31-For Minutes

653 64 127
                                    

200723
perfect -Ed Sheeran

2 Eylül
Sessize almayı unuttuğu telefonla gözünü açtı. Minho da ağzında sinirle bir şeyler mırıldanarak gözlerini açtı, ellerini Jae'ye sardı. Jae elini telefona götürdü ve kim olduğuna baktı. Chan arıyordu. "Efendim?" dedi uykulu çıkan sesiyle. Minho çenesini kızın omzuna koydu ve dinlemeye başladı.

"Kızım neredesin sen!? Öldüm meraktan! Telefonlarım da açılmıyor. Jeongyeon noonada mısın?" Chan endişeli sesiyle konuşmasını bitirince Jae diğer eliyle yüzünü ovuşturdu.

"Minho'dayım." dedi sakince. Minho gülümsedi, bu konuşmayı yaşamayalı uzun zaman olmuştu.

Chan duyduğu şeyle neye uğradığını şaşırmıştı, bir dakika kadar ses gelmedi. "Barıştınız mı?" dedi, gerçekten çok şaşkındı. Jae onu mırıldanarak onayladı, "Tamam o zaman, ben kapatayım siz, zaman geçirin." dedi Chan. Jae'nin, Minho olmadan ne hâle gördüğü için asla karışmayacaktı bir daha.

Jae telefonu komidinin üzerine koyup Minho'ya döndü, kollarını ona sarıp gözlerini kapattı. "Çok şaşırdı." dedi Minho gülerek. "Evet." dedi Jae, tek istediği Minho'ya sarılmaktı. Minho onun yüzünü inceledi, sekiz ayını onsuz geçirmişti. Hasret kalmıştı sesine, yüzüne, saçlarına, her bir zerresine. Kızıl saçlarını koklayıp bir buse kondurdu saçlarına.

Jae gözlerini açtı, yaptığı şeyle. Gülümsedi ona, yüzüne yaklaşıp dudaklarına saniyelik bir öpücük bıraktı.

Minho'nun gözleri şaşkınlıkla açıldı. O böyle şeylerden utanırdı, değişmişti demek ki. Ya da sadece çok özlemişti. "Bu kadar şaşırmana gerek yoktu, sevgili değil miyiz?" dedi Jae sırıtırken. Minho şaşkınlıkla 'hah'ladı. Ellerini kızın yanaklarına koyup dudaklarına kapandı. Kalpleri çok hızlı atıyordu, aşk buydu değil mi?

Çok geçmeden ayrılıp Jae'nin yüzüne baktı, hem şaşırmış hem de kızarmıştı. Minho sırıttı, "Bu kadar şaşırmana gerek yoktu." dedi.

Jae sinirle sırtını döndü ona. Duvara gözlerini dikti, fena utanmıştı. Duvardaki saate kaydı gözü. Yataktan fırladı, "Geç kalıyoruz, kalk hemen!" dedi Minho'ya. Dolabı açıp kendi rafında kısa bir şeyler aradı, bu sıcakta kargo pantolon giyemezdi. Kumaşı ince, rahat kesim bir krem rengi eşofman buldu, üzerine de siyah bir crop çıkardı. Kıyafetleri alıp banyoya gitti.

Minho da ayağa kalkıp kendine kıyafet seçti. Onları giyip mutfağa girdi, ayak üstü giyebilecekleri bir şey yoktu. Mutfaktan çıkıp kedinin kumunu temizleyip mama ekledi.

Jae giyinince hemen çıktılar yola. Dersleri ondaydı, Minho telefonunu çıkarıp baktı saate. Ona on iki vardı. Yetişmeleri zordu. Koşarken durdurdu Jae'yi. Kendine döndürdü, "Yetişmemiz imkansız, otobüsle yirmi dakikada gidiyorum ben kampüse. Şu an on iki dakikada anca durağa gideriz. Bırak girmeyelim derse onun yerine yemek yiyelim açım."

Jae nefesini düzenlemeye çalışıyordu, "Daha ikinci günden dersi kaçırdık ya, of!" dedi. Bir iç çekti, "Tamam, yemek yemeye gidelim. Açım bende." diye ekledi. Minho gülümsedi, birbirine kenetli elleriyle az önce gittiklerinin tersi yöne ilerlediler.

Yemek yedikten sonra kampüse gitmek için otobüse bindiler. Yan yana oturmuş birbirlerinin yokluklarında neler olduklarından konuşuyorlardı.

Jae, elini çocuğun saçlarına götürüp düzletti saçını. "Bu saç çok yakışmış sana, ama ben eski saçını daha çok seviyordum." dedi elini çekerken. Minho da kızın perçemini kulağının arkasına sıkıştırdı, "Bende senin eski saçını daha çok seviyordum, bu da çok yakışmış ama kısa ve kendi saç rengin sana daha çok yakışıyor." dedi.

Voices |Lee Minho|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin