***



Sabah güneşinin tatlı sıcaklığıyla gözlerini açtı genç kız. Huzurlu bir gece geçirmişti. Bu sabah kendini mutlu hissediyordu. Acaba bir tek uyanan ben miyim? Diye geçirdi içinden. Hafif bir tebessümün ardından yatakta doğruldu. Yanı başında duran komidinin üzerinden telefonunu aldı saat daha yediydi. Kalkıp elini yüzünü yıkadı. Üzerine beyaz bir gömlek altına da siyah dar kotunu geçirdi. Saçlarını da sıkıca toplayıp atkuyruğu yaptı. Zaten bu Zümra'nın genel tarzıydı. Okulda saçını hep at kuyruğu yapar çok nadir açık bırakırdı. Siyah deri ceketini ve çantasını alıp odadan çıktı. Elindekileri kapının yanında duran askılığa astı. Mutfağa girip çay koydu. Dolaptan kahvaltılıkları çıkarırken arkasından gelen sesle sıçradı,


-Günaydın


Arkasını dönen genç kız kapı pervazına yaslanmış Mücahid'i görünce,


-Ödümü patlattın ya. Bir gün senin yüzünden ölürsem sende vicdan azabından öl, diyerek sabah blöfünü de yapmış oldu. Yüzünü değişik şekillere sokup onun taklidini yapan arkadaşına elindeki çay kaşığını fırlatır gibi yapıp yanından kaçmasına sebep oldu. Birkaç dakika öyle mutfakta kahvaltıyla uğraştıktan sonra aklına gelen şeyle dayanamayıp mutfaktan çıktı, tedirgin attığı adımlarını salona yönlendirdi. ' Acaba hala uyuyor mu?' diye düşünürken yüzünde beliren aptal aşık gülümsemesini farkında değildi bile. Salonun kapısına geldiğinde heyecandan terlemiş ellerini kotuna sildi. Hafif aralık duran kapıya elini uzatıp itti. Ancak gözleri aradığı şeyi bulamamanın hayal kırıklığıyla ışıltısını yitirdi. Yüzünden bariz kırgınlık okunuyordu. O yoktu.. Gitmiş.. Gözlerinin yanmaya başladığını hissetti genç kız. Ancak buna engel olmalıydı. Ne bekliyordu ki zaten, Yiğit her zaman ki Yiğit'liğini yapmıştı.


-Ben uyandığımda yoktu, erkenden gitmiş olmalı.


Arkasından duyduğu sesle iyice kendini toparladı Zümra. Yüzüne yalancı bir gülümseme yerleştirip Mücahid'e döndü.


-Ben diğerlerini kaldırıp geç kalmayalım, deyip Mücahid'in yanından ayrıldı.


Yarım saate herkes toplanmış masada sessizce kahvaltı ediyorlardı. Bu derin sessizliği bozan şey kapı zili oldu. Anlaşılan sorgu memurları kapıya dayanmıştı.kapıyı açtığında karşısında Rana, Mehmet, Samet ve Hale'yi buldu. Hep birlikte kahvaltı masasına oturdular. Aynı sessizlik devam ederken ilk konuşan Mehmet oldu;


-Ee yeter artık tabağındakileri didiklemeyi bırak Zümra. Hem dün akşamdan yarım kalmış bir konuşmamız var, dedikten sonra elindeki çatalı tabağının kenarına bırakıp gözlerini Zümra'nın yüzüne dikti. Onunla göz göze gelen genç kız sıkıntıyla nefesini verdi. Diğerleri de beklenti içinde ona bakmaya başlamıştı bile. Elindeki çatalı gürültülü sayılacak şekilde tabağına bırakan genç kız bakışlarını yeniden Mehmet'in yüzüne çevirdi.


-Anlatacak bir şey yok, Doğu içmişti, benimle uğraşmaya çalıştı, ben karşı koyacak kadar güçlü olmadığımdan, sağ olsun, şans eseri bizi Yiğit gördü ve bana yardım etti. Bu kadar. Şimdi merakınızı giderdiysem okula gidelim geç kalıyoruz, deyip masadan kalkıp kapıya doğru ilerledi. Diğerlerine de konuşacak bir şey kalmadığından toparlanıp evden çıktılar. Aşağı indiklerinde Zümra araç tercihini Rabia ve Mücahid'ten yana kullandı. Çünkü genç kız adı gibi biliyordu ki ne Mehmet ne de Samet onu rahat bırakmazdı. Buğra'nın arabasına zaten binemezdi. Çünkü orada da Rana vardı. Eğer Mehmet'ten kaçıp Rana'nın olduğu arabaya biterse bu yağmurdan kaçarken doluya tutulmak olurdu. Zümra'nın sabah ki gerginliği yüzünden ortamda hala soğuk rüzgarlar esiyordu. Bu gerginlik okula gelene kadar da devam etti. Okulun otoparkına geldiklerinde ilk inen Zümra olmuştu. Yavaş yavaş yürümeye başlayan genç kızı arkasından gelen Hülya durdurup kendine çevirdi.

HÜZÜNLÜ KALPLER DURAĞI (Tamamlandı)Where stories live. Discover now