2.Sezon 7.bölüm

15K 610 57
                                    


~

Koyukahve ve Yemyeşil gözler. Belki de uyumsuzdu. Renkler birbirinden alakasız, karakter apayrı, cıvıl cıvıl.

Ortak noktası, bu gözlerin birbirine bakmadan solacak olmasıydı belki de. Renkler sönükleşecekti. Bu iki kişinin karakterleri bir aşk cümbüşüyle geri dönecekti belki ama cıvıl cıvıl olmayacaktı. Sönük ama aşk kokulu bir efsaneye dönüşecekti...

~

"Evet. Seninle ölüme bile razıyım ben."

Bunu der demez boynuna sarıldım. Şu andaki, şu dakikadaki, şu saniyedeki mutluluk tarif edilemezdi. Kendimi rüyada gibi hissediyordum. Bulutların arasında uçabilecek kadar hafiftim sanki.

Kollarını belimde hissetmek bile içimde kıpırdayan şeylerin şaha kalkmasına sebep olmuştu. Beni kendi etrafımda döndürdü. Sonra beni yere bırakıp aldığı tek taşı parmağıma geçirdi.

"Buna gerek yoktu-"

Bunu dememle beni susturmak için dudaklarıma yapışması bir oldu. Bir elimi ensesine götürdüm, diğer elimi de saçlarının arasından geçirdim. Kısa soluklu öpüşmemiz sona erdiğinde alınlarımızı birbirine dayamıştık. Önüme gelen saçımı tek eliyle kulağımın arkasına sıkıştırırken bana cevap verdi.

"Bence gerek vardı. Az bile.."

Bir şey demedim. Sessizlik her zaman daha iyiydi. Çünkü bu sessizlikte kalp atışlarımızı duyabiliyordum. Kalp atışlarımız sanki havada birbirine çarpıyordu. Yankılanıyordu sanki... Her yerde sadece bu iki kalbin atışları duyuluyordu.

--

Geceyi birlikte aşk kokulu cıvıltılarımız eşliğinde geçirdikten sonra birbirimize sıkı sıkıya sarılarak uykuya daldığımızın hatırları kafamın içinde dönüp duruyordu. Pencerenin kenarından süzülen ışık gözüme geliyordu. Güneş ışığı bile sanki bu mutlu sabahta cilveleşiyordu.

Gözlerimi yavaş yavaş açtım. Yanımda varlığını hissettiğim masum masum uyuyan bir Bartu vardı, demek isterdim ama varlığını yanımda değil bildiğin üzerimde hissediyordum. Bacağını üzerime atmıştı. Acayip ağır bir bacak olduğunu söyleyebilirdim. Bildiğin Öküz ya bu çocuk.

Uyuyan suratını inceleyip ağırlığı unutmaya çalıştım. Uyurken Öküz'lükten baya bir uzak olduğunu farkettim. Kitaplarda, filmlerde hep bunun en masum an olduğu söylenirdi. Oldukça Masumdu belki ama benim için en masum an bu an değildi. En masumu koyu kahve gözlerinin duygu yüklü olduğu zamandı. O koyu kahve gözlerin daha önce duygusuz olduğunu da görmüştüm. Hiçlik kelimesi o zamanı anlatmaya yeterdi. Ama duygu yüklü olduğu zamanı anlatmaya yetecek hiçbir kelime yoktu.

Yerimde kıpırdandım. Her ne kadar üzerimdeki ağırlığı unutup romantikliğe geri dönmek istesem de bu mümkün değildi. Nasıl yoksayabilirdim ki?!

Fısıldarcasına konuşarak onu uyandırmaya çalıştım. Pek bir faydası olmayacağını biliyordum ama denemekte fayda vardı.

"Bartuu. Şşt."

Bir kaç kere sarstım ama uyanmayınca bacağını kaldırmayı denemenin daha mantıklı olduğuna karar verdim. Kaldırmaya çalışsam da ufacık bedenim alttarafı bir bacağın yanında güçsüz kalıyordu. Pardon alttarafı bir bacak mı dedim ben? Öküz Bartu'nun bacağı! Alttarafı denilemeyecek kadar ağır bir bacak!

Uyandırmadan bacağını kaldırmaya çalıştığım için kaldıramıyordum. Bacağını, uyanıp uyanmamasını umursamadan tepinerek üzerimden attım. Zafer kazanmış bir edayla sırıtmaya başladım.

DEĞİŞİMWhere stories live. Discover now