12

6.1K 537 4
                                    

Ertesi sabah gözlerimi açtığımda odamın kapısı var gücüyle tıklanıyordu.

"Girin" dedim ama kapıdaki her kimse tıklamaya devam ediyordu. Yatağımdan kalktım ve kapıyı açtım.

Etrafta kimse yoktu. Tekrar kapattım ve birisinin acı içerisinde cırtlayan bir sesle "Terbiyesiz!" diye bağırdığını duydum. Tekrar kapıyı açtığımda hala kimsenin olmadığını gördüm.

"Terbiyesiz budala" dedi cırtlak ses. Ve ses yerden geliyordu. Otomatikman yere baktım.

üstü başı çamurdan, kısa boylu mor bir yaratık gözlerini öfkeyle yere dikmiş bakıyordu ve bir yandan da çamurlu burnunu ovalıyordu. Gözleri dışında her yeri çamurdu. Sanki çamur adam gibiydi. Ama mor bir çamur.

Elinde bir not defteri vardı. Elleri de çamur olmasına rağmen not defteri temiz görünüyordu. Çamurdan gibi görünen yaratık homurdandı. Sanırım az önce kapıyı kapatırken kapı burnuna çarpmıştı ve bana çok kızmıştı.

"Af edersiniz kimse yok sanmıştım" dedim mahcup bir tavırla.

"Şımarık kız" dedi kurbağa gibi çıkan cırtlak sesiyle.

"Şey... ben gerçekten üzgünüm"

"Kimse yok sanmışmış. Kimse yoksa bu kapı nasıl tıklandı acaba akılsız kız?"

Bana soru sormaktan çok kendi kendine konuşuyor gibiydi.

"Bir de eğitim almaya gelmişmiş. Önce kapıya bakmasını öğren sen" diyerek söylenmeye devam etti.

"Her sabah kalk Tome, ütüleri yap Tome, Kahvaltıyı hazırla Tome, Sonra git bir de bu ukalayı uyandır Tome..."

Ne söylediğini pek anlayamadım ama tuhaf bir yaratıktı.

Sonra aslında ne için gelmiş olduğunu hatırlayarak duraksadı ve gözlerini bana dikti. Ve çamurun rengi mordan yeşile döndü.

Şaşkınlıkla ona bakakaldım.

"Ne bakıyorsun aval aval" diye çemkirdi bu sefer.

"Şey... renginiz?" Şaşkınlıktan küçük dilimi yutabilirdim.

"Ne olmuş rengime. Senin gibi aptallar kapıyı suratıma çarparsa morarır elbette" dedi çirkef bir şekilde.

Burnunun da gittikçe küçüldüğünü ve fındık boyutuna ulaştığını gördüm. Kafası gövdesinin iki katıydı ve hem sevimli hem de çirkin görünüşlü bir yaratıktı.

Söyleyeceği her neyse söyleyip gitmek, benim bu şaşkınlığıma daha fazla katlanmak zorunda olmamak istermiş gibi bir ifade takındı.

"Bir saat sonra Büyük Şato da derslerin başlayacak. Git ders programını al" dedi ve arkasını dönüp gitti. Kısa bir an şaşkınlıkla olduğum yerde kalakaldım ama daha sonra anlayıp yaratığın arkasından koştum.

"Hey dur... nereden alacağım?" diye seslendim ama o ortadan kaybolmuştu. Gittiği hiçbir yerde de çamur izi kalmamıştı. Ne kadar da tuhaftı böyle? Oysa kendi çamur olduğu gibi etrafı da çamur yapması gerekiyordu. O anda odamdan ilk defa çıktığımı ve bir koridorda olduğumu fark ettim. Ve bir sürü kapı vardı. Her biri bir odaya mı aitti acaba?

Nereden gidip alacaktım ki ben şimdi ders programını? Bir saat sonra da derslerim mi başlayacaktı? Son dakika golü. Ne harika!

Koridoru takip etmeye karar verdim. Duvarlarda tek bir resim bile yoktu. Tuğla duvarlardı ve kırmızı renkliydi.

Yirmi metre kadar yürüdükten sonra sağa ve sola ayrılan iki tane daha koridor çıktı karşıma. Hangisinden gideceğimi şaşırdım. Sola saptım ve biraz daha yürüdüm. Her yer aydınlıktı koridorda ama her hangi bir lamba yoktu. Ve hiç pencere de olmamasına rağmen nasıl aydınlık olabiliyordu acaba?

SİHİR-KARANLIK ŞATO-Where stories live. Discover now