• otuz dört

En başından başla
                                    

Çıplak dizini yatağın ucuna koyup ellerinden destek aldı. Saniyeler sonunda üzerinde fazlasıyla bol duran o şeyle bana doğru eğildiğinde açılan yakasından çıplak tenini görebiliyordum. Bir bebek gibi yatağımın üzerinde emekleyerek bana geliyordu. Dudaklarında yaramaz bir gülüş vardı.

Sonunda yatağın boş tarafına kendini atıp umursamazca yayıldığında başını bana çevirdi ve "Sana harika haberlerim var." dedi. "Birincisi ve sonuncusu: Bugün evdeyiz."

"Mükemmel."

"Pekala, haberlerin geri kalanları: Seokjin gelecek ve onunla seansları evde alacağız buna bir şekilde zorunlu tutulduk. Ayrıca Instagram'a boktan gönderilerden birini atmalıyız. Senin iyi olduğuna dair bir şeyler paylaşmalı ama gelen yorumlara bakmamalıyız çünkü insanların beyni yok. Canımızı sıkacak bir şeyler yazarlar ve biz de telefonu duvara falan fırlatırız boş yere masraf." Kendi kendine güldüğünde ona eşlik ediyordum. "Ayrıca bu gece katıldığım programın ilk bölümü yayımlanacak her yerinde sen de varsın, onu izleyebiliriz. Bir de muhtemelen Tae ve Wheein gelip gün içinde gelişen durumlardan bizi haberdar edip keyfimizin içine sıçacaklar."

"Harika."

"Biliyorum."

"Hayır, gerçekten harika." dedim gözlerine bakarak. "Daha boktan bir gün olur diye düşünüyordum ama beklentimin epey üzerinde."

"Hmm... Sanırım cidden öyle." Dudaklarını içe kıvırıp birbirine bastırdı ve elini kaldırıp dağınık saçlarını daha da dağıtmak ister gibi karıştırdı. Bir şey der diye bekledim ama o bir an için aklına gelmiş gibi bakışlarını hızla diğer tarafa, soluna çevirip camdan dışarıya baktı, o tarafa döndü ve bacaklarını kendine çekti. Sweatinin yukarı sıyrılışını ve kalçasını açığa çıkartmasını izledim. Ne yaptığını çözemedim ama öylece bekledim. "Yoongi."

"Efendim?"

"Saçma şeyler oluyor."

"Belirttiğin için sağ ol."

"Her zaman için kariyerine ve adına bir şey olmasın diye çabalardın, şimdi neden etkilenmiyorsun?"

"Neden bunları bana arkan dönükken soruyorsun?" Bacağımdan dolayı ona dönemeyeceğimin bilincindeydim ama bu sol elimi uzatıp hafif açılan belinden içeri elimi sokmama ve üzerindekini daha çok yukarı sıyırıp parmak uçlarımı teninde gezdirmeme engel olmadı.

"Bilmem, fark eder mi?"

"Sanırım." Kırmızı çizgide elimi gezdirip derin bir nefes aldım. "Yine de sana bir cevap vermem gerekirse... Bunu ben de bilmiyorum. Bazı şeyleri düşünmek istediğimde bildiğim tüm her şeyi unutuyorum. Sanırım Agust D benden nefret ediyor."

"O öldü."

"Evet, bu yüzden senden de nefret ediyor olmalı." diyerek kıkırdadım. "Çünkü onu katleden sen oldun Jimin. Eserinle gurur duymalısın."

Nefes aldığında yükselen sırtını izledim. Durakladığının farkında olarak sustum ve ona biraz müsaade ettim. Ne halde olduğunu en iyi ben biliyordum. O duygu karmaşasını, bir şeyleri kabullenmemek için yapılan son çırpınışları ve her şey ortadayken ısrarla görmüyormuş gibi yapmak için kapatılan gözleri. Bunları en iyi ben biliyordum. Ben bile hala atalatamıyordum. Kabullendiklerim bile bazen inandırıcı gelmiyordu. Kendimi öylesine alıştırmıştım ki kalpsiz olduğum düşüncesine; şimdi birini sevmek, o gülüyor diye gülmek ve her dokunuşunda ürpermek çok uçuk bir düşünce gibi geliyordu.

Ama gerçekti. Tüm bunlar tamamiyle gerçekti.

"Gittiğinde," dedi. "Bir rüya gördüm. Rüyalara inanır mısın?"

cruel : yoonmin ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin