50

4.1K 409 46
                                    

Sinan sevinçle fırlarken Prof. Beyza geldi. Ders boyunca, ne halt ettiğimi düşünerek zaman geçirdim. Burada iyi bir şey mi yapıyordum kötü bir şey mi? Sinan'ı kurtarmak ne kadar iyilikten sayılıyorsa, annesine yalan söylemek de o kadar kötülüktü. Öyle olmalıydı değil mi? Yalanın iyisi kötüsü mü vardı?

Prof. Beyza , Prof. Mike'ın benden bir takı istediğini söyledi. Boynumdaki kolyeyi istemeyerek de olsa çıkartıp verdim. Elbette ki bunu neden yaptığımı kimse görmesin diye bir bulut kütlesinin arkasında istemişti.

Odama girdiğimde ılık bir duş aldım ve pijamalarımı giydim. Ryan öğlen yemeğimi getirdiğinde fazla kalmayıp gitti. Pek iştahım yoktu ve yemeği yemeden yüzümü yastığa gömdüm.

Uyandığımda dışarıda hava kararmıştı. Öğlen yemediğim yemekler çoktan gitmiş yerine yenileri bırakılmıştı. Acıktığım için hepsini yedim. Ders kitaplarımı açıp bir şeyler okurken bu hafta sonu yine dağa, ot toplamaya gideceğimizi hatırladım.

Kendime kahve yapmak için ayağa kalktığım sırada ellerim ve ayaklarım karıncalanmaya başladı. Kalbim uyuştu ve içimden bir şeyler çekilir gibi oldu. Bu hissi biliyordum ve korktum.

Kalbimin durduğunu hissederken, bundan kurtulamayacağımın farkındaydım.



Bir taht vardı ve tahtta oturan birisi bir kişiyle konuşuyordu. Net görünmüyorlardı ve varlığımdan habersizlerdi. İkisini uzaktan izleyen birisi kenarda sessizce bekliyordu.

'Kız sana güveniyor demek. Tohumlar da neredeyse hazır sayılır' dedi tahttaki adam. Sonra onu tanıdım. Bu daha önceden de gördüğüm yüzü yanık adamdı. Görüntü net olmadığı için diğer ikisinin kim olduklarını göremiyordum. Yine o tanıdık sesi duydum.

'Karanlığa hizmet etmek bir onurdur efendim' dedi. Bu sesi tanımama rağmen neden kim olduğunu çözemiyordum anlamıyordum.

Yanık yüzlü adam güldü.

'Yıllardır hep bunu beklemiştik'

Görüntü buruşturulan bir kağıt gibi buruştu ve kayboldu.



Korkuyla gözlerimi açtığımda yerde yatıyordum. Kalbim tekrardan çalışmaya başlamıştı. Ne zamandan beri baygındım ben?

Kalbim deli gibi atıyordu. Yine aynı adam. Ve yanında, bir türlü kim olduğunu çıkartamadığım birisi.

Yerimde doğruldum ve yatağıma geçtim. Başımı bir yere çarptım mı diye kontrol ettim ama kendimi gayet iyi hissediyordum.

Çantamdan yükselen bir melodi duyduğumda bunu tanıdım. Çantamı açtım ve arayanın Sera olduğunu gördüm.

"Alo" dediğimde Sera'nın hıçkıran sesini duydum.

"Ne oldu Sera?" Telaşlanmıştım.

"Reyhan'la kavga ettik ve sanırım onun gözünü morarttım" Hıçkırıklarının arasından sesi zor duyuluyordu ama ben gülmemek için kendimi zor tuttum.

"Neden peki?"

"Çağ ile takılmamızı istediğini söyledi. Bende Sinan'dan hoşlandığımı bu yüzden Çağ'la takılamayacağımı söyledim. O da bana benim Sinan'la yakışmadığımı, benim ucube gibi olduğumu ve Sinan'ın Çağ'dan başkasına bakmayacağını söyledi" Tekrar hıçkırdı.

İnsanları teselli etme konusundaki beceriksizliğim burada da geçerliydi. Ne söyleyeceğimi bilmediğim gibi Reyhan'ın bu kadar acımasızca sözler söylemiş olmasına da anlam veremiyordum. Yeryüzündeki arkadaşlarım oldukça iyi teselli terapisi yaparlardı ve ben her zaman mal gibi bakardım. Sonra Erica olsa ne derdi diye düşündüm.

SİHİR-KARANLIK ŞATO-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin