordu. Eve girip eşyalarını bıraktı. Üzerindeki kıyafetlerle rahat edemeyeceğine karar verip dolabının karşısına geçti. Üzerine Miki mause resimli beyaz bir kazak giydi. Altına da siyah taytını giyinip saç örgüsünü bozup hafif yandan bir at kuyruğu yaptı. Telefonunu ve anahtarını alarak evden çıktı. Merdivenlerle aşağı indi. Oldu olası asansöre binmeyi sevmezdi zaten. Karşı binaya geçip açık kapıdan içeri girdi. Yine merdivenle altıncı kata çıktığından kendisiyle eş zamanlı asansör kapısı da açıldı. İçinden çıkanları gördüğünde yüzünü ifadesiz bir şekle sokmayı başardığı için kendini tebrik etmeyi aklına not etti. Karşı karşıya geldiği bakışlarla başını çevirip zile bastı. Kapıyı açan Samet'e samimi bir tebessüm gönderip içeri geçti. Hemen arkasından içeri Yiğit, Seyit ve Yeşim girdi. Salonda kısa selamlaşmayla herkes yerdeki minderlere kuruldu. Sadece Mehmet ve Samet tekli koltuklara Zümra ise ikili koltuğa oturmuştu. Sessizlik sağlandığında Mehmet filmi başlattı.


Uzun Hikaye...


ZÜMRA...


Bu benim çok sevdiğim bir kitabın filmiydi. İlgiyle filmi izlerken hemen çaprazımda yer minderinde oturan Yeşim'in Yiğit'in kulağına fısıltısıyla gözlerim dehşetle ardına kadar açıldı. Ses çıkarmadan gözlerimi ekrana sabitleyip onları dinlemeye başladım. Evet yanlış olduğunu farkındaydım ancak kulağıma gelen seslere kayıtsız kalamadım.


-Aşkım keşke gelmeseydik, hem baş başa daha eğlenceli vakit geçirebilirdik.


Bunları söylerken elini Yiğit'in sağ bacağına koyarak hafifçe sürttü. Gördüklerim ve duyduklarımla midemin bulanması bir oldu. Yanımda duran sodadan biraz içip midemin bulantısını önlemeye çalıştım. Bu kız nasıl gurursuz, şuursuz, yüreksiz ve mide bulandırıcı bir varlıktı. Kendini nasıl pazarlar gibi hareketler sergileyebiliyordu. Midemdeki bulantı hissi gittikçe artmaya başladığında daha fazla dayanamayarak yerimden fırlayıp koşar adım banyoya gittim. Dünden beri rahatsız olduğum için midemde ne var ne yok çıkardım. Ayağa kalkmaya çalışırken tam yanımda uzatılan elle başımı yukarı kaldırdığımda onun karanlık pırıltılarıyla karşılaştım. Yüzümü buruşturup ayağa kalktım. Ona arkamı dönüp elimi yüzümü soğuk suyla yıkadım. Suyu kapattığımda bu sefer burnumun dibine havlu dayadı. Ona ters bir bakış atıp havluyu aldım. Yüzümü kurulayıp yerine bıraktım tekrar. Gitmek için harekete geçtiğim de parmakları bileğime yapıştı. Önce kolumdaki eline sonra da yüzüne baktım. Temasıyla titrememek için kendimi zor tuttum. Bakışları hiç olmadığı kadar kararmış şekilde yüzümü inceliyordu. Kolumu çektim ancak ellerini daha çok sıkılaştırdı ve ondan kurtulmama engel oldu. Anlamayan ifademle yüzüne bakmaya devam ettim. Hala konuşmayınca;


-Bırak kolumu ne yapıştın sakız gibi, sesim benden beklenmeyecek kadar sert çıkmıştı. Tepkime karşılık kaşları havalandı.

HÜZÜNLÜ KALPLER DURAĞI (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin