28-Limbo

555 62 81
                                    

160723
limbo -Lee Know

17 Şubat 2:34
Hissettiği soğuklukla gözlerini açtı, üşüyordu. Hafif karanlık odada gözlerini gezdirdi. Yavaşça doğruldu. Pencereden sızan ay ışığı etrafı görmesini kolaylaştırıyordu. Bir hafta olmuştu gerçekten. Bir kelime daha etmemişti ona. Aslında düşününce ona söyleyeceği bir kelimeyle bile değişirdi her şey. Ama onu rahatsız etmeyip uzaktan sevmeye devam etmişti.

Ayaklanıp pencereden aya baktı, "Dillere destanı hikayemiz." diye mırıldandı. O sabah son kez yan yana uyandıklarını fark etmemişlerdi.

Dolaba ilerleyip kapağı açtı, kızın kıyafetleri olan rafa baktı bir süre. Titreyen eliyle raftan bir tişört aldı. Burnuna götürdü tişörtü, arkasında kalan tek iz buydu. O muhteşem kokusu. Dolu gözleriyle dolabın kapağını kapattı. Yatağa yattı, gözleri dolmuştu. Tişörtü kalbine bastırdı, rüyalarında incinmemek için sevdiğine seslenmek istiyordu sessizce.

Sabah yaşadıklarını düşündü, bir sonraki gün kalkınca gidecek bir okulu da yoktu artık. Chan, 'Hayatını mahvederim.' derken gerçekten de ciddiydi.

17 Şubat Sabahı
Minho sırasında kafasını koymuş hiçbir şey düşünmemeye çalışıyordu. Her ne kadar zor olsa da. Sınıfa yeni girdiği belli olan birinin sesini duydu, "Lee Minho, müdür seni odasına çağırıyor." Kafasını kaldırdı, bir tane bile duygu barındırmayan yüzüyle ayağa kalkıp müdürün odasına yol aldı.

Ne ile olabileceğini bilmiyordu. Hiç bir fikri yoktu. Kapıyı tıklattı, içeriden komutu alınca kapıyı açıp içeri girdi. Saygıyla eğildi, geri doğruluğunda Chan'ı görmeyi beklemiyordu.

"Lee! Sen kim olduğunu sanıyorsun da birini böylesine dövüyorsun, sen kimsin! Söyle!" diye bağırdı müdür. Kapı tekrar açıldı, içeri giren kişi teyzesiydi. "Velisi sizsiniz değil mi?" dedi içeri yeni girmiş kadına dönerek. "Evet." dedi kadın korkuyla bir müdüre bir de yeğenine bakarken.

"Onu okuldan alın, yoksa benim atmam gerekecek. Kendinden küçük kişileri dövüyor, öğrencileri birbirine düşman yapıyor yetmezmiş gibi sınıf arkadaşları da şikayetçi. Sınıf başkanı iletti."

Kadın şaşkınlıkla bakıyordu, Minho da şaşkındı. "Hocam ben yapmad-" Kendini savunmaya alacakken teyzesi susturdu onu, git gide şaşırmaya başlıyordu. "Bu dediklerinizin bir iftira olduğu ortadayken, ben zaten yeğenimi burada tutmam. Nakil belgelerini en kısa sürede hazırlayın lütfen."

Minho'nun omzundan tutup ilerletti onu. Kapının dışına çıkınca kadın döndü ona, "O Jae'nin yakın arkadaşı çocuk ayarladı değil mi?" diye sordu. Minho iç çekti, "Büyük ihtimalle... Ama Jae'nin suçu yoktur. Onu kendisi istemediği sürece işten çıkarma, lütfen." dedi endişeyle. Daha bir dakika bile olmadan Chan çıktı dışarı.

"Seni uyarmıştım, Lee." dedi, Minho'ya sinirle bakarken. Teyzesine dönüp saygıyla eğildi, ardından sınıfa döndü.

"Sen de sınıfına git ben seni şu arkadaşın var ya Choi, onun okuluna aldırmayı deneyeceğim. O okulun ismini bana mesaj at. Dersini güzel dinle oğlum." dedi kadın, her zaman Minho için elinden gelenin en iyisini yapmıştı. Minho'ya sarılıp uzaklaştı.

Minho sınıfına geçip tahtanın orada arkadaşıyla konuşan Chan'ın omzuna dokundu. Chan döndü ona, sırıttı. "Sana Jae'nin kalbini kırma demiştim. Bu okuldaki herkes bana güvenir, doğru veya yanlış. En başta yapmayacaktın." Minho gerçekleri anlatmaya çalışmaktansa yorulmuştu. Niye yaptığını sormak için gelmişti, vazgeçip "Hayatım zaten harikaydı, teşekkürler bu hediye için." diye mırıldanıp sırasına gitti.

17 Şubat 17:56
Kız büyük binanın kapısından çıktı. Normalde burada, şu sarmaşıklı duvarın ardında elindeki sigarasıyla beraber Minho olurdu. Ona sarılır, "Hadi, yemek yiyelim." derdi. Kafasını iki yana salladı, "O seni Han Jisung'la aldattı." diye geçirdi içinden. Bir daha güvenebilir miydi emin değildi. Bir yanda da merak ediyordu, acaba bir daha bir araya gelebilecekler miydi?

"İm Jae!" Otobüs durağına doğru yürürken duyduğu sesle arkasına döndü. Yeonjun'du. Kendisine doğru koşuyordu çocuk. Jae tedirginlikle seslendi ona, "Yaklaşma, Choi!" Çocuk olduğu yerde durdu, "Noona, bir şey yapmam. Merak etme." dedi. Yavaş adımlarla yaklaştı ona. Jae yutkundu, ona hiç güvenmiyordu.

"Ne var?" dedi Jae. Yeonjun yalvarırcasına baktı ona, "Noona, ne olursun barışın Minho hyungla." dedi. Jae yumruklarını sıktı, "Konu buysa gidiyorum." diyip arkasını döndü. Yeonjun onun kolundan tuttuğunda, "Dokunma bana!" dedi hızla kolunu çekerken. Sesi yüksekti, etraftaki bir kaç kişi onlara baktı.

"Noona, onun hâlini görmelisin. Annesi onu liseye geçerken bırakıp gittiğinde bile bu kadar kötü değildi, ya da ortaokulda şehirden şehire sürüklendiğinde. Sizi sadece bir kez beraber görmüş biri olarak söylüyorum, Minho hyung daha önce hiç bir sevgilisine veya flörtüne sana baktığı şekilde bakmadı. Ben onun daha önce bu kadar çöktüğünü görmedim, kaç gündür adam akıllı yemek yemeyi bırak su hile içmiyor! Lütfen, lütfen."

Jae'nin gözlerinden yaşlar akıyordu. Yutkundu sesli bir şekilde. Kafasını kendinden uzun olan çocuğa kaldırdı, bağırmaya başladı: "Peki sen beni hayal edebiliyor musun, Choi? Benim ne farkım var ondan, biliyor musun ki? Erkek arkadaşımı, başka bir erkekle öpüşürken gördüm. Beni gördüler, öpüşmeye devam ettiler. Ben bunu nasıl yapayım? Ha söyle bana, Choi! Ben hayatımda kimseyi sevmedim. Sevmek ne bilmiyordum! Senin o biricik hyungun; bana sevmeyi, sevilmeyi öğretip karşımda bir başkasıyla öpüştü. Bu benim için çocuk oyuncağı mı sanıyorsun?!"

Hıçkırıklar içerisinde karşısındaki çocuğa bağırırken etrafındaki insanların onlara baktığını fark edince nefes alması zorlaşmıştı. Arkasını dönüp otobüsü boşvererek evine koşmaya başladı.

Apartmanın kapısını açıp sırtını duvara yasladı, nefesini düzenlemeye çalıştı. Yere çöktü, kafasını dizlerine yaslayıp kollarını kafasının etrafına sardı. O tüm insanlar ne konuştuklarını duymuştu, Jae'nin ne durumda olduğunu duymuşlardı. Ne düşünmüşlerdi acaba Jae hakkında. Acınası biri olduğunu düşündüklerinden başka seçenek gelmiyordu aklına.

Ağlaması iç çekişlere dönüşünce yavaşça ayağa kalktı. Merdivenlerden çıkıp şifreyi girdi. Chan mutfaktan seslendi ona, "Hadi, ellerini yıka gel. Yemek hazır, Eun da gelecek birazdan."

Banyoya ilerlerken "Aç değilim." diye cevapladı. Ellerini yüzünü yıkayıp odasına gitti. Kıyafetlerini değiştirip yatağa yattı. Yorganı kafasına kadar çekti. Ciddi anlamda depresyondaydı. Chan odanın kapısını tıklattı. Ses gelmeyince kapıyı açıp girdi içeri, hamile kadınlar gibi ellerini beline yerleştirdi. Konuşmaya başladı. "Jae, bu kadar yıpratma kendini. İstiyorsan tanıdığım bir psiko-"

Sözünü kesti, "Gerek yok." dedi. Chan kızın yatağının önüne çöktü. "Mutlu olman için ne yapabilirim?" diye sordu. Jae'den cevap gelmeyince devam etti, "Bak geçecek her şey, merak etme."

Oysaki Jae bu acının hiç geçmeyeceğinin farkındaydı. Birlikte yaşadıkları tüm o güzel şeyler şimdi sadece bir anıdan ibaretti. O anılar yeniden canlanabilecek miydi ki?
____________
Yorumlarınızı bekliyorum bebeklerrr
Yazım hatası olabilir
Oy vermeyi unutmayınnn

-942 kelime

Voices |Lee Minho|Where stories live. Discover now