Seksen iki

5.8K 529 30
                                    

Bölüm şarkısı: Three Days Grance – Never too late

.

.

.

Ben kendimi alabora ettim, sen bu alaborayı topladın

Ama bilmiyorsun ki, beni toplarken sende kendini topladın

.

Annemin birkaç gündür nedenini anlamadığım bir gerginliği vardı. Sürekli dikkatli olmamı söylüyor, gün içinde birkaç defa beni arıyordu. Ki annem beni çok zor durumda kalmadıkça aramazdı. Halinin neden bu kadar garip olduğunu düşündüğümde aklıma gelen ilk isim tabi ki de abim olmuştu. Kaplan Karatay bazen durduğu yerden bile canınızı sıkabilirdi. Onun gıcık havası asla geçmediği ve annemden de asla hoşlanmadığını bildiğimden ilk seçeneğim o olmuştu. Abimin onu arayıp canını sıktığını düşünüyordum. Saldıracak yer bulamayıp anneme saldırmış olabilirdi. Bu sırada Ladin sporun çalışma salonuna doğru yürüyordum. Artık burası üçüncü evimdi. Birinci evim kendi evim, ikincisi Çınar'ın evi, üçüncüsü ise çalışma salonuydu. Abim telefonumu dördüncü çalışta açtı.

"Ne oldu? Ölecek miymişim?"

Abinin telefon açık stiline göz devirip cevap verdim. "Sana da merhaba abi." Tek omzuma astığım çantamı havaya kaldırıp omzuma iyice yerleştirdim.

"Ne oldu kardeşim? Sen beni aramazsın, ben seni ararım. Ne oldu? Kıyamet mi kopacakmış?"

Her zaman ki konuşma tarzı ile konuşmasına sinirlenmemek için bir süre nefesimi tutup versem de işe yaramamıştı. "Bir şey olduğu yok ya! Öylesine arayamaz mıyım?"

"Aramazsın."

"İyi, kapatıyorum. Yine kalbimi kırdın! Kapatıyorum!"

"Dur dur, tamam lan." Aramızda bir süre sessizlik oldu. "Kartal?"

"Abi?"

"Abim, söyle dinliyorum." Pes eder gibi gelen sesi hafifçe gülümsememe neden oldu. Ne kadar kötü bir geçmişimiz olsa da, ne kadar affedilmemesi gereken hatalar yapmış olsa da... O benim abimdi. Birbirimizden başka kimsemiz olmadığı için her zaman dönüş dolaşıp birbirimizi bulacaktık. Bu yüzden ne o bana kıyabiliyordu ne de ben ona.

"Abi annemi arayıp canını sıkmadın dimi?"

"Yok hiç konuşmadım Deniz ile."

Anneme asla anne demezdi. Her zaman adını kullanırdı. Onu hiçbir şekilde var olarak görmüyordu. Sevmiyordu ve sevmediğini çok net hissettiriyordu.

"Birkaç gündür çok gerdin neden olduğunu anlamadım."

"Geçer geçer. Arada geliyorlar ona böyle bilmiyor musun?"

"Öyle de...Neyse."

Merdivenlerden çıkmaya başladığım için konuşmaya bir süre ara verdiğimde konuşmayı abim devam ettirdi.

"Nasılsın? Nasıl gidiyor Ladin spor ile?"

"Maçlarımızı izle ve nasıl gittiğini gör."

"Oooo iddialı konuştun, sevdim bunu."

Yüzümde hafif bir gülümseme ile cam kapıyı ittirip içeri girdim. Güvenlik görevlilerine başımla selam verdiğimde çantamı ve telefonumu bırakmak zorunda kalmıştım. Telefonu geri kulağıma götürüp konuştum. Diğer elim ile çantamı alıyordum.

"Abi birde sana bir şey daha soracağım."

"Sor başımın belası, hadi."

"Tunç Adem Doğan'ı tanıyor muydun?"

Çantamı omzuma atıp soyunma odasına doğru ilerleyeceğimde kantinde çalışan Berkay'a başımla selam verdim. O da her zaman ki gibi bana elini sallamıştı. Onun bu haline gülümsedim.

"Allah rahmet eğlesin abim ama Doğan soyadı ile tek tanıdığım kişi eski evimizin sahibi."

Abimin dudaklarından Tunç abi hakkında herhangi bir şey dökülmese de ev kelimesini duymak beni heyecanlandırmıştı.

"Abi o adamın Tunç Adem'in babası olması ihtimali var..."

"Ne, anlamadım?"

Abimin şaşırmış sesi ile bir süre yürüyüşümü durdurdum. Derin bir nefes alıp kendimi açıkladım. "Yani öyle olabilir, bilemiyorum bende. O evde ne oldu tam olarak? Ben hiç hatırlamıyorum, bana anlatmalısın."

Telefondan hışırtılar gelip ardından çakmak sesi duyduğumda abimin bir sigara yaktığına emin oldum. Sesinden dudaklarının arasında sigara olduğuna emin oldum.

"Bunu yüz yüze konuşalım olur mu? Antrenmana gidiyorsun şu an dimi?"

"Evet, geldim salona."

"Sıkma şimdi canını vizelerden sonra geleceğim, anlatırım o zaman."

"Demek ki çok canım sıkılacak ha?" Soyunma odasının kapısını ayağım ile ittirip içeri girdim. Evet, kapıyı da ayağım ile ittirmeye başladığıma göre net olarak burası benim evimdi.

Abim sigarayı dudaklarından çekip "Biraz" dediğinde başımla Çınar'a selam vermiştim. Çınar üstündeki tişörtü çıkarmadan önce başı ile bana geri selam verdi. Nedenini bilmiyorum ama Çınar'ın sürekli asker yeşili tonlarından giyiniyor oluşu dikkatimi çekiyordu. Yeşil, kahverengi, siyah renkleri içinde kaybolmuş gibiydi.

Çantamı dolabımın önüne bırakıp konuştum. "Tamam o halde kapatıyorum ben Karatay."

"Kapat bakalım Karatay."

Telefonumu kulağımdan çekip kapatmak için kendime çevirdiğimde ekranda abimin sigara içerken bir fotoğrafı duruyordu. Başımı kaldırıp Çınar'a bir şey sormak için dudaklarımı araladığımda Çınar'ın telefonuma baktığını gördüm.

"Bu sen misin?" Eli ile telefonumun ekranını gösterdiğinde başımı iki yana salladım. Ekrana tıklayıp fotoğrafı büyülttüm.

"Hayır, bu abim. Benziyor muyuz?"

Telefonu yüzümün yanına koyduğumda Çınar'ın boynundaki asker künyesi çıplak iki göğsünün arasında sallanıyordu. Gözlerini kısarak bir telefona birde bana baktıktan sonra hafif bir gülümseme ile "Benziyorsunuz, abin senin kötü versiyonun filan mı?" diye sorup elindeki tişörtü katlama işlemine geri döndü.

Telefonu yüzümden çekip ekrana baktım. Telefonumu kilitleyip derin bir nefes alıp verdim. Çınar'a cevap verirken sesim kısık çıkmıştı. "Abim ve ben bambaşka dünyalarız." 

---

---

Rất tiếc! Hình ảnh này không tuân theo hướng dẫn nội dung. Để tiếp tục đăng tải, vui lòng xóa hoặc tải lên một hình ảnh khác.

Rất tiếc! Hình ảnh này không tuân theo hướng dẫn nội dung. Để tiếp tục đăng tải, vui lòng xóa hoặc tải lên một hình ảnh khác.
volleyball men - bxbNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ