Detayla Randevu

By moonheadx

307K 10.2K 458

Onun olmak ateşten bir gömleği giymek gibiydi. Ve ben bu gömleğin düğmelerini sıkıca kapatmış, iyice bedenimi... More

Detayla Randevu - Giriş
Detayla Randevu - Bölüm 1
Detayla Randevu - Bölüm 2
Detayla Randevu - Bölüm 3
Detayla Randevu - Bölüm 4
Detayla Randevu - Bölüm 5
Detayla Randevu - Bölüm 6
Detayla Randevu - Bölüm 7
Detayla Randevu - Bölüm 8
Detayla Randevu - Bölüm 9
Detayla Randevu - Bölüm 10
Detayla Randevu - Bölüm 11
Detayla Randevu - Bölüm 12
Detayla Randevu - Bölüm 13
Detayla Randevu - Bölüm 14
Detayla Randevu - Bölüm 15
Detayla Randevu - Bölüm 16
Detayla Randevu - Bölüm 17
Detayla Randevu - Bölüm 18
Detayla Randevu - Bölüm 19
Detayla Randevu - Bölüm 20
Detayla Randevu - Bölüm 21
Detayla Randevu - Bölüm 22
Detayla Randevu - Bölüm 23
Detayla Randevu - Bölüm 24
Detayla Randevu - Bölüm 25
Detayla Randevu - Bölüm 26
Detayla Randevu - Bölüm 27
Detayla Randevu - Bölüm 28
Detayla Randevu - Bölüm 29
Detayla Randevu - Bölüm 30
Detayla Randevu - Bölüm 31
Detayla Randevu - Bölüm 32
Detayla Randevu - Bölüm 33
Detayla Randevu - Bölüm 34
Detayla Randevu - Bölüm 35
Detayla Randevu - Bölüm 36
Detayla Randevu - Bölüm 37
Detayla Randevu - Bölüm 38
Detayla Randevu - Bölüm 39
Detayla Randevu - Bölüm 40
Detayla Randevu - Bölüm 41
Detayla Randevu - Bölüm 42
Detayla Randevu - Bölüm 43
Detayla Randevu - Bölüm 44
Detayla Randevu - Bölüm 45
Detayla Randevu - Bölüm 47
Detayla Randevu - Bölüm 48
Detayla Randevu - Bölüm 49
Detayla Randevu - Bölüm 50
Detayla Randevu - Bölüm 51
Detayla Randevu - Bölüm 52
Detayla Randevu - Bölüm 53
Detayla Randevu - Bölüm 54
Detayla Randevu - Bölüm 55
Detayla Randevu - Bölüm 56
Detayla Randevu - Bölüm 57
Detayla Randevu - Bölüm 58
Detayla Randevu - Bölüm 59
Detayla Randevu - Bölüm 60
Detayla Randevu - Bölüm 61
Detayla Randevu - Bölüm 62
Detayla Randevu - Bölüm 63
Detayla Randevu - Bölüm 64
Detayla Randevu - Bölüm 65
Detayla Randevu - Bölüm 66
Detayla Randevu - Bölüm 67
Detayla Randevu - Bölüm 68
Detayla Randevu - Bölüm 69
Detayla Randevu - Bölüm 70
Detayla Randevu - Bölüm 71
Detayla Randevu - Bölüm 72
Detayla Randevu - Bölüm 73
Detayla Randevu | Bölüm 74
Detayla Randevu - Bölüm 75
Detayla Randevu - Bölüm 76
Detayla Randevu - Bölüm 77
Detayla Randevu - Bölüm 78
Detayla Randevu - Bölüm 79
Detayla Randevu - Bölüm 80
Detayla Randevu - Bölüm 81
Detayla Randevu - Bölüm 82
Detayla Randevu - Bölüm 83
Detayla Randevu - Bölüm 84
Detayla Randevu - Bölüm 85
Detayla Randevu - Bölüm 86
Detayla Randevu - Bölüm 87
Detayla Randevu - Bölüm 88
Detayla Randevu - Bölüm 89
Detayla Randevu - Bölüm 90
Detayla Randevu - Bölüm 91
Detayla Randevu - Bölüm 92
Detayla Randevu - Bölüm 93
Detayla Randevu - Bölüm 94
Detayla Randevu - Bölüm 95
Detayla Randevu - Bölüm 96
Detayla Randevu - Bölüm 97
Detayla Randevu - Bölüm 98
Detayla Randevu - Bölüm 99
Detayla Randevu - Bölüm 100 (FİNAL)
SONSÖZ & BİLGİLENDİRME
✨DETAYLA RANDEVU - 300 BİN OKUNMA ✨
İKİZ BEDENLER 🔥| YENİ ÇALIŞMA

Detayla Randevu - Bölüm 46

2.3K 64 0
By moonheadx

Bölüm 46
-BBA

"Jace." diye inledim yorgun sesimle birlikte. Gözlerim tekrar kapanmak için uğraşıyorlardı ama onları iyice zorlayarak gözlerimi açık tuttum. Onun için hazırladığım tepsi hala aynı yerde duruyordu. Dün akşamdan beri ona bir şeyler yedirmek için uğraşıyordum ama çabalarım boşunaydı. Hala bana artık cehennem gibi gelen odanın önüne oturmuş, Edward'ın gelmesini bekliyordu. Benim de ondan bir farkım yoktu aslında. 

Tüm gece yatakta oturup gelmesini beklemiş, merdivenlerdeki olmayan ayak seslerini duymaya çalışırken neredeyse delirecek gibi olmuştum. Ama açılmasını beklediğim kapı karanlık kaybolup, güneş doğmaya başlarken bile açılmamıştı. Ben de sessiz hıçkırıklarımla ilgilenmeye devam etmiştim. Şimdiyse, havanın tekrar kararmaya başlamasına rağmen odasından çıkmamıştı. Belirsizlik yine ortaya çıkmış, yine beni sinir etmeye başlamıştı. Yine hiçbir şey bilmediğim zamanlara geri dönmüş gibiydim. İstediğim tek şey küçük bir cevaptı. Neden odasının her yerinde benim resimlerim olduğuydu. Ona neler olduğuydu. Daha sonra katlanmaya devam edebilirdim. Ama bana hiçbir şey söylemediği her an, onu görmediğim her an ona hiç olmadığım kadar uzak hissediyordum ve bu beni öldürüyordu. Ona her zaman yakın olmak istiyordum. Bir şeyleri anlamak için boşalan beynimde cevaplar bulmaya çalıştığım şu zamanda bile ona yakın olmak istiyordum. Çünkü biliyordum ki, sadece yanımda olup bana sarıldığında unutabilirdim her şeyi. O zaman biraz daha kolay olabilirdi. Aklımı karıştıran, canımı acıtan her şeyi geriye atıp teninin sıcaklığında yanmakla ilgileniyor olurdum. Şimdi olduğu gibi üşümezdim. Gözlerimden akan yaşlar bile sıcak değildi.

"Jace," diye seslendim tekrar. "Buraya gel ve yemeğini ye. Hadi, üzme beni."

"Canım istemiyor. Babam gelince onunla birlikte yerim." 

Sıkıntıyla iç çekerek başımın her yerinde boy gösteren ağrıya karşı gelerek ayağa kalktım ve uzun sehpa üzerinde duran yemek dolu tepsiyi alarak mutfağa götürdüm. İstediği gerçekleşene kadar asla yemeyeceğini biliyordum. Daha fazla ısrar edebilirdim ama kendimde o gücü bulamıyordum. Başımın her yanı zonkluyor, uyumam için beni teşvik ediyordu ama uyumayacaktım. Onunla konuşmam ve tüm bu olanları netleştirmem gerekiyordu. Konuşarak her şey halledilebilirdi. Buna o kadar çok inanıyordum ki onun konuşmayacağı ihtimalini aklıma bile getirmiyordum. Daha sonra öğreneceğim şeylerden biri, inandığım her şeyin koca bir hiçe dönüşeceğiydi.

"Bu akşam da orada mı kalacak?" 

Dalgınca tepsideki tabakları suyun altından geçirirken başımı kaldırıp ona baktım. Yine yaşlarla dolmaya başlayan gözleri kalbimde çoktan parçalandığını sandığım şeyleri yeniden parçalıyordu. Şu an gülmesini istiyordum. Her zaman yaptığı gibi küçük bir çocuk olmak yerine büyük bir adam olarak beni sinirlendirmesini, elinden hiç düşürmediği tornavidasıyla bir şeyleri tamir etmesini istiyordum. Ama dün bir köşeye fırlattığı tornavidayı bir daha asla eline almayacakmış gibi duruyordu. Beklentiyle bakan gözlerine bakarak derin bir iç çektim. Elimdeki işi bırakıp tezgaha yaslanmıştım.

"Dün seninle ne konuştuğumuzu hatırlıyor musun? Bazen yalnız kalmayı isteriz ve odamızdan dışarı çıkmayız."

"Evet. Ama her zaman bizi odamızdan dışarıya çıkartmaya çalışan birileri olur. Sen bana öyle yapıyorsun. Babamı neden dışarıya çıkartmıyorsun?"

Bocalayacağımı anlayınca gözlerimi tabaklara doğru indirdim. Ona bu soru hakkındaki gerçeği söylemek istemiyordum çünkü bunu ben de kendimden duymak istemiyordum. Dün gece gözümü bir anlığına bile kapatmadığım zamanlar bunu o kadar çok düşünmüş ve o kadar çok üzülmüştüm ki.. Jace'in yanında hıçkırıklara boğulmam iyi olmazdı. Ama sanırım neden yerimden fırlayıp onu zorla da olsa dışarıya çekip aklımdaki soruların cevabını almadığımı biliyordum. Bunu yapmıyordum çünkü birazcık bile cesaretim yoktu. Onunla konuşmak istiyordum ama gözlerine bakıp hala aynı olduğunu kendime anlatmaya çalışacak birazcık, birazcık bile cesaretim yoktu. Cesaretim, dün akşamki lacivertlerin içinde kaybolmuştu ve ben bunun bir daha ne zaman ortaya çıkacağını bilmiyordum.

"Çünkü ben onun annesi değilim ama senin annenim ve şimdi oradan kalkıp yanıma gelmeni istiyorum, tamam mı?" 

Az önce düşündüklerimi geriye tıkmaya çalışırcasına tabakları hızlıca birbirinin üzerine bıraktım ve çıkan tiz sesin donmuş beynimi tekrar canlandırmalarına izin verdim. Bu bir süre için beni ayakta tutabilirdi. Ya da yine saklanabileceğim bir köşe bulup orada ağlamaya devam ederdim. Artık onun hakkında hiçbir şeyi tahmin edemiyor olmak beni zaten mahvederken bunun yanında bir de neler olduğunu bilmiyor olmam da vardı. Sanki bir filmdeki en önemli karakterlerden biriydim ama senaryoda neler olacağını bilmeden oynamak zorundaydım. Bu berbattı. Gerçekten kendimi nokta kadar değersiz hissediyordum.

Kalbimi acıtan şeyleri düşünmek gözlerimi yine yaşlarla doldurdu. Gözümün önüne dünkü sahneler geldikçe bitmişlik hissi her yanımı sarıyordu. Nefes almaya çalışarak başımı kaldıracağım sırada Jace'in kapıya attığı tekmeyle irkildim.

"Hayır! Hayır, hayır, hayır, hayır!" Gözlerim önce şaşkınlıkla, daha sonra kapıya attığı güçlü tekmeleri görünce korkuyla büyümüştü. Kapı her tekmesinde sallanıyor ve ben her hıçkırışında daha da donuklaşıyordum. "Benim aptallığım yüzünden buraya gelmiyor işte! O aptal tornavidadan nefret ediyorum!" 

Kalbimdeki korku zaman geçtikçe bir kat daha arttı ve olduğum yerde titrememi sağladı. Ne için korktuğumu anlamam birkaç hıçkırık dolu saniyemi almıştı ama sonunda kalbimdeki korkunun kaynağını hissedebilmiştim. Edward'dan korkuyordum. Jace tüm gücüyle kapının koluna asılıp boş çabalarla onu açmaya çalışırken bir anda dışarıya çıkıp, dünkü gibi ateş püskürmesinden korkuyordum. Alnının üzerine dağılmış bronz renkli saçlarından, iyice koyu bir laciverte bürünmüş gözlerini ve sıktığı yumrukları yüzünden kollarının üzerine uzun bir yola dönüşen kabarmış damarlarını görmekten korkuyordum.. Ondan korkmamam gerekirken bunun tam tersini yapıyordum. Bu beni daha da çok korkuttu. Üzerimdeki donukluktan kurtularak hızla mutfaktan dışarı fırladım.

"Jace! Sana buraya gelmeni söyledim! Hemen!"

Beni umursamadan kapının kolunu zorlamaya devam etti. Bir yanım onu tutup yanıma çekmeye hazırlanırken diğer yanım burada dikilip, durdurmaya çalıştığım gözyaşlarımı akıtmamı söylüyordu. Sonunda, o hıçkırıklarının arasında sesini Edward'a duyurmaya çalışırken ikinci seçenek daha ağır bastı ve hemen arkamdaki duvara yaslandım.

"Baba, lütfen aç kapıyı! Özür dilerim bir daha asla yapmam, yemin ederim. Tam bir aptalım, lütfen aç kapıyı."

Küçük bir kızken ve en sevdiğim ayıcığımla uyumaya hazırlanırken bunları yaşayacağım aklımın ucundan bile geçmezdi. Tek hayalim iyi bir psikiyatrist olup insanların çözemediği sorunlarıyla başa çıkabilmesine yardımcı olmak, beni aynı onu sevdiğim gibi sevecek biriyle evlenip ölene kadar onun yanında kalmaktı. Başka bir hayalim yoktu. Sadece o evden ve "istenmeyen kız Bella" olmaktan çıkmak istiyordum. Herkes gece yattığında ona imkânsız gelen şeylerin hayalini kurar, bir gün bunun gerçek olabileceği düşüncesiyle içini rahatlatırdı. Ama o zaman ayıcığıyla uyuyan küçük bir kızdım, şimdiyse bambaşka bir yerde, bambaşka düşüncelerle gözyaşlarımla beraberdim. 

Hayalimde bunlar var mıydı? Hayır, hiç yoktu. Hayalimde Edward'la kavga etmezdik bile. Bizim için her şey güzel olurdu o rüyalarda. Kıskanılacak kadar güzel.. Ağlamalarım âşık olduğum kişiyle evlendiğimde son bulacak, artık hiç ağlamayacaktım. Beni yalnız hissettiren o evden kurtulacak ve sürekli gülecektim.

Evet, çocukluk rüyaları gerçekten çok güzeldi. İmkânsıza ulaşabilmenin hayallerini kurmak, ona ulaşmak kadar güzeldi. Ama o zaman bilmediğim bir şey vardı.

Hiçbir şey hayallerdeki kadar kusursuz olmazdı. 

Hayallerinizde asla kötü şeylere yer vermezdiniz. Çünkü o hayaldi. İmkânsızlar her zaman güzel olurdu. Size acı verecek bir şeyi düşünmek istemezdiniz. Ben de aynen öyle yapmıştım. Peki, şimdi neye inanacaktım? Hayallerimi gerçekleştirmiş miydim yoksa hiç vazgeçmediğim hayallerim kocaman bir hayal kırıklığı mıydı?

Bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum.

Beni ele geçiren hislerimle ilgilenirken kapının bir klik sesiyle açıldığını daha sonra fark etmiştim. Başımı hızla eğdiğim yerden kaldırıp oraya doğru baktım. Sonunda özlediğim ve dün gece dokunmak için çıldırdığım yüzünü görebilmiştim. Gözyaşlarım arasında biraz bulanıktı ama yine de yüz hatlarını tekrar görebilmek içimi rahatlattı. O eğilip hala ağlamaya devam eden Jace'i kucağına alırken neden yaptığımı bilmeden çabucak ıslanmış yüzümü temizledim. Bunu neden yaptığımı gerçekten bilmiyordum. Güçlü görünmek mi istemiştim? Paniklemiş miydim? Hiçbir fikrim yoktu.

"Özür dilerim.." Jace'in ağlamaktan yorulmuş sesi etrafı doldururken ben yaslandığım duvarın önünde durup onları izlemeye devam ettim. Yine ıslanmaya başlayan gözlerim, birkaç gün öncesine kadar beni saran kolların Jace'i de sımsıkı sardığını ve boynuna dolanmış ince kolları görebiliyordu. Ya da dün akşamkine hiç benzemeyen yumuşak bakışlarını, gökyüzü kadar mavi olan gözlerini.. Her şeyi.

"Özür dilerim. Sadece tornavidayı alıp çıkacaktım."

"Tamam.." Yumuşak mırıltısı kulaklarımı doldurunca gözlerime hücum eden yaşları yutkunarak geriye ittim. Kalbime ılık ılık bir şeyler akmaya başlamıştı bile. Şimdi bana da böyle sarılmasını istiyordum. Beni kendimden geçiren kokusunu duymak şuan için en büyük isteğimdi. Sakinleştirici mırıltısının göğsüme dolmasını bekledim. "Tamam. Sorun değil."

"Annem babanı bekle dedi ama onu dinlemedim. Özür dilerim."

"Tamam dedim Jace. Bir kez daha özür dilersen kıçına tekmeyi yiyip böcek gibi duvara yapışacaksın."

"Ama kızmıştın."

"Geçmiş geçmişte kaldı dostum. Ve.. Tanrı aşkına! Bebek misin sen? Sümüklerini dışarı fışkırtarak ağlamayı kes." 

Jace başını onun omzundan kaldırıp bir süre daha yaşlı gözlerle ona baktıktan sonra gülmeye başladı. Sonunda Edward'ın yüzünde de aynı gülümsemeyi görebilmiştim. Dudaklarının kenarında oluşan tatlı çizgiler bana dün geceki Edward'ı unutturacak kadar sıcak görünüyordu. Kalbim beni sakinleştirmek için daha yavaş atmaya çalışırken ben onu yeniden hızlandırdım. Gerçekten de böyle mi düşünüyordu? Gerçekten de geçmiş geçmişte mi kalacaktı? Yani dün olanları yokmuş gibi sayarak bana yeniden eskisi gibi mi davranacaktı?

"Sümüklerim dışarıya fışkırmıyor."

"Evet, ama fışkırmak üzere. Ayrıca tişörtüme yaptığının farkında mısın? Bana bir tişört borçlusun tornavida sapığı."

"Sapık olan sensin."

"Ahh, boş versene. Tüm gün bensiz ne yaptın onları anlat bakalım. Boyama kitaplarıyla mı eğlendin? Çok eziksin dostum."

Ama, kalbimde oluşup gözyaşlarımın tamamen dinmesini sağlayarak onları izleyebilmeme yardımcı olan umut kırıntısı da beraber merdivenlere doğru yöneldiklerinde kayboldu. Duvarın önünde kalakalmıştım. Ben ne düşündüğünü, ne hissettiğini anlamaya çalışırken gözlerimiz bir saniyeliğine bile birleşmemişti. Mavilerin uzun zamandan beri benden uzak kalmış olduğunu kaldıramıyordum. Mavilerin beni umursamıyor oluşunu da.. 

Az önce kalbimden sokup attığım şeyin tekrar geri geldiğini hissettim. Eski yerine oturup elindeki sivri şeyle kalbimin üzerinde delikler açmaya devam ediyordu. Ve ben de kalbimin ne zaman pes edeceğini merak ediyordum..

...

Derin bir nefes daha alıp terleyen ellerimi pantolonuma sildim. En son ne zaman olmayan cesaretimi toplamaya çalışmıştım? Hatırlamıyordum. Sanırım ona hamile olduğumu söylerken de aynı şeyi yapmaya çalışmıştım. Emin değildim. 

Ama bu farklıydı. Bu çok farklıydı. Daha önce sonucunu bildiğim bir şeyi zorlamaya çalıştığımı hatırlamıyordum. Canımın yine acıyacağını bildiğim halde yine aynı şeyin üzerine gittiğimi de hatırlamıyordum. Ama asla pes etmezdim. İşte bunu hatırlıyordum. Buna güvenmeye çalışarak tırmanmıştım merdivenleri. Ve şimdi de buna güvenerek konuşacaktım onunla. 

Evet. Yapabilirdim. Onunla konuşmaktan korkmak aptallıktı. Konuşarak her şey çözülebilirdi. Her zaman bir şans daha olurdu ve bunu kullanmaya kararlıydım. Tekrar konuşmasını, eşyalarının yerini değiştirdiğim için bana kızmasını, sanki mantıklı şeylerden bahsediyormuşçasına saçmalamasını istiyordum. İstediği her şeyi söyleyebilir, hatta canımı acıtacak şeyler de söyleyebilirdi. Önemli değildi. Sadece bu sessizlik beni mahvediyordu. Durgun, sanki bir daha hiç parlamayacakmış gibi duran gözleri beni öldürüyordu.

Bir nefes daha almaya çalışırken ağzımdan titreyerek çıkan hava beni ürkütmüştü. Yatak odasının kapısına giden elim havada kaldı. Tamam, sakin olmalıydım. Edward asla canımı acıtacak şeyler yapmazdı ki. Korkum yersizdi. Tamamen yersizdi. Ağzımdaki havayı bir kez daha yineleyerek yutkundum ve kararımdan dönmemek için kapının kulpunu hızlıca çevirdim

İşte ordaydı. Kendi tarafında, akşam odasından çıktığında üzerinde gördüğüm mavi tişörtüyle birlikte yatağın kenarında.. İnce uzun parmakları gür saçlarının arasına geçmiş, başını sıkıca ellerinin arasına sıkıştırmıştı. Başını sola doğru çevirip bana doğru baktığında hızla atmaya başlayan kalbim beni içeriye doğru itti. Gözlerine bakarken aklımda toparladığım şeyleri unutmuştum. Durgun maviler bir süre hipnotize olmuş gibi ona bakan gözlerimde dolaştıktan sonra tekrar önüne döndü. İşte o zaman tekrar nefes alabilmiş, konuşacak hale gelebilmiştim.

Gösterdiğim cesarete inanamayarak birkaç kısa adımda yanına gittim ve rahatsız olmuş gözlerle beni süzmesini sağlayacak kadar yakınına oturdum. Teninden gelen kokuyu duyabiliyor, kollarına atlayıp başımı beyaz boynuna gömmemek için kendimi zor tutuyordum. Yatağın üzerindeki yorgana yapıştırdığım ellerim yorganı ıslatacak kadar terlemiş, sırılsıklam olmuşlardı. Gecenin kasveti odayı da etkisi altına almadan önce kendimi onu izlerken buldum. Kirpiklerinden aşağıya, düzgün burnuna doğru kayıyordum ki bana tekrar aynı şekilde bakarak aldığım nefesi boğazımda yok etti.

"Konuşmayacak mıyız?" diye atıldım aniden. Aslında hala cesaretsizdim ama bir şekilde öğrenmek zorundaydım. Soruları bile kalbimde taşıyordum ve yorulmuştum. Öğrenmek istiyordum. Neden bana böyle uzak olduğunu, neden donuk olduğunu, neden sanki hiç hissetmiyor gibi davrandığını, her şeyi.. Sessizlik, insanı belli etmeden öldüren bir canavardı.

"Ne konuşmak istiyorsun?" diye sordu ne sesinde ne de bakışlarında bir değişiklik yaparak. Gözleri hala gözlerimdeydi ama boştu. Evet, onu hiçbir zaman anlayamazdım ama en azından tahmin edebilirdim. Şimdi onu da yapamıyordum. Soğuk ve mesafeli sesinin cesaretimi kırmasına izin vermeden gözlerimi kırpıştırdım ve sessizce yutkundum.

"Dün olanlar hakkında."

"Ne söylememi istiyorsun?" Gözlerini gözlerimden alarak önüne döndü. Odanın bir köşesinde takılı kalmışlardı. "Gördün işte. Çok mutlu olmuşsundur." 

Gözlerinin takılı kaldığı yere sanki onu öldürecekmiş gibi bakıyordu. Öldürmek istediği kişinin ben olduğumu anlamak zor değildi. Öfkeliydi. Oraya girdiğim için, onu değiştirdiğimi düşündüğü için.. Kendimi toparlayıp içimdeki korkuyu bastırmaya çalıştım. Kalbim, onu sıkıştırdığım yerde çırpınıyordu.

"Edward bak, o oda umurumda bile değil tamam mı? Sana neden böyle bir şey yaptığını ya da neden böyle davrandığını da sormayacağım. Tamam. Boş ver. Ben unutabilirim. Ben yapabilirim. Sorun değil." Kendi kendine güldükten sonra ellerini saçlarının arasından geçirdi. Birkaç saniyeliğine gözlerini kapatmıştı. Sesi gittikçe daha korkunç bir tona bürünüyordu.

"Ne hoş. Ama benim umurumda ve bundan hiç hoşlanmadım. Senin gibi sürekli ir şeyleri unutmaya indeksli biri olmadığım için de hiçbir şey olmamış gibi davranamam ya da etrafa sahte gülücükler saçarak dolaşamam." 

Buz gibi sesi kalbime ulaşınca o iğrenç sızının tekrar geri geldiğini ve bir daha hiç geri gitmeyeceğini anlamış oldum. Sızı göğsümden başlayıp yavaş yavaş, hiç acele etmeden karnıma doğru indi. Geçtiği yerleri yakıp boğazımda rahatsız edici bir yumru oluşturuyordu. Yine de tüm bunları yok sayıp kendime hayret ederek diretmeye devam ettim. İçimde hissettiklerim sesime yansımıştı.

"Tamam biliyorum, alışık olmadığın bir durumla karşı karşıya geldin ve bu seni berbat hissettiriyor ama yanında olabilirim. Bunu beraber—"

"Gerçekten de anlamıyorsun değil mi? Hiçbir zaman anlamadın." Laftan anlamayan bir fahişeye laf anlatmak zorunda kalmış gibi yüzünü buruşturdu ve ifadesiz, duygusuz gözleriyle gözlerimi deldi. Eskiden birçok anlam çıkarttığım gözlerinde şimdi sadece mavi rengini görüyordum. "Olmadığım gibi biri davranmaktan yoruldum Bella. Anlıyor musun? Bıktım. Bana bir baksana." Ellerini iki yana açarak kendine acı acı güldü ve kendinde memnun olmadığı şeyi görmemi istercesine baktı bana. Göremiyordum. Onu anlayamıyordum da. Gözlerim tekrar yaşlarla dolmak için hazırlanıyorlardı. Ardından tekrar konuşmaya başladı. "Ben bu değilim. Hiç olmadım ve asla olmayacağım."

"Ben.. ben neden bahsettiğini bilmiyorum ama yine yanlış şeyler düşünüyorsun." Tıkanmış nefesimle söylemeye çalıştığım cümlelere hiç beklemeden karşılık verdi.

"Hayır doğru. Bunlar gerçekler ve sen bunca zaman bunları kabul etmek istemedin." Başımı iki yana sallayarak söylediklerinin aklımı çelmesine engel olmayı, asıl söylemek istediklerimi söylemeye yeltendim. Ama ağzımdan sadece küçük bir inilti çıkabilmişti. Dişlerimi sıkarak bedenimi ele geçiren titremeye engel olmaya çalışıyordum. Ve sonunda yüzünü hafifçe bana yaklaştırıp söylediği şeylerle direncimi tamamen yıkmıştı. Artık ne dişlerimi ne de ellerim altında ıslanmış yorganı sıkarak gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. "Ben senin aradığın kişi değilim. Senin istediğin başka biri. Ben o değilim Bella. Beni olmadığım birine çeviremezsin."

"Hayır, anlamıyorum." derken çoktan ağlamaya başlamıştım. Konuştuğum kişinin Edward olduğundan şüpheliydim. Tüm duygulardan arınmış gözleri ve sesi kalbimi delik deşik etmeye başlamışlardı. Göğsümde büyüyen ağrı nefesimi kesiyordu. "Sen böyle değildin. Sana neler oluyor? Konu o oda ya da başka bir şeyse umurumda bile değil." Yüzümü ıslatan yaşlara, kalbimdeki ağrıya, boş bakışlarına ve tüm bu saçmalıklara karşı dayanamamış, teslim olmuştum. Sesim yalvarmanın da ötesinde gezinen bir tonda çıkıyordu. "Sana söylüyorum, umurumda bile değil. Sadece iyi olduğumuzu söyle. Lütfen. Sadece söyle şunu." Dudaklarını birbirine bastırıp başını hayır anlamında sallayınca göğsümden acı bir hıçkırık yükseldi.

"Özür dilerim. Sen.. çok yanlış bir adamı seçtin." 


Bella'nın tüm olanlara rağmen hala çabalamaktan bıkmayan kişiliğine hayran olanlar derneği kurmak istiyorum gençler. Ne dersiniz? :D
2024 Ece'sinden Not: Ben de Bella'nın bu mallığı karşısında yutkunamayanlar derneği kurmak istiyorum.😒 12 sene önce bu fedakarlık kisvesi altındaki mallığa hayranmışım arkadaşlar ve adına çaba demişim ama şu sözlerim burada kalsın; Hiçbir sevgi insanın kendini feda etmesine sebep olmamalı. Çaba hak edene gösterilir. İçerde yaşanan sevginin hiçbir anlamı yoktur. Yüzeyde göremedikten sonra bana duyulacak olan sevgiyi skeyim afedersiniz hayırlı okumalar. Bu oyunlara gelmeyin <3

Continue Reading

You'll Also Like

185K 10.2K 37
Her şey ruhu viran olmuş kuzguni gözlerin, gecenin kör bir vaktinde yapılan o hatanın bedelini ödetmek istemesiyle başladı. Ve bu hatanın beraberinde...
ZEVAHİR By Çiğdem

General Fiction

3.9M 206K 81
"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden...
ZİNCİR By Nisa

Teen Fiction

150K 8.2K 94
+18, yetişkin içerik. 18 yaşına yeni giren Eylül, kendi hayatının büyük devrimine ilk adımı atarak İstanbul'a üniversite okumak için gelir. Ancak bir...