deux

329 22 54
                                    

-⤝♆*♆*♆⤞-

"Derhal doktor çağırın!" diye seslendi Harold kamp alanına girdiğinde. Birkaç dakika içinde fark etmişti ki kucağındaki kızın ateşi yükseliyordu. Bu soğukta bu ince giysilerle ne olacaktı ki başka? Hah... aptal kız! Niçin kendisine dikkat etmiyordu? Niçin bir başına ormanda dolaşıyordu? Niçin kendini tehlikenin göbeğine atıyordu? Hiç korkmaz mıydı bu kız? Haydutlar, eşkıyalar veyahut da hırsızlar pekâlâ ona dadanabilirlerdi! Hele yanında bu güzel at varken ilgi çekmemesi olanaksızdı!

Yutkundu, başına hırsızlıktan da kötü şeyler gelebilirdi... Kimsenin onun çığlıklarını duymayacağı bir ormanda, bir başına... karşısına çıkabilecek kötü niyetli adamların karşısında... bu kızın şansı olur muydu? Hah, Harold hiç sanmıyordu. Bugün kendisi yerine uçkuruna düşkün bir herif de onu bulabilirdi. Hem de hiç kuşku duymadan oracıkta kızın ırzına geçebilirdi!

Nedense rahatsızlık duydu bundan Harold. Elbette ki düşündüğü şey huzur verici değildi, ancak daha önce duymadığı garip bir şey rahatsız etmişti onu. Öfkelendi birden. Hayalindeki görüntülere karşın kaşlarını çattı, çenesi kasıldı. O alçak herifi mahvetmek istemişti. Evet, evet... mahvetmeliydi. Kim oluyordu ki dokunuyordu bu kıza? Harold ona cezasını misliyle verirdi. Ona dokunan parmaklarını kırar, tenine değen tenini cehennem ateşinde yakardı.

Ama durun bir saniye... öyle bir adam yoktu ki. Harold bir anda neden bu kadar sinirlendiğini anlatamamıştı. Ne oluyor sana böyle?.. dedi kendi kendine, Harold. Yorgunluğu yüzünden saçmalıyor olmalıydı.

Atından kızla birlikte indi ve kendi çadırına doğru ilerledi. Askerler onun için çadırın kumaştan kapılarını çabucak araladılar, ancak şaşkındılar da. Efendilerini daha önce böylesine sinirli görmemişlerdi. Üstelik bu kız da kimdi?

Harold içeri geçer geçmez ortada yanan ateşin fazla yakınında olmayan hayvan postundan yatağına kızı yatırdı. Esasında niyeti hemen doğrulmaktı, ancak yapamadı. Yanakları iyiden iyiye kıpkırmızı kesilmiş kıza bakakaldı.

Kimsin sen?.. diye sordu kendi kendine. Şimdiden bu kızın uyanacağı vakti iple çekiyordu. Sesini merak ediyordu, gözlerini... yoksa onlar da mı kalan her şeyi gibi büyüleyiciydiler?

Harold yutkundu. Boğazının kuruduğunu hissedebiliyordu. Ancak pek umurunda değil gibiydi. Karşısındaki kızı izlemek daha cazip gelmişti o an.

Yanaklarına dokundu, ateş gibi yanıyordu, "Nerede kaldı bu doktor!" diye bağırdı. Uyuyan yorgun askerlerinin bazıları bu sese uyanmıştı, Harold ise bunu düşünemeyecek kadar vahim bir durumdaydı. Kıza bir şey olsun istemiyordu... çıkık elmacık kemiklerini ve içine çökmüş yanaklarını sevmeye devam etti.

O sırada içeri uykudan yeni kalktığı belli olan Algar telaşla girdi. Gecenin bir vakti bu şekilde uyandırılıyorsa muhakkak ki mesele mühim olmalıydı.

"Bak şuna, nesi varmış..." derken Harold zor da olsa biraz geri çekildi ve doğruldu.

Doktor Algar şaşkınlıkla yerde boylu boyunca uzanmış kıza baktı. Daha evvel görmediğine emindi, nereden çıkmıştı bu kız?

Harold sinirlendiğini hissetti, neden böyle bakıyordu bu adam! "İşini yap, Algar..." dedi sakince. Ancak bu sakinliği güçlükle koruyordu, her an yakalarına yapışıp onu neden dikizlediğini sorabilirdi.

"Elbette, Prensim..." diyerek Algar kızın yanına geldi. Fazla geçmeden kızın üşüttüğünü anladı, "Ekselansları, endişe edecek bir şey yok. Biraz üşütmüş olmalı. Ateşi bu yüzden yüksek ancak bu sizi ürkütmesin. Ben ateşini düşürdükten sonra birkaç gün de istirahat ederse bir şeyi kalmaz."

mon chéri | harry stylesWhere stories live. Discover now