Mola bittiğinde Edis'le asansöre bindik ve işlerimizin başına döndük. Az sonra kapı açıldı ve Gökmen Bey, masamın yanı başına geldi. Yüzünde tuhaf bir gülümseme vardı. "Alev."
Başımı kaldırdım. "Efendim Gökmen Bey."
"Hayırlı olsun. Sen Edis'le maşallah."
"Sağ olun." dedikten sonra işimin başına döndüm.
"Alev."
"Efendim Gökmen Bey."
"Sözünüz nişanınız olursa beni de davet edin."
"Unutmayız efendim." diye karşılık verdim.
"Alev, beni de davet edin." Bu gelen Duru'ydu. Hay Allah'ım ya. Kambersiz düğün olmazmış. "Davet ederiz Duru." diye cevap verdim.
Asude Hanım, Rüya'ya yanıma geldi. "Oo Alev. Edis'le sevgili mi oldunuz? Neden gizlediniz bizden?"
"Asude Hanım iş ciddiye binince söyleyecektik." dememle Rüya bana döndü. "İş ciddiye binmedi mi? Siz Evlenmediniz mi? Baban Edis'e niye damadım diyordu?"
Asude Hanım Rüya'ya döndü. "Bir sus Rüya."
"İyi tamam susuyorum ama anlamadım ben normal olarak."
"Ya sabır." dedikten sonra Asude Hanım bana döndü. "Sana kolay gelsin Alev."
O gün mesai çıkışı Edis'le birlikte çıktık ve arabaya bindik. Edis'e döndüm. "Kayın babanla tanışacağın için heyecanlı mısın?"
"Ha ha ha çok komik Alev." dedi Edis moralsiz şekilde.
"Tamam şaka yaptım Edis." dememle sözümü kesti. "Senin şakaların şaka gibi değil kaka gibi oluyor. Bak başıma açtığın işleri."
"Tamam Edis düzelteceğim. Merak etme sen."
"İnşallah Alev. İnşallah."
Yolda bir marketin önünde durduk ve Edis bir paket çikolata aldı boş gitmemek için. Evin önüne geldiğimizde arabadan inerek içeri girdik ve kapının önüne gelip zile bastık. Az sona kapı açıldı.
"Alev, kızım."
"Annem."
"Oo damat bey de gelmiş. Geçin içeri oğlum."
Edis'le oturma odasına girdiğimizde dedem ayağa kalktı. "Oo hoş geldin Alev. Damat da gelmiş. Hoş geldin
oğlum."
"Hoş bulduk dede." diyince dedem Edis'e tersçe baktı. "Durmuş Bey diyeceksin ne dedesi? Taş gibi delikanlıyım ben."
"Tamam Durmuş Bey." diyerek gülümsedi Edis.
"Sırıtma."
Edis kulağıma fısıldadı. "Nasıl bir deden var senin?"
Sus işareti yaptım. Edis sustu.
"Oo Durmuş Bey. Bu gençler de kim?"
Başımı kaldırdığımda evlilik programındaki Şaziye denen kadını gördüm. Kokona ne olacak?
Dedem yanını işaret ederek, "gel yanıma hayatımın anlamı." dedi. Daha sonra bizi işaret ederek, "bu torunum bu da müstakbel damadım." dedi. Şaziye ayağa kalkarak bize elini uzattı. "Memnun oldum gençler."
Edis'le elini sıktık. Daha sonra Şaziye yerine oturdu. Edis, bakışlarını dikmiş ona bakakaldı. "Teyze, ben seni daha önce gördüm mü? Dede çok tanıdık geldi bana."
Dedem söze girdi. "Nereden tanıyacan oğlum. Şaziye Bursalı. Evlilik programında tanıştık biz."
Edis bir anda gülümsedi. "Hah şimdi hatırladım. Sen o dedesin. Sahnede break dans yapmıştın."
Utanmamıştım dedemin adına. Artık utandırılmaya o kadar alıştım ki. Dedem "heyt be." diyerek nara attı. "Beğendin mi dansımı oğlum?"
Edis gülümseyerek cevap verdi. "Bayıldım dede. Gençlere taş çıkarırsın sen. Maşallah."
"Heheyt be! Seninle de düğünde oynayacağız damat."
"Düğün mü?"
Dedem kaşlarını çattı. "Evlenmeyecen mi lan? Benim torunla gönül mü eğlendiriyorsun yoksa? Rahmetli babamın tüfeğiyle vururum seni ha."
Edis korkarak cevap verdi. "Ne gönül eğlendirmesi dede? Alev'i seviyorum ben."
Şaşkınlıkla Edis'e baktım.
"Bana dede deme. Durmuş Bey de."
"Tamam Durmuş Bey."
"Oo damat gelmiş. Hoş geldin damat."
Başımı çevirdiğimde babamı gördüm.
"Baba, erken gelmişsin."
"Damadım gelecek diye erken çıktım." dedikten sonra Edis'e sarıldı babam. "Aslan damadım." diye sırtına vurdu.
"Halil Bey, yavaş vurun. Canım acıdı."
"Damadım be."
O akşam sofraya oturduğumuzda Annem çorbaları koydu. "Alın bakalım afiyet olsun. Mis gibi domates çorbası. Edis çorbasını kaşıklayarak anneme döndü. " Zahide Hanım harika olmuş çorba."
"Afiyet olsun oğlum. Daha sırada musakka var."
"Bayılırım musakkaya."
"Aslanım benim. Afiyet olsun." diyerek babam Edis'in sırtına vurdu. Edis'in ağzındaki ekmek yere düştü. "Aman Halil Baba. Yavaş olun. Vur deyince öldürüyorsunuz."
Annem kulağıma fısıldadı. "Ekmeğini bitirme. Az sonra musakkaları koyacağım. Sofrada iki dilim ekmekten fazlasını yeme."
"Tamam anne." dedim bıkkınlıkla. Dedem, Edis'e döndü. "Düğün ne zaman damat bey?"
"Edis'in içtiği su boğazına kaçtı." Babam, Edis'in sırtına vurdu. "Helal damat, helal."
Düğün diyince Edis heyecanlandı tabii. Bir ayıyla evlenmek kimi heyecanlandırmazdı ki?
"Halil Bey, biz aslında Alev'le..."
"Anlıyorum oğlum. Ne zaman isterseniz o zaman düğün yapın. Daha tanışma aşamasındasınız. Sizi zorlayamam. Birbirinizi tanıyın önce."
Hemen söze girdim. "Biz aslında sevgili..." Babam sözümü kesti. "Tamam kızım sevgilisiniz. Anlıyorum. Bana dünyaları verdin kızım Edis gibi beyefendi birini buldun."
İtiraf olayı başarısız kalmıştı. Nasıl söyleyecektik sevgili olmadığımızı? Babam bu kadar umutlanmışken üzülmeyecek miydi?
Musakkaları da yedikten sonra revanimizi yedik. Daha sonra Edis ayağa kalktı. "Ben gideyim artık."
"Olmaz damat. Daha çay içecektik."
Edis babama döndü. "Evde bir sürü dosyam var yapılacak. Başka zaman içeriz inşallah."
Edis'in peşinden ayağa kalktım. "Ben geçiririm."
Edis'le dışarı çıktık ve yürümeye başladık. Arabanın yanına geldiğimizde Edis bana döndü. "Bu işi temizle Alev."
"Haklısın." dedim başımı öne eğerek. "Seni zor duruma soktum."
"Hem de nasıl." diye söylendi Edis. Break dansçı deden beni tüfekle tehdit etti. Baban vurdu mu öldürüyor. Annen ye diye zorluyor. "Ailenizde herkes deli arkadaş. Senin böyle olduğuna şaşmamak lazım."
"Haklısın Edis."
Edis öfkeyle bana döndü. "Alev, bir yanlış anlaşılma oldu. Bizi sevgili sanıyorlar. Düğüne kadar yolu var. Yarın bu işi hallet."
"Nasıl halledeyim Edis?"
"Yanlış anlaşıldığımızı ve sevgili olmadığımızı söyle. Zor bir şey değil."
"Zor bir şey." diye bağırdım. "Beni yalancı diye itham etmezler mi?" dememle Edis lafımı kesti.
"Onu yalan söylemeden önce düşünecektin Alev. Sevgili olduğumuzu ne hakla söylüyorsun? Yarın o işi hallet Alev. Ben artık yokum." dedikten sonra arabaya bindi Edis. Ben de ardından bakakaldım. Eve doğru yöneldim.
"Alev!"
Arkama baktığımda Atilla'yı gördüm. "Efendim Atilla."
"Alev, az konuşabilir miyiz? Bana hâlâ kırgınsın biliyorum. Konuşmak istemesen de anlarım."
Zorla gülümsedim. "Kırgın değilim Atilla. Sen o gün bana doğruları söyledin. Ayrıca, evet konuşalım."
"Gel benimle."
Atilla'nın peşi sıra yürüdüm. Bir duvarın önüne geldiğimizde Atilla bana döndü. "Alev, öncelikle senden defalarca özür diliyorum. Kaç defa özür dilemek istedim ama Çağla, buna engel oldu."
"Anlıyorum." diye karşılık verdim. "Ama ona kızma. Seni sevdiği için öyle yapıyor." Atilla başını öne eğdi:
"Alev, biz Çağla'yla ayrıldık."
"Ne?" dedim şaşkınlıkla. "Ama evlenecektiniz siz."
"Olmadı işte. Çağla çok kaprisli kız. Ne aldıysam daha fazlasını istedi. Beni saçma nedenlerle kıskandı. Onun kaprislerine dayanamadım burama kadar geldi. Ayrılalım dedim. Nişan yüzüğünü yere fırlattı ve evi terketti. Hatta giderken bana bir söz söyledi.
"Ne dedi?" diye merakla sordum.
"Bir gün beni çok arayacaksın. Kapıma dayanacaksın dedi ama sanmıyorum. Bir daha adını anmam onun. Çağla defteri kapandı benim için."
Atilla'nın omzuna dokundum. "Üzüldüm senin adına." Atilla gülümseyerek bana baktı. "Üzülme Alev. Sevin benim adıma. Onun gerçek yüzünü gördüm. İyi ki ayrılmışım. Düşünceli olmayan biri sevilmeye layık değildir."
"Anlıyorum." dedim onu onaylayarak.
"Senin durumun ne olacak Alev?"
"Ne varmış ki durumumda?"
"O adamla konuştuklarınızı duydum Alev. Herkes sizi sevgili sanıyor ama değilsiniz. Bu yalanı ne kadar sürdüreceksin?"
"Bilmiyorum." dememle Atilla omzuma dokundu. "Bak Alev. Yalan gün geçtikçe başına çorap örer. Bir bataklık gibidir yalan. Vaktinde doğruyu söylemezsen gün geçtikçe o yalandan kurtulamazsın. Çırpınarak batarsın."
"Ama söylersem ailem yalancı olduğumu düşünecek. Bizi neden umutlandırdın diyecek." dememle Atilla cevap verdi:
"Bu yalan sonsuza kadar sürmez Alev. Elbet gerçek ortaya çıkacak. Asıl o zaman ailen bize niye gerçeği söylemedin diye kırılacak. Tez vakitte söyle kurtul."
"Haklısın. Çok haklısın." diyerek onu onayladım. "Sağ ol Atilla tavsiyen için. Bana yol gösterdin."
Atilla gülümsedi. "Ne yaşarsak yaşayalım sen benim için değerlisin Alev. Bunu asla unutma." dedikten sonra uzaklaştı. Peşinden bakakaldım. Gerçekten onun için değerli miydim? Ah Atilla, gerçekten yüreğime kelebekler indirdin. Seni sevmekten hiçbir zaman vazgeçmedim ben. Bana değer verdiğini bilmek beni mutlu etti. Harbiden.
Atilla haklıydı. Yarın bu işi bitirecektim. İtiraf edip kurtulacaktım.
Sabahleyin erkenden kalkıp üstümü giyindim. Mavi bir bluz ve bol beyaz pantolon giydim. Bol, çünkü nornal pantolon bende tayt gibi duruyor. Bir kere düz paça bir pantolon giymiştim. Anasını satayım, herkesler bana bakıyor. Tüm mahalleli dışarıda. Annem eve bir kaç eşya taşıyordu. Bir faydam olsun diye yardım edeyim dedim. Eğildiğimde cart diye pantolon bir patladı, mabad açıkta kaldı haliyle. Görenlerin yüreğini ağzına getirdiği kesin. Utancımdan nasıl eve koştuğumu hatırlamıyorum.
Mutfağa girdiğimde annem patates kızartmıştı. "Yaşasın!" diyerek masaya oturdum. Annem önüme süt tası koydu.
"Bu mısır gevrekli sütü yiyeceksin.O patatesi oğlum için kızarttım. Bir çatal aldığını görmeyeyim sakın.
"Tamam anne." dedim çaresizce. Zalim kader. Sütü içerken gözüm patates kızartmasındaydı. Canberk patatesini tabağınaa koydu.Ketçap mayonez de sıktı. Nasıl da yiyor off! Ağzım sulandı yeminle.Bakma Alev, bakma. Çevir başını. Sütüne odaklan. Çayımı önüme çekip küp şekerlere uzandım, annem ani bir refleksle elime vurdu.
"Hayır kızım, şekersiz içiyorsun."
"Ama anne, çayın tadı..." Annem sözümü kesti. "Aması yok Alev. Bundan sonra çay şekersiz içilecek."
"Tamam anne." diye homurdandım. Şu işe bak ya, resmen kuru saman yiyen inekten farksızım. A pardon mandadan."
Kahvaltımı bitirip ayağa kalktım. "Ben gideyim."
Annem, "dur kızım." diyerek önüme geçti.
"Ne var anne?"
Annem büyük kola bardağına su doldurup bana uzattı. "Su iç tok tutar."
Bardağı dikleyip anneme uzattım. Annem yine çeşmeye yöneldi, elini tuttum. "Anne yeter bu kadar su."
"Öyle olsun kızım."
Dışarı çıkıp yürümeye başladım.
"Oo! Bizim ayı diyete girmiş. Kaç kilo verdin kız?"
Lan! Gizem cadısı nereden biliyor diyete girdiğimi? Başımı kaldırıp merakla sordum:
"Diyet yaptığımı nereden biliyorsun?"
"Annem dedi."
"Annen nereden biliyor?"
"Bilmiyorum."
Tekrardan yoluma döndüm.O sırada biri omzuma dokundu:
"Alev."
Arkama baktığımda Atilla'yı gördüm. Nasıl da tatlı gülüyor. Kendine gel Alev. Yine başladın.
"Nasılsın Alev?"
"İyilik Atilla. İşe gidiyordum."
"Ben bırakayım istersen." Bu teklife Şaşırmıştım. "Ama benim işyerim Maslak'ta."
"Olsun. Benim çalıştığım yer de o güzergahta. O yol üzerinde yani İndiğin yerdeki duraktan otobüse binersin 10 dakika."
"Olur o zaman." dedim ve Atilla'nın ardı sıra yürüdüm. Arabaya bindiğimde içim içime sığmıyordu. Bir gün Atilla'nın arabasına bineceksin deseler hayatta inanmazdım.
"Alev."
"Efendim Atilla."
"Bugün ailene doğruları söyleyeceksin değil mi?"
"Bilmiyorum." diye karşılık verdim. Hakikaten bilmiyordum ne yapacağımı. Atilla, kararlı bir sesle "söylemelisin" dedi ve devam etti. "Söyle ve kurtul. Cesaretini topla. Söylemezsen ileride yalancı konumuna düşersin. Yol yakınken kurtul. Başına çorap örme."
"Haklısın." dedim kararlılıkla. Söyleyecektim de. Zor da olsa bunu başaracaktım.
Yol boyunca öküzün trene baktığı gibi Atilla'ya baktım. Gömleğinin iki düğmesini açık bırakmış aslan gibi göğsü var. Hele o dalgalı saçları. Maşallah, maşallah. Pek maşallah.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Ah kuzum! Seni izlerken ömür geçer be! Atilla, arabayı durdurup bana döndü. "İnelim Alev. Geldik."
Birlikte indik. Atilla, yolun karşısını işaret ederek, "Durak orada." dedi. "Teşekkürler," diyerek ilerledim. Durağa oturup beklemeye başladım. Az sonra otobüs geldi ve çabucak binip kendimi boş bir koltuğa atıverdim. Aklım hâlâ Atilla'daydı. Allah'ım yarabbim, beni arabasına almıştı. Beni, beni.
"Öküz gibi oturma, kalk ben oturacağım."
Yine o teyze mi yoksa? Başımı çevirdiğimde başka bir teyze, bir delikanlıya bağırıyordu. Delikanlı ayağa kalktı. "Otur teyze."
Oh be! O teyze değildi ama yazık o çocuğa. Bu teyze tayfası böyle. Hep dır dır vır vır.
Aklımda tek bir şey vardı. O da aileme işin doğrusunu anlatmak. Şu da vardı ama. Şimdiden doğruları söylemezsem asıl o zaman yalancı konumuna düşerdim. Çünkü gerçekler elbet bir gün meydana çıkardı ve ben o zaman rezil olurdum. Yalan süresi uzadıkça güven bağları kısalır. Eve döndüğümde söyleyip kurtulacaktım nokta.
Otobüs durduğunda inip holdinge doğru yürüdüm. İçim huzursuzdu. Hiç böyle hissetmezdim. Yalan bu kadar mı kötü hissettirirdi insanı? Holdingtekiler benimle dalga geçeceklerdi. Tabii Edis'le de. Yaktım onun da başını. Sakin ol Alev, sakin.
İçeri girdiğimde dsnışmadaki kız bana seslendi. "Alev Hanım."
"Efendim."
"Funda Hanım bekleme salonunda sizi bekliyor."
Merakla sordum. "Funda kim?"
"Bilmiyorum. Gelin benimle."
Kızın ardı sıra yürüdüm. Kız, ilerideki sarışın kadını işaret etti. "İşte Funda Hanım."
Kadının yanına oturdum. "Siz de kimsiniz?" Kadın beni detaylıca süzdü. "Demek Alev sensin."
"Evet benim. Siz kimsiniz?"
"Ben Funda. Edis'in annesi."
"Memnun oldum." diyerek elimi uzattım kadın elimi sıkmadan cevap verdi. "Merak ediyorum da, oğlum sende ne buldu?"
"Ne buldu derken?"
"Sevgili değil misiniz?"
"Evet," diye karşılık verdim isteksizce. Kadın ayağa kalkıp bağırmaya başladı:
"Ben oğlumu yemedim yedirdim, giymedim giydirdim, kendine yakışır birini bulsun dedim o, fakir bir sekreter parçasıyla. Üstelik şişman. Oğlum sende ne buldu anlamıyorum."
Öfkeyle ayağa kalktım. "Yeter! Sizin hakaretlerinizi dinleyemem. Ben gidiyorum." Kadın daha hiddetli bağırmaya başladı:
"Oğlumdan ayrılacaksın. Duydun mu beni?"
"Dinlemiyorum seni," diyerek yürümeye başladım.
"Ay bana bir şeyler oluyor."
Arkamı döndüğümde kadının yere yığıldığını gördüm. Koşarak başını yerden kaldırdım. "Funda Hanım, açın gözlerinizi. Funda Hanıım."
"Ne oluyor burada? Sesiniz... Funda Hanım'a ne olmuş böyle?" Kıza dönrek cevap verdim. "Bilmiyorum."
"Ben bir su getireyim," diyerek su sebilinden bir bardak su alıp yanıma geldi ve Funda Hanım'ın yüzüne sürdü. Bir grup kız kapı ardından bizi izleyip aralarında fısıldaşıyordu. O anda içeri Edis girdi:
"Anne! Ne oldu anneme Alev? Ne oldu?"