32-Basketball

587 66 70
                                    

210723

6 Eylül
Kuaförden çıktılar. Jae gülerek Minho'ya döndü, eskisi gibiydi çok yakışıyordu. Jae de saçını eskisi gibi kestirmişti ve boyatmıştı. İkisi de çok mutlu olmuştu. Yeonjun onları basketbol oynamaya çağırdığı için okulunun yakınındaki sahaya gideceklerdi.

"Sen, bu okuldan mezun oldun değil mi?" diye sordu Jae. Minho iç çekip okulun kapısına baktı, "Evet." dedi.

"Keşke o Han şerefsizi bu saçmalığı yapmasaydı da birlikte mezun olsaydık." dedi Jae sinirle. Minho kolunu kızın omzuna atıp ilerlemeye başladı. "Boşver, sonunda birlikteyiz ya. O yeter." dedi. Okulu geçip yanındaki sahaya girdiler. Fazla güneş yoktu ama sıcaktı. Minho her zamanki gibi şort tişört giymişti. Jae ise crop ve penye bir şort giyiyordu.

Yeonjun elindeki topla sahanın etrafındaki çimlerde oturuyordu yanında da Jeongyeon vardı. Yeonjun'un oynadığı belliydi, yüzünden terler akıyordu.

Ayağa kalkıp Minho'yla sarıldılar. Jeongyeon da Jae'ye sarıldı. Yeonjun; Jae'ye de sarılmak için döndüğü sırada Minho baktı anlık, boğazını temizleyip kafa selamı verdi. Saçlarını fark edince kaşlarını çattı, "Lan bir karar verin saçlarınıza." dedi. Minho iç çekip Jae'ye döndü, "Güzelim, acaba saçımızı turuncuya boyatsak nasıl olur?" dedi, Yeonjun'a inat.

Jae güldü, "Saçmalamayın." dedi. Çantasını çimlere bırakıp yanına oturdu. "Ne oynuyorsanız oynayın hadi." dedi, yanına oturan Jeongyeon'a dönerken.

Minho güldü, "Yo, sende oynayacaksın." dedi onu kollarından tutup kaldırırken. Jeongyeon onların tatlılıklarına güldü. "Ya hayır ben gerçekten hiç beceremiyorum." dedi. Minho gülümsedi, "Bir şey olmaz, gösteririz biz." dedi. Jae ofladı, aklına ortaokuldayken Changbin'in onun basketbol oynayışıyla dalga geçmesi gelmişti. O günden beri hiç oynamaya çalışmamıştı.

Yeonjun topu alıp sahaya topu sürerek girdi, "O zaman ilk önce bir kaç şey göstereyim, sonra maç yapalım." dedi. Topu Jae'ye attı, beklemediği için az kalsın yüzüne çarpıyordu ama yakalamıştı topu. "Top sürmeyi biliyor musun?" dedi Yeonjun.

Jae bildiği gibi topu sektirdi, Yeonjun şaşırdı. "Güzel. Şut atmayı biliyor musun?" diye sordu bu sefer. Jae kafasını iki yana salladı. Yeonjun topu atmasını işaret etti. Potaya fazla yaklaşmadan -ikilik kısmından- anlattı ona.

"Denesene." diyip topu kıza attı. Minho yere oturmuş Jeongyeon'la sohbet ediyordu, arada bakıyordu onlara. Jae, Yeonjun'un gösterdiği gibi attı. Top potaya girince Jae şaşırarak baktı Yeonjun'a. "Noona, sen basket oynayamadığından emin misin?" Jae gülüp saçını geriye attı, "İki saniye öncesine kadar emindim." dedi.

Turnikeyi gösterdiğinde Minho sahaya girmişti. Yeonjun geri Jae'nin yanına gelip "Savunmayı göstereyim, başlayalım." dedi.

Topu Jae'ye verdi, ona bir adım yaklaştı. "Bak belinin yanından böyle tuta-" elini kızın beline doğru götürdüğünde Minho aralarına girip "Ben gösteririm." dedi. Jae onun bu hareketine gülmemeye çalıştı. Çok tatlıydı. Yeonjun teslim olurcasına ellerini kaldırıp geri çekilmişti. Jeongyeon da ayağa kalkıp Yeonjun'un yanında durdu.

Minho, bir elini kızın belinin yan tarafına yaklaştırıp ittirdi. Diğer elini de kaldırdı, "Böyle de pas gelmesini engelleyeceksin." dedi.

"Tamam, anladım oynayalım hadi." dedi Jae. Minho takımlar için düşündü; eğer ki kendisi Jae ile aynı takımda olursa Yeonjun, Jae'ye değebilirdi. Ancak ikisi aynı takımda olursa buna gerek kalmazdı. "Jae sen Yeonjun'la ol, ben Jeongyeon noona ile olayım." dedi. Yeonjun kabul edip topu ona attı. "Tek pota, 10 yapan kazanır. Siz başlayın." dedi.

Minho sekizinci sayıyı atınca Yeonjun'a döndü, sapladım bakışı attı. Jeongyeon oyuna başlamak için orta sahaya geçti, Jae de potanın yanında bekleyen Minho'nun önüne geçti. Elini oğlanın beline doğru götürdü, diğer elini de kaldırdı. Minho ona gülümseyerek baktı, oynadıkları maç gram umrunda değildi şu an. "Sen şimdi savunma mı yapıyorsun?" dedi küçük bir bebekle konuşuyormuş gibi.

"Ne oldu, yanlış mı yapıyorum?" dedi Jae anlamayarak. Minho kıkırdadı, kızın belini iki eliyle tutup kaldırdı onu. Jae şaşkınlıkla bacaklarını oğlanın beline sardı, "Ne yapıyorsun?!" dedi. Minho ellerini kızın bacaklarına indirdi düşmemesi için. Minho sırıttı, "Ne yapıyormuşum?" Jae'nin kalbi göğüs kafesinden çıkacaktı.

"Hyung, biz gidelim istersen." dedi Yeonjun. Jeongyeon onu çimlere çekti, oturmasını ve susmasını söyledi.

"Minho, indirir misin beni?" dedi Jae, ellerini oğlanın omzuna koyup kendini biraz geriye çekerek. Minho kızın bacaklarımı tutan elinden birini beline çıkarıp kızı kendine çekti. "Sana aşığım. Çok aşığım." dedi. Jae niye öyle dediğini anlamamıştı, "Bende sana aşığım, bebeğim. Biliyorsun." dedi. Minho onun boynuna bir öpücük bırakıp yere indirdi onu. "Sadece içimden geldi." dedi.

Jae şu an bulutlara çıkmıştı, kalbi çok hızlı atıyordu. Minho'nun belindeki elinden birini alıp kalbine koydu. Minho gülümsedi, "Beni bu kadar çok sevdiğini bilmiyordum." dedi. Jae onun elini bırakıp omzuna vurdu, "Salak, hâlâ bilmeme ihtimalin olmamalı!" dedi.

Minho kafasını eğip "Özür dilerim." dedi alayla. Yeonjun boğazını temizleyince ikili onların yanına gitti. "Siz de hep yanımızda fingirdeşmek zorunda mısınız?" dedi Yeonjun alayla. Jae, Jeongyeon'a döndü, "Unnie, büyüğümüz olduğun için soruyorum; onu dövebilir miyim?" dedi eliyle Yeonjun'u işaret ederken.

"Çakı, kelebek falan istersen bulurum hemen." dedi Jeongyeon ciddiyetle. Yeonjun bağırdı, "Hey! Bakın anlaşabiliriz!" Herkes gülmeye başladı ona.

Minho, Jae'nin çantasını yerden alıp kızın elini tuttu. "Hadi yemek yemeye falan gidelim" dedi. Yeonjun ve Jeongyeon da peşlerinden ilerlediler.
____________
Kısa ve boş bir bölüm oldu ya
Sizce??
Oy vermeyi unutmayınnn💖

-774 kelime

Voices |Lee Minho|Where stories live. Discover now