Ertesi gün uyandığımda Melike kahvaltı yapmadan gitti. Ryan, Melike'yle beni yatakta görünce şaşırmıştı. Hepsi bir yana, bu sabah kahvaltıda omlet vardı. Ryan kendisinin yaptığını söyledi.
Ve işlerinin olduğunu da ekleyip kahvaltıya kalamayacağını belirtti. Hemen ardından da gitti. Buna üzüldüm çünkü sihir güçlerimi aldığımı onunla paylaşmak istemiştim. Sanırım bu sonraya kalacaktı. Bugün dar paça kot pantolonumu ve üzerime kısa kollu lila rengi tşortumu giydim. Saçlarımı salıp banyodaki saç şekillendiricisiyle dalgalarını belirginleştirdikten sonra saate baktım.
Süper.
Daha beş dakikam vardı. Bugünkü işleyeceğimiz ders 'Geleceği Görme Sanatı' ydı. Omletimin kalan bir kaç lokmasını boğazıma tıkıştırdım ve lavaboya gidip dişlerimi fırçaladım.
Hızla ağzımı kurulayıp okula gittiğimde derse altı dakika geç kalmıştım. Omlet yiyip dişlerimi fırçalamam on bir dakika sürmüş olabilir miydi cidden?
Pes doğrusu. Pes.
Sınıfa girip öğretmeni gördüğümde kafamdan aşağı kaynar sular döküldü. Bu kadını da rüyamda görmüştüm. Orta boylu, balık etti kumral bir kadındı. Bu da Prof. Alr ile toplantı yapanlardandı. Bu gidişle delirecektim herhalde.
Neydi bu rüya ya?
Kadın hiçbir şey söylemedi ve bütün sınıfın bakışları arasında hızla yerime geçtim. Artık gerçek anlamda korkmaya başlamıştım. Ya bir sonraki öğretmenim de rüyamdakilerden birisi çıkarsa?
Ders arasında hemen yan sırada oturan Sera'yı görünce bugün pamuk prensese benzediğini düşünmeden edemedim. Cildi kusursuz ve beyaz görünüyordu. Fondöten falan mı kullanmıştı acaba? Sera yanımıza geldiğinde, ondaki değişikliği tek fark edenin ben olmadığımı gördüm. Evren şaşkınlıkla "Beyazlama sihri mi yaptın?" diye sordu.
Ben kaşlarım çatık bakarken "Ben tabi ki de yapamam. Annem yaptı" diye açıkladı Sera.
"Fondöten kullanmadın mı?" Sorumun saçmalığını sonradan fark ettim.
"Bütün vücuduma tek tek fondöten sürmekle mi uğraşacağım?" Aslında bu cevapla, fondöteni olduğunu ancak onun pek kullanışlı olmadığını dile getirmişti.
"Yakışmış mı?" diye sorduğunda ise Evren'le aynı anda evet anlamın başımızı salladık. Sera mutlulukla gülümserken yan gözle Sinan'a baktı.
....
Dersten sonra Evren, Sera ve ben yaşam caddesine gitmeye karar verdik. Bir şeyler yiyecektik ve zaman öldürecektik. Ne de olsa sonsuza kadar zamanımız vardı. Tekrardan o şoförü olmayan otobüse bindiğimizde ürkmemek için uğraştım. Halen yeterince alışabildiğim söylenemezdi. Bir kafeye girdik ve Evren'in ısrarı üzerine çilekli ızgara sipariş ettik. Izgarayı severdim. Çileği de severdim. Ama çileği meyve niyetine, ızgarayı da yemek niyetine yediğim düşünülürse ikisinin düetinin nasıl bir şey olduğunu az çok kestirebiliyordum.
Hayallerimdeki gibi olmamasını diledim.
Siparişlerimiz geldiğinde görüntüsü onu yememi emrediyordu. Ve bende emre, itaat etmek istiyordum ama tadını bilmediğim bu şeyden korkuyordum. Evren ve Sera önlerindeki yemeği yerken oldukça keyif alıyordu.
Çatalımın ucunu batırdım ve tadına baktım.
Pek bir şey anlamadığımı düşünüp biraz daha büyük bir lokma aldım. Bir tane daha alırsam daha iyi anlayacağımı düşünürken tabağımı bitirdiğimi görünce kendi kendime güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİHİR-KARANLIK ŞATO-
FantasySelen on yedisini doldurmasına bir ay kalmış, küçük kardeşinin yanında kendisini abla gibi hissetme yoksunu sıradan bir kızdır. Ta ki kardeşi zannettigi elfinin doğum günü olarak kutladığı güne kadar. Selen'in Sihir Diyarı'na yolculuğundan sonra alı...