Şişman Prenses

By asikizim1

606K 32.3K 24.5K

Alev, kiloluydu ama hayat doluydu. Onu seven bir ailesi ve arkadaşı vardı ama insanlar... Alev sanıyordu ki i... More

TANITIM
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
Önemli Duyuru
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
LÜTFEN BAKIN
44. BÖLÜM
KARAKTERE SORULAR
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
ANKET
57. BÖLÜM
DUYURU
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
DUYURU
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
DUYURU
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
DUYURU
72. BÖLÜM
DUYURU
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
75. BÖLÜM
DUYURU
76. BÖLÜM
Karakterler Hakkında Önemli
FRAGMAN
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM
79. BÖLÜM
80. BÖLÜM
81. BÖLÜM
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
HERKESE DUYURULUR
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
DUYURU
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88. BÖLÜM
89. BÖLÜM
DUYURU
90. BÖLÜM
DUYURU
DUYURU
91. BÖLÜM
92. BÖLÜM
DUYURU
93. BÖLÜM
94. BÖLÜM
95. BÖLÜM
96. BÖLÜM
97. BÖLÜM
DUYURU
98. BÖLÜM
99. BÖLÜM
100. BÖLÜM
101. BÖLÜM
DUYURU
102. BÖLÜM
103. BÖLÜM
DUYURU

53. BÖLÜM

4.2K 268 220
By asikizim1

Multimedya: Suat

Kendimi toparladım. "Saçmalama oğlum," dedim sinirlenerek. Dedem ölmez benim bir kere o dokuz canlıdır."

Canberk güldü. "Dedem kedi mi abla?"

O sırada kedi Mahmut bize bakıyordu. Gülüyoruz ağlanacak halimize vay anasını. Şu kedi bile bizden daha olgun oturaklı. Sus pus oturmuş bekliyor. Biz ise lak lak...

"İçeri geçelim," dedim hep birlikte içeri girdik. Müjde abla, kumandayı eline aldı.

"Biraz televizyon seyredelim de stresimiz dağılsın."

Düriye Teyze de onu destekledi. "Aç bakalım ne var televizyonda?"

Haberlere denk geldik. Kokoş bir kadın spiker konuşmaya başladı:

"Tüm Türkiye bu olayı konuşuyor. Yaşlı adamı on iki yerinden bıçaklayıp ayağına taş bağladılar ve denize attılar."

Canberk ağlamaklı gözlerle bana baktı. "Abla, yoksa bu benim dedem mi?"

Az sonra yaşlı bir adam resmi göründü  Canberk, "Oh, rahatladım. Dedem değilmiş." dedi. Düriye Teyze kaşlarını çattı.

"Müjde, kapat şu televizyonu. İyice psikolojimiz bozulacak."

Müjde abla televizyonu kapattı. "E ne yapalım?"

"Oyun havası açabiliriz anne," dedi Kerim ironi yaparak. Müjde abla, oğlunun başını okşadı. "Çok iyi fikir."

Düriye Teyze kızgınlıkla ona baktı. "Kız, kaynanan kayıplara karıştı. Öldü mü kaldı mı belli değil sen oyun havası iyi fikir diyorsun."

Müjde abla omuz silkti. "Ne yapayım ya? Acıdan ne söylediğimi biliyor muyum?"

"Acın büyük belli," dedi Düriye teyze başını sallayarak. Besbelli ironi yapıyordu. Yoksa Müjde ablanın kaynanası yüzünden kocasıyla boşandığını cümle alem biliyordu. Seviniyor mudur acaba kaynanam kayboldu diye? "Gidişi olsun da dönüşü olmasın inşallah" diyor mudur acaba? Yok ve boş yere günahını almayalım kadının şimdi.

Üç saate yakın bekledik. Beklerken sıkıldık. Düriye Teyze'nin yaptığı kahveyi yudumlarken Mahmut'un tüylerini okşamayı da ihmal etmiyordum.

"Ben yokken seni aç bıraktılar mı paşam?"

Miyavladı. Canberk'e döndüm. "Abla, gerçekten doyurdum," dedi kendisini savunarak. Kerim de ona katıldı. "Alev abla, ben şahidim. Aç bırakmadı hayvanı. Kediye mi inanacaksın?"

Düriye Teyze araya girdi. "Ay kız bir alemsin. Kedinin evetini hayırını nasıl anlıyorsun? Boş boş mırıldanıp duruyor."

"Boşuna mırıldanmaz benim tosunum" diyerek cevap verdim. "Baksana şuna süzülmüş ben yokken. Vücudu yalan söylemiyor."

"Ayol süzülsün. Kilodan kendini götüremiyor. Zayıflar biraz."

"Merak etme zayıflayacak," dedim kararlı bir şekilde. "Onu diyetisyene götüreceğim."

"Ayol yeni yeni icatlar çıkarma kız. Mamasını kısarsın zayıflar. Kediyi diyetisyene götürmek de neyin nesi?"

"Bırak götürsün Düriye abla," diye cevap verdi Müjde abla. Ben de kedi almıştım zamanında. Kaynanam istemediği için aldığım yere iade ettim. Hevesim kırıldı. Huysuz falandı ama yine de seviyordum kaynanamı."

"Ayol sen mi? Güldürme beni müjde."

Kerim de Düriye Teyze'yle birlikte güldü. Müjde abla oğluna dik dik baktı. Kerim gülmeyi kesti.

Telefonumun çalmasıyla ayağa kalktım. "Bakmam lazım." diyerek odama geçtim. Merak ediyordum,  kimdi bu yabancı? Yoksa, dedem mi? Allah'ım, inşallah odur diyerekten telefonu açtım.

"Alo, kimsiniz?"

"Benim eşek sıpası, tanımadın mı?"

"Allah'ım şükürler olsun sana," dedim içimden. "Dede, neredesin sen? Neden telefon numaranı kapattın?"

"Çünkü Vesile'mle başbaşayken rahatsız edilmek istemedim torun. O Güngör denen eşek sıpasının tehditlerini dinlemekten bıktım. Bana bak söz ver, bu numarayı kimseye söyleme."

"Ama dede, herkes sizi merak ediyor. Nereye kadar sürecek bu kaçaklık?"

"Merak etme torun, bu hafta döneceğiz. Ben dönene kadar bu numara ikimizin arasında, yemin et. Bak sana güvendim aradım."

"Tamam dede, yemin ederim."

"Aradığımdan da kimseye bahserme. Söz mü torun?"

"Söz," dedim istemeyerek. Daha sonra telefon kapandı. Ah dede ah!Milleti öldürdün telaştan. Öldürdün.

O sırada zil çaldı ve koşarak kapıyı açtım. Annemle babamdı bu. Güngör ve babası da vardı. Meraklı görünmeye çalışarak sordum.

"Meraktan çatlayacağım. O adam dedem miymiş?"

Düriye Teyze arkamdan seslendi. "Desenize hele. Durmuş Bey mi?"

"Yok, değil. Başka birisi."

"Yaşasın dedem değilmiş. Ama ablam demişti dedem dokuz canlıdır diye."

Annem,  "Deden kedi mi oğlum?" deyince Canberk güldü. "Ben de öyle demiştim."

Canberk'le ikimiz de birbirimize gülümsedik. Düriye Teyze, "İçeri girin, kapıda kaldınız," deyince hep birlikte oturma odasına girdik. Müjde abla ayağa kalktı. "Hoş geldiniz."

Güngör şaşkındı. "Anne? Senin ne işin var burada?"

"Kaynanamı çok merak ettim oğlum."

Annem gülümsedi. "Eminim etmişsindir Müjde."

Salih amca gülmeden duramadı. "O kadar severdi ki annemi, onun sevgisi bir efsaneydi."

Müjde abla omuz silkti. "Ay severdim tabii. Ara sıra kavga etsek de bir tanecik kaynanamdı bu."

Tüm odadakiler gülmekten kırıldı. Ben, odama doğru geçtim. Ah dede ah! Ne zaman çıkacaksın piyasaya? Ne zaman. Mesaj bildirimiyle komidinin üstündeki telefonuma uzandım. Tanımadığım bir numaraydı mesajı atan:

"Selam balım. Bir arkadaşımın telefonundan mesaj atıyorum. İfşalanmak istemem. Yarın akşam saat dokuzda Köfte Evi'nde buluşalım. Sana yeni bir ayıcık hediye edeceğim ela gözlüm sevdiceğim. Yarın kırmızı giy. Severim kırmızıyı, kiraz dudakların kadar olmasa da. Yalnız gel yoksa çıkmam vallahi karşına. Bu yakışıklıyı merak eder durursun sen de."

Köfte evi, bizim mahallenin aşağısındaki köfteci. Ulan sapık, bir de beni ayağına çağırıyor köftehor. Gideceğim ya, sırf o sapığı dövmek için, ağzıma geleni söylemek için gideceğim. Yalnız gideceğim ki işkillenmesin. Hem kalabalık mekan kimse bana kötülük yapamaz. Ulan köftehor, köftecide sana bir güzel yedireceğim. Yani köfteleri...

Ben böyle düşünürken telefon çaldı. Edis arıyor. Neden ki? Açtım telefonu.

"Alev, rahatsız etmiyorum umarım."

"Hayır."

"Senin kaçık deden bir kocakarıyı kaçırıp ortalıktan kaybolmuş. Yeni duydum televizyonda. Bir geçmiş olsun dilemek istedim. Umarım bulursunuz."

"Sağ ol Edis. İnşallah buluruz. Ben umutluyum, dedem geri dönecektir." dedim rahat bir ifadeyle.

"Yarın görüşürüz. Seni de özledim."

Şaşırmıştım. "Özledin mi? Üç gün olmadı."

"Evet, özledim. Yarın görüşürüz bay."
Telefonu kapattı.

Ulan bir çıkarın mı var benden? Özledim falan nereden çıktı ya?

Canberk'in odama girmesiyle başımı kaldırdım.

"Abla, ödevlerime yardım eder misin?"

"Tamam geliyorum ablam, önce eşofmanlarımı giyeyim de. Misafirler gitti mi?"

"Gitti abla. Annemler de Kerimler'e gitti."

Eşofmanlarımı giyip Canberk'in odasına girdim ve ödevlerine yardım ettim. Daha sonra da bir şeyler atıştırmak için mutfağa girdik. Kaseye fıstık koyduk. Yanında da meyve suyu alarak televizyonun karşısına geçtik ve komik bir dizi açıp izlemeye koyulduk. Canberk bu diziyi çok sever. Onun sevdiğini ben de severim. Ablayım sonuçta. Biz çerezlerle dizi keyfi yaparken mesaj geldi. Yine aynı numara. Yine o sapık.

"Alev'im, apartmanın önünde seni bekliyorum. Bir dışarı çık da göreyim seni."

Kimmiş bu sapık öğrenmenin tam sırası. Canberk'e döndüm. "Ablam, ben az sonra geliyorum."

"Nereye abla?"

"Sen beni burada bekle. Ben geleceğim." deyip son sürat gittim.
Bir hızla çıktım kapıya. Fakat ne gelen vardı ne giden. Atilla Bey çay keyfi yapıyordu balkonda. Çayı batasıca. Hava da tam karardı kararacak.

"Ne dikiliyon apartmanın önünde kazık gibi?"

Off! Gizem. Yeminle seni çekemem. Cevap vermedim. Uğraşamam bu cadıyla.

"Ayol küçük dilin mi yuttun? Ne mal gibi dikiliyorsun?"

Öfkeyle yukarı baktım. Annesi ve başka bir kız yanına gelmişti. "Serap Teyze, şu kızına sahip çık," dedim kızgınlıkla.

"Gizem, kızım bak burada sen hatalısın. Karışma kıza."

"Annee! Kızın varken bana o cadalozu savunma."

Bak cadaloz diyor. Yolacam vallaha. "Sensin cadaloz," dedim yukarıya bağırarak.

Diğer kız Gizem'e sordu. "Gizem, bu kim?"

"Bizim apartmanın bostan korkuluğu."

"Orası kesin," deyince iki kız gülüştüler. "Bakın ikinizi de yolarım. Ne gülüyonuz?" dedim kızgınlıkla. Sinirim iyice tepeme çıkmıştı.

"Gizem, Hande, girin içeri. Çabuk."

"Ama anne..."

"Çabuk dedim."

Oh! İçeri girdiler de kurtuldum. Nerede kaldı bu sapık? Biraz sonra mesaj geldi.

"Kusura bakma ela gözlüm. Komşular vardı, beni görürler diye gelemedim. Buluşmamız yarına kaldı. Sık dişini biraz. Kavuşmamız yakındır aşkitom."

Sana da yapacağın işe de... Hem aşkitom ne allasen? Neyse sakin olmalıyım. Üşüye üşüye girdim eve. Yarın kim olduğunu öğreneceğim nasıl olsa. Canberk beni görünce ayağa kalktı. "Abla geç otur, üşümüşsün. Ne işin vardı dışarıda?"

"Hiiç," diye omuz silktim ve kardeşime sarıldım. "Şimdi sen ablanı ısıtırsın."

Gülümsedi. "Ne kadar ısıtabilir ki bu cılız çocuk seni? En iyisi ben battaniye getireyim abla."

"Çok iyi olur ablam," dedim. Yarını düşünmekten kendimi alıkoyamıyordum. Kimdi bu sapık? Kim? Mahalleden biri olma ihtimali yüksekti ama tanımadığımız biri olsa gerek. Çünkü komşular var diye gelmedi. Kim bu manyak? Kim? Hem evin önüne çıkma fikri oldukça saçmaydı. Tenhalarda menhalarda olurdu bu buluşma işi. Tabii ya, bu manyak sırf beni gözetlemek için evin önüne çağırmış olmalıydı. Bir yerde saklanıp beni izleme ihtimali yüksek. Nasıl bir sapıklıksa artık. Yoksa bu beni her gün gözetliyor mu böyle? Neyse yarını bekleyelim. Buluşunca ona soracak çok sorum var. Hem de çook...

Ertesi sabah erkenden uyandım. Yüzümü yıkayıp dişimi fırçaladım. Beyaz gömlek, krem rengi blazer ceket ve yine krem rengi etek giydim. Saçlarımı salık bıraktım. Beyaz inci top küpelerimi taktım. Sıra geldi makyaja. Kahverengi far sürdüm gözlerimi. Keyfi kaçık ailemle kahvaltılık bir şeyler atıştırdıktan sonra nar çiçeği rujumu sürüp  beyaz trençkotumu üzerime geçirdim ve siyah botlarımı giyerek evden çıktım. Koştura koştura durağın önüne geldim. Otobüs gelince apar topar bindim ve bir koşu holdinge girdim. Oh be sıcak hava. Dışarıda iki dakika dursam bir taraflarım donacaktı. Holding sımsıcak. Feyza bana gülümsedi. "Günaydın Alev."

"Günaydın Feyza." dedim. Çok sıcakkanlı kız maşallah. Yanındakiyse gudubet suratlı, buz gibi. Asansöre binip yukarı çıktım. Bizim katın danışmasındaki Rüya ve Suat bana selam verdiler. Bugün  herkes bir saygılı bir efendi tüh tüh Allah bozmasın maşallah.

Asistan odamın yolunu tuttum. Kapıyı açıp trençkotumu ve çantamı askıya astım ve kendimi rahat koltuğa bırakıverdim. Oh! Asistanlık gibisi yok vallahi. Bir dakika! Ne asistanı? Benim asistanlık bugüne bitiyor. Feyza bile danışmadaki yerine döndü. Duru holdingte olmalı. Gelmeden kaçmalıyım, yoksa lafını çekemem cadının. Ayağa kalktığımda kaşı açıldı ve Duru, o delici mavi gözleriyle göründü. Yakalandım işte.

"Oo Alev, bu ne keyif çay kahve de söyleyeyim mi? Ne arıyorsun odamda?"

"Kusura bakma, bir an aklımdan çıkmış dediğimde sözümü bitirmeme fırsat vermeden devam etti:

"Sen bu asistanlık rolüne fazla kaptırdın kendini. Yerini bil. Benim yerim burası, senin yerin orası," dedi kapıyı göstererek. Çok sinirlenmiştim. Ayağa kalktım. Duru, söylenmeye devam etti:

"Kendi evin gibi kurulmuşsun odama al askıdan eşyalarını naş naş."

Kovulmaktan beter olmuştum. Ah ben! Akılsız kafam. Duru, arkamdan bağırdı:

"Resmimi çekmeceye atmak neymiş soracağım hesabını. Oteldeki saygısızlığının hesabını soracağım. Benden kurtuluşun yok Alev. Bunu sen istedin. Kork benden, kork!"

Arkama döndüm ve ona tek bir cevap verdim. "Ben Allah'tan başka kimseden korkmam. Hele senden, asla!"

Arkama bakmayarak masama yürüdüm. Ceketimi çantamı asarak koltuğa oturdum. Özledim desem yalan olur. Asistan odasını özleyeceğim ama. Vay be, rüyaydı bitti. Kendi odasına sahip olmak, gerçekten harika bir şey. Şimdiyse açıkta kalan yer gibi herkesin gözü önündeyim. Neyse Alev sakin ol. Alışmalısın sekreterliğe, alışmalısın. Duru'nun tersine gitmemelisin. Ah, keşke bu cadının eski sekreterlere yaptıklarını öğrenebilseydim. Böylelikle elime koz geçerdi ama nerdee?

O sırada kapı açıldı ve Duru odadan çıkıp yanıma geldi. Elindeki kalemi masama fırlattı. "Al şu kalemini. Odamda sana ait bir şey istemiyorum."

Tam laf söyleyecektim ki müdür beyin kapısı açıldı. Gökmen ve o kıskandığım kız odadan çıktı. Hani şu kuzeni olan, Göksu.

"Alev, geç kaldın."

Ben cevap veremeden Duru cevap verdi. "Hanımefendi benim odamdaydı. Asistanlık rolüne fazla kaptırmış kendini."

Göksu cevap verdi. "Yaa kızma Duru. Küçük bir hata yapmış işte."

Gökmen Bey bu konuda hiçbir şey demeden bana döndü. "Odamdaki sehpanın üstündeki dosyalar senin işin. Beni arayan olursa yemeğe gitti dersin."

Göksu Gökmen'in koluna girerek, "Çok özlemişim Gökmen abimi," dedi.

"Yaa, ben de geleyim sizle. Seninle uzun süredir bir yere çıkmıyoruz Göksu. Eğer Gökmen izin verirse size eşlik etmek benim için büyük mutluluk olur."

"Şirket hissesarları dosyası..."

"Hepsi tamam."

Göksu, Gökmen'e döndü. "Yaa gelsin işte abi. Hem Duru'yu çok özledim ben."

"Gelsin, güzel olur. Hazırlan Duru, gidiyoruz." Daha sonra bana baktı. "Sen de odamdaki dosyaları öğle molasına kadar bitir Alev. İşin bu kadar basit."

Giderlerken Göksu bana el salladı. "Başarılar."

Doğruca Gökmen'in odasına girdim. Bakalım ne kadar basitmiş işler. Bir kucak dosyayı gördüğümde şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. E yuh yani. Beş adet kocama klasör. Klasörlerin üstüne hangi işleri yapacağım yazılmıştı. Sağolasın be Gökmen Bey. Zahmet edip onu yazmışsın ya. İşimi çok kolaylaştırdın. Sen de olmazsan halimiz niceydi yani.

Bilgisayarı ve klasörleri açıp işe koyuldum. Klavyede o kadar seriydim ki tutabilene aşkolsun.

"Alev!" sesiyle başımı kaldırdığımda
Edis'i gördüm. "Nasıl geçti iş gezisi?"

"İyi geçti, değişiklik oldu." dedim yazmaya devam ederken.

"Yine başaramadın değil mi? Bir erkeği etkilemek ne kadar zor olabilir ki?"

Edis'in gözlerine baktım. "O zor biri," dedim bastıra bastıra söyleyerek. "Hatta çok zor biri. Sıradan bir erkek çok kolay tavlanabilir ama Gökmen, asla."

"O zaman son bir çare kalıyor. Başarıp başarmama şansın yüzde elli ama."

"Neymiş o son çare Edis efendi?"

"İtiraf etmek. Gidip adam gibi seni seviyorum diyeceksin. Oldukça basit."

"Basit mi? Edis sen bunun ne kadar zor olduğunu biliyor musun? Ama tabii bilmezsin bugüne kadar aşık olmadığın için..." sözümü kesti:

"Aşık olmadığımı ne biliyorsun?"

Şaşakaldım. "Sen gerçekten aşık oldun mu?"

"Boşver beni, sen kendine bak. Benim derdim bana yeter," diyerek hızla uzaklaştı Edis. Acaba kime aşık olmuştu? Kafamda deli sorular. Ben öyle mal mal düşünürken Suat hızlı adımlarla yanıma geldi. Masama kısaca göz gezdirdi:

"İşlerin oldukça fazla. Sana yardım etmemi ister misin?"

Bu teklif beni benden almıştı. "İstemem mi zalım? İsterim," dedim.

"Ama bir şartım var."

Yine Rüya meselesi. Ben malımı bilmez miyim? "Rüya mı?" dediğimde başını salladı:

"Evet Rüya. Onla bugün başbaşa kalmalıyım. Ve ortamı sen hazırlayacaksın."

Klasörlere baktım. "Bu iş hayatta yetişmezdi. Yetişmesi için nefes almadan çalışmam gerekti. Suat'a döndüm:

"Tamam kabul. Bugün öyle bir şey yapacağım ki Rüya'yla başbaşa kalacaksınız."

"Anlaşıldı Alev Hanım," diyerek klasörleri aldı masamdan. Birini elinden aldım:

"Bunu ben yaparım. Az önce başladım, yarım kalmasın."

"Anlaşıldı patron." diyerek uzaklaştı. Ben de yazmaya koyuldum.

Bir müddet uğraşarak elimdeki klasörü bitirince derin bir nefes aldım. Suat ne yapıyordur acaba? Mecbur bekleyeceğiz. Ne bekleyeceğim anasını? Açtım bilgisayarı, taktım kulaklığı film izlemeye koyuldum. Zaman su gibi akıp geçti. Öğle molasına beş dakika kala kulaklığı çıkarıp bilgisayarı kapattım ve ayağa kalktım. O esnada. Rüya koşa koşa yanıma geldi.

"Alev, bir misafirin var. İsmini söylemedi. Bekleme salonuna aldık benimle gelmelisin."

"Kim acaba," diyerek Rüya'nın peşi sıra ilerledim. Bekleme salonuna geldiğimde gördüğüm kişi beni şaşkına çevirdi.

"Alev, hiç beklemiyordun, öyle değil mi? Sürpriz yaptım sana kız."

Sevgili okur kuşlar, kusura bakmayın geciktim, ama gerçekten önemli bir sebebi vardı gecikmemin. Gelelim bölüm sorularına:

Alev'e paket bırakan kişi sizce kim? Bir bölümde zaten meydana çıkacak.

Duru'nun Alev'e olan davranışları sizi de gıcık etmedi mi? Gizem de gıcık orası ayrı, ama Duru bambaşka bir gıcık.

Peki Edis, kime aşık? Neden Alev'in yanından son sürat uzaklaştı?

Alev Suat'la Rüya'yı nasıl başbaşa bırakacak? Planı ne sizce? Söz verdi sonuçta. Yapması gerekli.

Vee son soru. Sizce Alev'i ziyarete gelen kim? Neden bu kadar şaşırdı Alev? Tahmin etmeyeceğiniz birisi. Bu da bir ipucu olsun.

Continue Reading

You'll Also Like

5.1K 773 15
Güzel bir mahallede huzurla yaşiyan nazli ve mahalleli bazı durumlardan dolayı mahalleyi yıkmak isteyen kötü bir adam Mahallenin huzurunu bozacak ama...
670K 31.3K 26
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. ........................................ ~ZS~....................................... Kına yakmak kendini adama...
213K 11.5K 37
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...
771K 39.3K 63
Bu bir yapboz. İhtişamlı ve tehlikeli. Kayıp parçaları bulup ,yerleştirmek çok zor. Ama burda imkansız diye bir şey yok. 19 ocak #korku 1. sıradayız�...