11. BÖLÜM (24 SAAT)

43.6K 2K 295
                                    

(Multimedya: Ayaz)

ASLI ÇEVİK

Gözkapaklarıma değen yoğun ışık kümesiyle gözlerimi açılmaya başladım. En son ne olduğunu hatırlayınca hastanede olduğumu anlamak zor olmadı. Ağzımda nefes olmamı kolaylaştıran buhar maskesi vardı. Odaya göz gezdirirken gözlerim camın arkasında beni izleyen bir kişi fark ettim. Yüzüne bakınca bu kişinin Kaan olduğunu gördüm. Gözlerimi gözlerine sabitledim. Sonra gücümün yettiği kadar elimi kaldırıp salladım hafifçe. Beni görünce o da aynısını yaptı. Ağzımdaki maskeyi indirip gülümsedim çünkü gözlerinde bariz endişe ve korku vardı. Ben gülümseyince o da gülümseyip 1 dakika işareti yapıp yanımdan ayrıldı.

Yaklaşık 1 saat sonra normal odaya alınmıştım. Ah birde şu 24 saat uyanık kalma işi vardı. Ben zaten çok yorgundum. Ama kafamı çarptığımdan ne olur ne olmaz gerekliymiş.

Şimdi herkes odaya doluşmuş bana bakıyorlardı. Sonunda sıkılıp ''Yeter ya ne izlediniz. Tarihi eserimde benim mi haberim yok? Hem ben çok acım. 2 gündür uyuyup yemek yememek ne demek biliyor musunuz siz?'' ben böyle konuşunca hepsi gülmeye başlamıştı. Ama hepsinin halinden çok yorgun oldukları belliydi. Ve Metehan yanıma geldiğinden beri tek kelime etmeyip, benle göz teması bile kurmamıştı. Benim ona baktığımın farkındaydı ama hiçbir şekilde bana bakmıyordu.

Odadakilere dönüp ''Bize biraz izin verir misiniz?'' hepsi kabul edip çıkınca Mete'ye bakarak konuşmaya başladım. ''Bana bak.'' bakmadı. ''Sana bana bak! dedim.'' biraz bağırınca bana dönmüştü. Gözleri dolu doluydu. ''Ne oldu?'' derken benim bile sesim titremişti çünkü omu böyle görmeyi sevmemiştim.

''Ne mi oldu? Seni koruyamadım. Baksana ne haldesin. Hani sana söz vermiştim. Yıllardır o adamın elindesin ama ben hiçbir şey yapamıyorum. İyiymiş gibi davranıyorsun ama değilsin biliyorum. İçin yanıyor, canın acıyor ve ben sadece izliyorum.'' dediğinde gözyaşlarım teker teker akmaya başladı.

''Senin bir suçun yok, lütfen kendini suçlama. Kaderin bize biçtiğini yaşamaktan başka çaremiz yok.'' deyip kollarımı iki yana açtım. O da bunu bekliyormuş gibi hemen yavaşça yaralarıma dikkat ederek sarıldı. Ensemde hissettiğim ıslaklıkla onunda ağladığını anladım. İkimizde bir sürü ağladıktan sonra ağır hüzün havasını dağıtmak için konuştum. 

''Tişörtünü sümüğe buladım haberin olsun.'' dedim. Dediğim şeye güldü.

''Şimdi bana o gece ne olduğunu anlat lütfen.''

Bende biraz ağlayarak biraz hıçkırarak o gün olanları anlattım. Ben anlatmayı bitirince o konuşmaya başladı.

''Bir daha sakın seni o eve göndermemi bekleme. Gerekirse Mehmet Bey'den yardım isterim ama yine de seni o eve yollamam Aslı.'' dediği şeylere bir şey demedim çünkü hem bırakmayacağını biliyordum hem de bende o cehenneme dönmek istemiyorum.

Biraz sonra Atabeyli ailesi içeri girmişti. Demet Hanım ani bir hareketle bana doğru gelip sarıldı. O böyle sarılınca bende kollarımı ona doladım. O buna önce şaşırdı ama sonra o da sarılmaya devam etti. ''Sana bir şey olacak diye ödüm koptu kızım.'' onun bana her kızım demesinde ben hem üzülüp hem mutlu oluyordum. Ama fark ettiğim diğer şeyse kolları arasında olmak bana iyi hissettiriyor oluşuydu. 

Ondan ayrıldığımda herkese bu sefer dikkatle bakmaya başladım. Hepsinin gözaltları şişmişti. Sanırım uykusuz kalmışlardı hepsi. Ama niye? Ben bunları düşünürken içeri doktor girdi. Ama ne doktor adam maşallah taştı. Eğer tanrılara inanıyor olsaydım eğer bu adamın bir tanrı kılığına girmiş insan olduğuna emindim. Ben böyle adama hayran hayran bakarken o konuşmaya başladı. ''Ben bu gece nöbetçi doktorum yani bu gece herhangi bir sıkıntıda bana gelin. Aynı zamanda hasta daha yeni uyandığı ve daha uzun bir süre uyanık olacağı için hastayı çok yormayın. Ve mümkünse odayı biraz daha boşaltın.'' aman Allah'ım analar neler doğuruyor. Ben hiç konuşmadan onu izliyordum. O da sonra gözlerini bana dikip konuşmaya başladı. ''Nasılsın bakalım?'' 

ÖZ AİLEMWo Geschichten leben. Entdecke jetzt