39-Don't Apologize

513 64 53
                                    

010823
neyin nesi -Dolu Kadehi Ters Tut

15 Eylül
Taksinin durmasıyla kaşlarını çattı ikili, daha gelmemişlerdi. "Niye durduk?" diye sordu Minho şoföre. "Araba bozuldu, çok üzgünüm. İsterseniz inin size başka birini göndereyim." dedi adam sıkıntıyla. Uçağa yetişemezlerdi o zaman, "Yok sağolun, biz inelim." dedi Minho parayı öderken.

Jae çantasını alınca çıktılar. Minho da çıkıp elinden tuttu, "Yetişmemiz lazım." dedi Jae. Hızla yürümeye başladılar.

Jae ofladı, "Geç kaldık işte." dedi yürümeyi bırakarak.  "Jae sakin, daha 10 dakikamız var." dedi Minho, yetişemeyeceklerini biliyordu. Jae dik omuzlarını saldı, "Sen bu dediğine inanıyor musun?" dedi kaşlarını kaldırarak. Minho bir şeyler gevelemeye başladı, "Yani tekniksel açıdan düşünü-". Jae sinirle "Minho!" dedi sözünü keserek. Minho güldü, "Boşver, bir gün daha bize kalmış oldu." dedi kıza sarılırken.

Jae onu itti, "Bize kalmış falan olmadı. Bu gidişle sınıfta kalacağız, Minho!" dedi. Minho dudağının kenarını ısırdı. Haklıydı, çok fazla ders atlamışlardı.

Kız bir nefes verdi, bir Minho'nun ellerinden tuttu. Düşen yüzüne baktı, "Bak, seni üzmek için söylemiyorum. Zaten 7/24 beraberiz, zaman geçiriyoruz. Derslere ağırlık vermenin zamanı gelmedi mi sence de?" dedi ve yanağına bir öpücük bıraktı. "Hm?" diyerek destekledi sorusunu. Minho dudaklarını birbirine bastırdı, kafasını sallayarak onayladı onu.

Jae kıkırdadı, "Daha fazla böyle durma, çok tatlısın." dedi ve oğlanın burnundaki bene dokundu. Minho hınzırca gülümsedi, "Öyle mi, niye öpmüyorsun o zaman?" dedi.

Jae hiçbir şey duymamış gibi yaparak yola döndü, "bir sonraki uçağa bilet alıyorum. Parasını ben ödeyeceğim." dedi. Gördüğü taksiye durmasını işaret etti. "Ben ne yapıp edip o öpücüğü alacağım." diye söylendi Minho. Taksi durunca bindiler, havalimanına gideceklerini söyledi Minho.

Havalimanına vardıklarında Jae, Minho'ya beklemesini söyleyip bilet alınan yere ilerledi. Seul'e olan ilk uçaktan iki bilet aldı. Minho'nun oturduğu yere ilerleyip biletin birini ona uzattı, yanına oturdu. "Yarım saat var. Birazdan anons ederler." dedi Jae.

Uçak durduğunda yağmur yağdığını fark etmişlerdi. Uçaktan inip havalimanının içerisine girdiler hemen. Minho ne olur ne olmaz diye aldığı sweati Jae'nin üzerine geçirdi, "Üşütme." dedi gülümseyerek. Jae onun bu inceliğine gülümseyip teşekkür etti. "Ama sen?" diye ekledi. Minho kafasını iki yana salladı, "Sorun değil, kolay kolay hasta olmam ben." dedi.

El ele tutuşup çıktılar havalimanından, evin oraya giden bir otobüs görünce ona bindiler. Taksi aramaktan iyiydi. Minho babasına vardıklarına dair bir mesaj attı. Jae'nin de telefonu çalmıştı aynı sırada, "Efendim abi? Hmhm, geldik. Otobüsteyiz şimdi, eve geçince arayayım."

Otobüs durunca indiler, yağmur iyice şiddetlenmişti. Durağın altına girip etrafa süratla çarpan yağmur damlalarını seyretmeye başladılar. "Çok güzel kokuyor." diye mırıldandı Jae. Minho ona dönüp perçemini kulağının arkasına attı, "Senin kadar değil." dedi. Jae gülümseyerek döndü ona, "Bugün, çok romantiksiniz bayım." dedi alayla.

"Ben her zaman romantiğim, hanımefendi." diye cevapladı Minho. Jae kıkırdayıp döndü önüne. "Gerçekten çok güzel gözüküyor." dedi bulutlardan düşen damlalara bakarken. Minho ona bakıp gülümsedi, bir adım atıp durağın altından çıktı. Süratle yere inen su damlaları bedenine çarpıyordu. Elini Jae'ye uzattı, yağmur altında durmayı sevdiği için elini tutup yanına adımladı.

Soğuk yağmur damlalarının üzerine çarpmasıyla gülümsedi. Saçları ıslanıyordu, kıyafetleri... Minho diğer elini de tutup kızın ellerini omuzlarına yerleştirdi. Elini kızın saçlarında gezdirdi, "Sen çok mükemmelsin. Bazen sorguluyorum, neden beni seçtin diye." dedi ve gözlerini kızın gözlerine sabitledi. "Bunu sorgulamana gerek yok, aşığım sana." dedi Jae gülümseyerek.

Minho elini kızın çenesine koydu, gözlerini kızın dudaklarına indirdi. Kafasını eğip dudaklarını kızın dudaklarıyla buluşturdu. Narince öpüyordu onu, Jae de aynı şekilde karşılık veriyordu. Her ona baktığında, onun sesini duyduğunda, onu öptüğünde kalbi durmaksızın hızlanıyordu. Fakat o gün gelmişti aklına, onu rahatsız etmiş gibi hissetmişti. Birkaç saniyelik bu öpüşmeyi geri çekilerek sonlandırdı, Minho.

Gözlerini kaçırdı, "Affedersin, sormadım." dedi Minho yüzünü biraz geri çekerek. Jae kaşlarını çattı, sinirle konuşmaya başladı: "Minho, yeter artık. Ben senin sevgilinim; sana deliler gibi aşığım, aşık! Kendine gel. O günden beri yapıyorsun bunu, yok sarılabilir miyimler, yok öpebilir miyimler. Ben ona hazır değilim, seni sevmediğimden veya rahatsız olduğumdan değil. Beni öpeceksen, sonrasında özür dileme." Son cümlesini vurgulayarak bitirdi.

Minho tebessüm etti, sevinmişti. Onu rahatsız etmediğini bilmek güzeldi. Üzerindeki tişört tamamen ıslanmıştı, aynı saçları gibi. Jae'nin sweati ise ondan daha kuruydu, fakat saçları sırılsıklam olmuştu.

Minho, kızı belinden tutup kendine çekti. Bir saniye daha beklemeden özlemle dudaklarını öpmeye başladı. Jae kollarını boynuna sardı, aynı şekilde karşılık veriyordu o da. Utanıyor olsa da, seviyordu. Beş gündür öpmeye korkmuştu onu, şimdi çıkıyordu acısı. Diğer elini de beline atıp daha da kendine çekti. Yağmur damlaları birleşik dudaklarının arasından kayıp gidiyordu.

Nefeslenmek üzere dudaklarını ayırdılar, Jae tebessüm etti. Jae tekrar dudaklarına yaklaştığında bir anda durup biraz geri çekildi. Minho kaşlarını çattı, "Hey! Niye durdun?" dedi somurtarak.

Jae, "İnsanlar bize bakıyor." dedi utanarak. Minho etrafına bakındı, ciddi anlamda etraftaki herkes onlara bakıyordu. Boğazını temizledi, "Hem, sırılsıklam olduk. Eve gitmeliyiz." diye ekledi. Minho onu onaylayarak duraktaki çantalarını aldı. Elinden tutup ilerlemeye başladı.

Eve girdiklerinde eşyaları yere bıraktılar. Minho'ya döndü, "Sen gir duşa ben o kadar ıslanmadım." dedi. Minho kafasını iki yana salladı, "Sen gir, ben saçımı kuruturum yeter." dedi. Jae omuz silkti, "Sen bilirsin." diyip odaya gitti. Kendine kıyafet alıp banyoya girdi.

Minho ise kendine bir kahve yaptıktan sonra balkona çıktı. Serin rüzgarın ıslak saçları arasından geçmesine izin verdi. Sehpadaki sigara paketinden bir tane çıkarıp yaktı. Zehirli dumanı içine çekti. Telefonunun çalmasıyla cebinden çıkardı, Yoongi'ydi. Açıp kulağına götürdü telefonu, "Efendim hyung?" dedi. Bir nefes sesi duyuldu, "Jae'ye ulaşamadım, o iyi mi?" dedi. Minho gülümsedi, "İyi, iyi. Şu an duşta o, ondan görmemiştir. Yeni geldik eve." dedi. Yoongi gururla konuştu, "Jae seni iyi ki bulmuş. Bulunmaz bu zamanda böyle iyi insan."

Minho kıkırdadı, "Teşekkürler hyung. Sen de iyi ki çıktın karşısına. Ailesinden birisi olması onu mutlu ediyor." dedi. Yoongi sevinmişti bunu duyduğuna. Bir nefes aldı, "Neyse, ben tutmayayım. Görüşürüz." dedi. Minho da cevaplayarak kapattı telefonu.

Bir of çekti, okul konusu stres yapmasına bedel oluyordu. Parmakları arasındaki sigarayı tekrar dudaklarına götürdü, içine çekti o dumanı. Balkon kapısının tıklatılmasıyla oraya döndü. Jae, içeri gelmesini işaret ediyordu sinirle. Elindeki sigarayı söndürüp kahvesini aldı, içeri girdi. "Efendim, balım?" dedi. Jae kollarını önünde birleştirdi, "Sen canına mı susadın? Bu saçla, kıyafetin bile ıslak onu hiç söylemiyorum, dışarı çıkmışsın. Hasta olacaksın." dedi sinirle.

"Bir şey olmaz, merak etme." dedi kahvesini sehpaya koyarken. Jae derin bir of çekti, "Hemen kurut saçlarını. Üzerini de değiştir." dedi. Hasta olmasını istemiyordu.

Minho, Jae'nin dediklerini yapıp salona geri döndü. Elindeki defterleri sehpaya bıraktı. "Hadi gel, ders çalışacağız." dedi yere çökerken. Jae güldü, elindeki telefonu bırakıp karşısına oturdu. "Sözüme geldin demek." dedi ve defterlerden birini açtı.
_________
Yb yb yb
Kiss sahnesini yazarken türkü dinledim çok uyumlu şeyler biliyorum
Neyse nasıldı
Oy vermeyi unutmayın!!

-1054 kelime

Voices |Lee Minho|Where stories live. Discover now