Bölüm 3: atkılar ve yanıklar

Start from the beginning
                                    

Dişlerimi sıkarak konuştum. "Saçımı bırak."

Beni dinlemeyip saçımdaki tutuşunu sıkılaştırdı ve beni çekip sürüklemeye başladı. Kolunu tutup çekmeye çalışıyordum ama benden kat be kat daha güçlüydü. Mutfağa girdiğimizde beni fırlattı ve sırtımın duvara çarpmasına neden oldu.

Elini ökeyle mutfak dolabına geçirdi. "Hemen o siktiğimin ellerinle bir şeyler hazırla!"

Bunu yapmazsa beni döveceğini bildiğim için evde tek olan şeyi, yumurtayı, buzdolabından çıkardım ve tezgaha koyup ocağı yaktım.

"Yine mi yumurta!" Kıpkırmızı bir suratla yanıma geldi ve kolumu sıktı. "Sana kaç kere düzgün bir akşam yemeği yapmanı söylemedim mi!"

"Beğenmiyorsan kendin yap! Pislik!" Kolumu tutuşundan kurtardım ve yanından geçmek için adımladım.

"Orospu!" Yanından geçmeme izin vermedi ve sol elimi sıkıca tuttu. Saliseler içinde avucumu ocağın yanan tarafına koyduğunda çığlık attım.

Kendi elinin yanmaması için elimi koluyla sabit tuttu. Ceketi kalın olduğu için muhtemelen benim hissettim acıyı hissetmiyordu.

"Bana karşı gelmek neymiş ha!" Dedi biraz daha güç uygulayarak.

Sıcaklık elimi kavuruyordu. Avucum resmen yanıyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Hayatımda hiç bu kadar çok acı çekmemiştim.

Acıdan ağlamaya başladım ve gözyaşları içinde bağırdım. "Bırak!"

Elimi savurarak bıraktı ve işaret parmağını bana doğru salladı. "Yerini bil! Bir dahakine seni gebertirim!"

Yanmış elimi diğer elimle tuttum ve pis yüzüne bir kez bile bakmadan koşar adımlarla mutfaktan çıktım. Odama girdim ve kapıyı kapatıp kilitledim.

Titreyen adımlarla küçük lavabonun önünde durdum ve elimi soğuk suyun altında tuttum. Dişlerimi dudağıma geçirmek zorunda kalmıştım.

Gözlerimi korkuyla avucuma çevirdiğimde berbat bir görüntüyle karşılaştım. Elimin tümü yanmıştı. Yer yer şişkinlikler ve kabarcıklar vardı. Kıpkırmızıydı ve inanılmaz bir şekilde acıyordu.

Komodinimin çekmecesini açtım ve içinden sargı bezi çıkardım. Günden güne ihtiyacım olduğu için vardı, ama kremlerim bitmişti.

Elimdeki bezle yatağa oturdum ve elimi bacağıma koydum. Gözlerim berbat görüntüye kaydığında duran gözyaşlarımı tekrar akıtmamak için kendimi zor tuttum.

Dişlerimi dudağıma geçirerek elimi sarmaya başladım. Her dokunuş daha da acı veriyordu. Yarın bezin yaraya yapışmış olacağından emindim.

Sabah belki hastaneye giderdim ama emin değildim. Sorular sormalarını istemiyordum. Bir kaç kere yaralarımdan dolayı gitmiştim ama her defasında Kerim'i aramışlardı. O adam da hep bir yalan uydurmayı başarmıştı.

Sargım bittiği için bazı yerler açıkta kalmıştı. Uzun zamandır öfkesini üzerimde kullanmadığı için yeteri kadar eşya almayı gerek görmemiştim.

Hissettiğim adıcan dolayı bütün vücudumu sıkıyordum. Dişlerimi sıkmaktan çenem ağrımıştı.

Kendimi sırt üstü yatağıma bıraktım ve yorganın altına girdim. Kolumu her hareket ettirdiğimde elime inanılmaz bir ağrı giriyordu. Yarın nasıl çalışacağım tartışılırdı.

Bir kez daha o adamdan ne kadar nefret ettiğimi düşündüm. Elimde olsa şimdi pılımı pırtımı toplar ve giderdim. Ama reşit olmadığım için bu mümkün değildi.

Sargılı elimi diğer elimle tutarak kalbime bastırdım ve acımaması için Allah'a dua ettim. Gözlerimi yumdum ve uyumaya çalıştım.

⚡️⚡️⚡️

Sabah kalkabildiğim en erken saatte kalkmış ve kendimi kafede bulmuştum. O adamın yüzünü bile görmek istemiyordum.

Günün ilk siparişini aldığımda tepsiyi düzgün bir şekilde tutmaya çalışıyordum. Elim çok acıyordu ama bunu düşünmemeye çalışıyordum. Sonunda meyve suyunu masaya bırakabildiğimde rahatlamıştım.

Tekrar tezgahın arkasına geçtim ve kafeden içeri giren Jale'yle göz göze geldim. O bizden daha geç geliyordu, biraz daha uzakta yaşadığı için. Patron bunu sorun etmiyordu.

Jale yirmi iki yaşındaydı ve iş ile okulu birleştiriyordu. Dolayısıyla haftanın her günü çalışmıyordu. Uzun siyah saçlarıyla her zamanki gibi bakışları üzerine çekiyordu.

Yanımdan geçeceği sırada kasayla uğraştığımı gördü ve duraksadı. Bakışları sargılı elime kaydığında kaşları çatıldı. "Eline ne oldu?"

Elimi arkama sakladım ve sağ elimi gelişi güzel salladım. "Önemli bir şey değil."

Söylediğimle tatmin olmadı ve havaya kalkan kaşını indirmeden sordu. "Hastaneye gittin mi? Kötü görünüyor."

Soruları sinirimi bozduğu için sert bir şekilde konuştum. "Sana ne Jale."

Tavrıma alışık olduğu için gözlerini devirdi. "İyi o zaman, ama patron görürse karışmam."

"Görmez." Dedim başımı iki yana sallayarak.

Başını anladım dercesine salladı ve hazırlanmak için yanımdan geçerek personel odasına girdi. Bugün sadece ben, Jale ve Betül garsonluk yapacaktık.

Betül ismini andığımı duymuş gibi elinde küçük bir kağıtlar çıkageldi ve hemencecik sağ elime tutuşturdu. "Hani sana ek iş bulmamı istemiştin ya? Arkadaşım aradı az önce, temizlikçi aranıyormuş. Ne iş olsa kabul edeceğini söylediğin için adresi aldım."

Haftalar önce Betül'e bir tanıdığının işçiye ihtiyaç duyup duymadığını sormuştum. Kafeden aldığım para borçları ödemek için yetmiyordu. Bu gidişle başımın altındaki çatımı da kaybedebilirdim.

Mutlu oldum ama bu mutluluğumu yüzüme yansıtamadım. Elime bıraktığı kağıda bakarak mırıldandım. "Teşekkür ederim Betül."

Omuz silktiğinde at kuyruğu yaptığı kızıl saçları da sallanmıştı. "Önemli değil."

Aklıma gelen şeyle gözlerimi utançla yere indirdim. Atkısını unutmuştum! "Atkını da getirmedim, özür dilerim."

"Acelesi yok." Omuzuma hafifçe dokundu ve yanımdan ayrıldı.

Elimdeki küçük kağıda baktım ve omuzlarımı büyük bir rahatlamayla indirdim. İkinci bir işe çok ihtiyacım vardı.

⚡️

Şu Kerim'i öldürmemek için kendimi zor tutuyorum. Ama ona da sıra gelecek.

Diğer bölümde görüşmek üzere!

Yalnızlığımı alamaz Where stories live. Discover now