The only happiness that hurt me was a jacket that was given to me.

143 17 6
                                    

Arkamdaki kişi sadece o olabilirdi.

Babam...

Normalde sevgi ile dolması gereken bu sözcük ağzıma yakışmıyordu.

Annemin huzurunda saygısızlık etmesine izin veremezdim.

Ayrıca, bana verdiği sözü tutmadığı için de içimdeki öfkeyi ve hayal kırıklığını dizginlemeliydim.

Arkamı dönmedim ya da gözlerimi açmadım.

"Buradan git, onun huzurunda olmayı hak etmiyorsun."

Sözlerim ihanet kokuyordu.

Ancak gerçek buydu...

Gitmesini bekledim.

Uzaklaşan yaprak hışırtıları duymayı bekledim.

Onu yerine adımları daha da sesli hale geldi.

Bana yaklaştı.

Ellerimi yumruk şekline getirdim ve öfkemi yine kendimden çıkardım.

Ellerim soğuk ve üzüntünün şiddetiyle titredi.

Kalbim ağzımda attı.

Sadece git...

Git...

İstemiyorum...

Beni güçsüzleştiriyorsun.

Omuzlarıma konan ceketle düşüncelerim aklımdan uçup gitti...

Gözlerimi açtım ama arkamı dönmedim.

Ceketin içinde bir zamanlar olan bedeni sıcaktı.

Bu soğuk havada beni sarmalamıştı.

Benim babam bana ceketini mi vermişti..?

Başımı öne eğdim.

Ve o anda uzaklaşan ayak seslerini duydum.

Ama arkama bakamadım.

Çünkü güçlenemediğim tek şey buydu.

Sadece ailem konusunda zayıftım...

Ayak seslerinin tamamen uzaklaşmasını bekledim.

Ayağa kalktığımda bedenim uyuşmuştu.

Toparlanmak için kendime birkaç saniye tanıdım.

Ardından annemin mezarına son kez baktım.

"Böyle olmasını istemezdim ama hala zamana ihtiyacım var."

Arkamı döndüm ve akan son gözyaşlarımı da elimin tersiyle sildim.

Üstümdeki ceketi kavradım ve omuzlarımdan çektim.

Siyah bir ceketti.

Ve sanki babama göre biraz büyük gibiydi.

Kaşlarımı çattım.

Gerçi babamı inceleyecek kadar görmemiştim.

Neden bana ceketini vermişti ki?

Belki de sözünü tutamadığı yıllar karşısında özür diliyordu.

Ceketi daha yakından incelediğimde iç cebinde bir kabarıklık gördüm.

Meraklanarak elimi içine daldırdığımda elime ufak bir şey geldi.

Parmak uçlarımla onu cepten kurtardım.

Avucuma baktığımla şaşkınlığım daha da arttı.

Bu zümrüt yeşili bir küpeydi.

Pahalı olduğu belliydi ancak neden buradaydı..?

Küpeye dikkatle bakmaya devam ettim.

Güzeldi ve parlaktı.

Taşında kendi suratımın yansımasını görünce gözlerimin tıpatıp aynısı olduğunu fark ettim.

Ceketin diğer ceplerini kontrol ettim ancak başka bir şey yoktu.

Küpeyi elimde çevirirken ağaçlarının arasından yoluma devam ettim.

Cebimdeki telefon titreyince arabaya daha yeni ulaşmıştım.

Ceketi arka koltuğa attım ve küpeyi cebime atıp telefonumu çıkardım.

'Akşam saat 8'de XXX Oteli...'

Bakışlarım karardı.

Telefonumu cebime atıp arabayı çalıştırdım.

Bakalım neler olacaktı...

****************

Oteli eve gittiğimde araştırmıştım.

Uchihalarındı...

Bilgisayar ekranından gözlerimi ayırdığımda bakışlarım masanın üstünde duran zümrüt yeşili küpeye takıldı.

Babamın bana ceketini vermesi, beni düşünmesi çok saçmaydı...

Ama orayı başka hiç kimse bilmiyordu.

Gözlerim kısıldı.

Kim..?

Kim annemin mezarının yerini bilebilirdi..?

Sıkıntıyla nefesimi verdim.

Eğer ki babam değilse artık dışarıda olan hareketlerimde daha dikkatli olmam gerekiyordu.

Saat 6'ya yaklaşırken evde yapacak başka bir işim kalmamıştı.

En mantıklısı onları gidip otelde beklemekti.

Erken giderek en azından onlara babamla aynı olmadığımı gösterebilirdim.

Çünkü babam asla bir yere erken gelmezdi.

*****************

"Burası efendim."

Bana eşlik eden garson geri çekildi ve otelin çatı katına girmeme izin verdi.

Gözlerim etrafı tararken küçük adımlarla büyük toplantı salonuna girdim.

Kırmızı ağırlıklı olarak düzenlenen bu geniş odada sağımda bilardo masası solumda ise bir bar yer alıyordu.

Japonya'nın büyük kısmını tepeden gören manzara hoştu. 

Aydınlanan evler bu kadar uzaktan görününce bana yıldızları anımsatmıştı.

İleride görüş alanıma gelen geniş deri kanepelerden birine oturdum ve dışarıyı izlemeye başladım.

"Bir şey içmek ister misiniz efendim?"

Yan gözle garsona baktım.

"Su."

Garson başını sallayıp gitti.

Elimi çeneme yasladım ve gece manzarasına kapılmaya hazırlandım.

Nasıl bir işe bulaştığımı bilmiyordum ama gergin değildim.

Telefonum cebimde titredi.

Elime aldığımda Sasori'den aylardır beklediğim mesajı almıştım.

'Müsait olduğunda konuşalım, bulduğum bazı şeyler var.'

Planın her bir aşamasını ilmek ilmek örüyordum.

Babamın denizin en dibine batarken onu yüzümde bir gülümsemeyle uğurlayacağım planın aşamaları...

Ancak ben annem gibi gülümsememi gerçek duygularımı saklamak için kullanmayacaktım.

Gerçekten mutlu olduğum için yapacaktım...






Sasusaku ile kalın...

She And Her Sacrifice♟️/SASUSAKU FANFICTION [TAMAMLANDI]Where stories live. Discover now