Ve aniden beni dumura uğratacak o kelimeyi sarf etti. "Değişiyorsun." dedi. Bu ani ve bir o kadar da beklenmedik olduğu için gülüşüm dudaklarımda asılı kalırken ne demek istediğini çözmek için çaba sarf etmedim bile. Çünkü biliyordum. Değiştiğimin ben de fazlasıyla farkındaydım. "Beni mezar ziyareti için çağırdığın günden beri bunun farkındayım hyung." dedi. Bu onun için bir şifre gibiydi. Sanki iş arkadaşı kimliğimizden sıyrıldığımız an bana hyung diye hitap ediyor gibi hissediyordum. "Geçmişini deşmek istemiyorum ama sanırım onu deşen birileri var."

"Çok mu belli oluyor?" dedim alaycı bir tonlamada ama iç sesimin alay ettiğini pek sanmıyordum. 

"En azından ben anlayabiliyorum." dedi. "Çünkü uzun zamandır yanındaydım. Benim tanıdığım Agust D'nin tepkilerini biliyorum. Değişiyorsun."

"Ve bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu kestiremiyorum."

"Bence sen hangisini istiyorsan odur."

Arkasına yaslandı. Ben ne dediğine pek anlam veremeyerek öylece kalırken Jungook gözlerini benden çekmiş karşısında kalan kapalı televizyon ekranına bakıyordu. Sonunda derin bir nefes alarak elindeki kahve bardağını kemerinin tokasına yakın bir yere indirdi ve karnına yaslayarak bekledi. Bir an için konuşmayacağını düşündüm ama beni yanılttı. 

"Ağabeyim intihar ettiğinde dünya çekilmez bir yerdi." dedi dürüst olduğunu kanıtlar bir tonda. "Onu bulan bendim. İkimiz tek yaşıyorduk, bana bakan oydu. Babam yurt dışında flörtüyle yaşardı. Annem ise bizi terk edip gitmişti. Ağabeyimin sorunları olduğunu biliyor ama ona yardım edemiyordum çünkü küçüktüm. Bazı şeyleri anlamak benim açımdan zordu." Dudaklarını yalayıp bana döndü. "Ama bir gün okuldan döndüm ve onu banyoda kan dolu bir küvetin içinde buldum. Bana intihar notu falan bırakmamıştı. Sadece mutfak tezgahında bir tabak yemek vardı. En sevdiğim yemeği yapmıştı. Doktor kola içmemi yasaklamıştı, bu yüzden bana kola vermezdi ama tabağın yanında bir bardak kola duruyordu. Bir de son doğum günümde pastamı üflerken dilediğim video oyunu yatağımın üzerindeydi."

Derin bir nefes aldığında onu düşündüm. Bana bu kadar kendini açtığı ilk seferdi. Tüm bu hikayeyi ilk defa duyuyordum. Bu yüzden araya girmek yerine tamamlamasını bekledim. Aynı zamanda beni küvetin içinde defalarca buluşunu düşündüm. Birinde az kalsın ölüyordum. Jungkook bileklerimi sıkı sıkıya tutarken zerre kadar inanmadığım Tanrı'ya dualar ediyordu. 

"Beni yetimhaneye vereceklerdi ama bir annem ve bir babam olduğu ortaya çıktı. Anneme ulaşamadılar, babam ise beni acıyıp yanına aldı. Beni sevmedi ama bana harika bir eğitim fırsatı sundu. Bugün seninle çalışıyorsam bu biraz babam sayesinde." Güldü. "Trajikomik gelebilir ama öyle. Amerika'ya ilk gittiğimde senin gibi soğuk nevalenin tekiydim. Ağabeyimin acısını sırtlanmaya çalışırken babamla yaşama adapte olmam gerekiyordu. Aynı zamanda yabancı dilim yeterli gelmiyordu. Herkesten nefret ediyordum ve bir şekilde değer verdiğim herkesi kaybedeceğimi düşünüyordum. Bu yüzden kimseye sevgi beslememek için kendime bir söz verdim."

Onun şimdi haline bakarak, ufak bir merak içeren sesimle "Sonra ne oldu peki?" dedim. 

Omuz silkti. "Aşık oldum." dedi. "Dövmelerimi aşık olmadan önce yaptırmıştım. Bok gibi bir lise dönemi geçirdim. Üniversiteyi babamın parasıyla kazandım. Ve iki sene daha aynı kaba Jungkook'la yaşadım. Etrafa nefret kusan birisiydim. Gülmek ne bilmiyordum. Ama sonra üniversiteme yurt dışından bir öğrenci transfer oldu. Koreli olduğu için ona okulu ben gezdirecektim. Oracıkta aşık oldum." 

Şaşırmamak elde değildi. Jungkook pek de aşık olacak birisi gibi durmuyordu. 

"Nerede peki o?" dedim sorgulama isteği ile. "Madem aşıktın neden bıraktın?"

cruel : yoonmin ✓Where stories live. Discover now