CAN SUYU'M (Tamamlandı)

By HuysuzMuallime

402K 16.1K 625

Evet, o benim Can Suyu'm! Toprağa dikilen küçücük bir fidenin ihtiyacı sadece Can Suyudur. Bende onu Can Suyu... More

CAN SUYU'M
KARAKTERLER
1-Badem Gözler
2-Gitmesen Olmaz Mı?
3-Yoksa aşık mısın?
4-Alışma!
5-Benim için değerlisin!
6-Cennet/cehennem
7-Girdiğin gibi çık hayatımdan!
8-Prenses ile hayat daha güzel
9-Yeni İnsanlar/Farklı Hayatlar
10-Sevilmeyi hakediyor!
11-Uzak durmalıyım ondan!
12-Değerim yok!
13-Bir başkası!
14-Bensiz gitti!
15-Tekrar aşık oldum.
16-Beklenmeyen düğün!
17-Şansımız Var Mı?
18-Kıskanıyorum
19-Aşkınızın değerini bilin!
20-Benim Gerçeğim
21-Aklım hep sende!
22-Yeni biri!
23-Onsuz nefes alamam!
24-Yüreğim seni çok sevdi
25-Adı aşk olsun
26-Can Suyu'm
27-Kalbini dinle
28-Hayallerim gerçek oldu.
29-Prenseleri kim sevmez ki?
30-İkna
31-Yeni ailem
32-Hayal kırıklığı
33-İdare etmeyi öğreniyorum
34-TBK mavişleri!
35-Nişan
36-Süpriz!
37-Senin için her şeye razıyım!
38-Şaka mı bu!
Anneler Günü Özel!
39- Buğrasız!
40-Bana Ait
41-Mezuniyet Balosu
42-Her şey Bitti!
43-Yeni Kararlar...
44-Vazgeçmeyeceğim Sizden!
45-Biz Olur Muyuz Yine?
46. Sahi Neydi Seni Benden Alan?
47-Aşığım!
48- Değişen Hayatlar (Part 1)
48- Değişen Hayatlar(part 2)
49- Yabancı! (part-1)
49 - Yabancı! (part-2)
50 - Vuslat (part-1)
50- Vuslat (part-2)
51- Güzel Günler (patr-1)
51- Güzel Günler (Part-2)
52- Yeni Başlangıçlar (Part-1)
52 - Yeni Başlangıçlar (Part-2)
53 - Mutlu Aileler (Part-1)
53-Mutlu Aileler (Part-2)
54-Yeni Bir Aşk (Part-1)
54-Yeni Bir Aşk (Part-2)
Fragman
55-Özlemek... (Part -1)
FRAGMAN
55- Özlemek... (Part-2)
56- Yeni Kararlar (Part-2)
57 - Masum Sevda ( Part-1)
57 - Masum Sevda (Part - 2 )
58 - Hayatın Planları (part-1)
Fragman
58 - Hayatın Planları (Part-2)
59 - Yeniden Aşk (Part-1)
59-Yeniden aşk(Part-2)
60 - Ilk Aşk (Part-1)
60- İlk Aşk (Part -2)
61 - Geleceğe Dair (Part -1)
61 - Geleceğe Dair (Part - 2)
FİNAL (Part-1)
FİNAL (Part-2)
SON SÖZ
HAYAT AŞKLA BAŞLAR
INSTAGRAM
ÇOCUK GÖNÜLLÜ

56 - Yeni Kararlar (Part-1)

3.2K 155 7
By HuysuzMuallime

YAZAR NOTU: Merhabalar! Bu sefer erken geldim! :D çok mutluyum bu yüzden ^_^ Neyse konuyu çok uzatmadan bölüme geçelim, çok tatliş bir bölüm oldu bence umarım sizde beğenirsiniz :D


Multi medya; Buğra ve Mevsim'in istemede ki halleri :D Bölüm videomuz; Nazan Öncel-Aşkım Baksana Bana


Bölüm ithafı; @seneberre


Ayrıca geçen bölüm ki yorumu için @thousand_years a teşekkür ederim :*


İyi okumalar... ;*


CAN SUYU'M

56. Bölüm

"Hafta sonu Bursa'ya gitmem gerekiyor."

Derken Buğra'ya biraz daha sokulup gözlerimi televizyona diktim. Çünkü tepkisinden korkuyorum.

"Neden ceylan gözlüm?"

Yumuşacık sesi ile gülümseyerek boynunu öptüm.

"Anneme dün evlilik teklifinden bahsettim, hemen buraya geleceksin dedi. "

Derken yüzümü buruşturdum. Buğra da derin bir nefes aldı.

"Sonunda bahsedebildin demek ki. "

İma ile söylediği sözler ile doğrulup kırgın kırgın yüzüne baktım.

"Çekindim, n'apayım yani."

Dudaklarımı büzüp baksam da aslında haklı. Evlilik teklifinin üzerine tam 3 hafta geçti ama ben bundan anneme dün bahsedebildim. Annem sevgili olduğumuzu biliyordu. Babama da çıtlatmıştı azıcık ama evlilik kararı çabuk oldu galiba, kızdı. Yani kızdı denilemez ama işte yüz yüze konuşacakmışız. Babam affetmezmiş yoksa. Babamın karşısına geçip nasıl diyeceksem evleniyorum diye...

"Sevgili olduğumuzu söylerken de çekinmiştin. Gerçi onu 2 haftada söylemiştin."

"Ama aşkım..."

Dudaklarımı büzüp sokulduğum da gözleri hemen yumuşadı.

"Sonra Buğra öpünce sapık, suçlu."

Sözleri biter bitmez dudaklarıma yapışınca kıkırdaman dudaklarında soldu tabi. Ellerimi yanaklarına koyup onu kendime daha çok bastırdım. Ondan öğrendiklerimi ona uygulayınca inledi. Allah'ım n'apıyorum ben ya! Ne zaman böyle bir kız oldum ben?

Beni düşüncelerimden söküp çıkaran ince kazağımın altına giren buz gibi kocaman eldi. Bir anlık bir duraksama yaşasam da öpen dudakları o kadar ayartıcı ve tatlıydı ki duramadım, bu sefer ki öpüşleri başka şeyler vaat etse de karşılık verdim yeniden.

Çok geçmemişti ki sırtım koltuğa temas etti. İçim titredi, yine sesim çıkmadı. Kazağımın içinde ki eli hala belimi okşarken diğer eli bacaklarıma, dudakları boynuma indi ve ben nefes alabildim. Bir kaç koca nefesin ardından konuşmam gerektiğine karar verdim yoksa bu işin sonu benim için pişmanlık.

"B-Buğra..."

Diyebildim sadece. Hangi ara açıldığını anlamadığım omzumu ısırdığında inledim. Şey... Acıdan değil.

"Lütfen Buğra... Ben... Olmaz... "

Anlamsız kelimelerim ile dudakları durdu, başını boynuma gömdü. Ben hala deli gibi heyecanlı iken derin derin nefesler alıyordum. İlk defa bu kadar ileri gitti, yani gittik. O sadece öperdi, o da ufacık.

"Ben... Özür dilerim... Dayanamadım... "

Hala başı boynum da gömülü olduğu için boğuk çıkan sesi ile açıklama yapmak zorundaymışım gibi hissettim.

"Ben... Kırmızı kuşak takmak istiyorum Buğra. Onun... Hakkını vermek istiyorum."

Sesim çatladı, dudaklarım büzüldü konuşurken. Gözlerim yanarken niye dolduklarını anlamaya çalışıyordum.

Sözlerim ile Buğra hiç bir şey demeden boynumu öptü ve üzerimden kalktı. Ellerimden tutup beni de kaldırdı, her ucu bir tarafa kaymış kazağımı, saçlarımı düzeltti. Gözlerine hiç bakmadım. Yoksa utançtan şuracıkta ağlarım.

"Bana bak."

Yumuşacık sesi ile omuz silktim. Bakamam ki!

Çenemi tuttu, başımı kaldırdı, gözlerimi gözlerinin hizasına getirdi...

"Ben... Seni ömür boyu beklerim Mevsim. Tamam, sana dayanamıyorum bu yüzden kendimi kaybettim ama sen istemedikçe olmaz. Tamam mı?"

Çocuk gibi hızlı hızlı başımı sallayıp gözlerimi kaçırdım. Güldüğünü hissedebiliyorum.

"Birde... Sakın benden utanma."

"Peki."

Derken bile gözlerine bakamıyor, utanıyordum. Derin bir nefes alıp ayağa kalktı.

"Terastayım ben."

O terasa çıkar çıkmaz koşar adımlarla kendimi banyoya attım. Kıpkırmızı olmuşum! Dudaklarım şiş, boynum kızarık, saçım karman çorman! Allah'ım n'olmuş bana!

Elimi yüzümü soğuk suyla yıkayıp saçlarımı azıcık yatıştırdıktan sonra çekingen adımlarla salona geçtim. Hala terasda. Derin bir nefes alıp tekli koltuğa oturduğum da gözüm televizyona takıldı. Sözde "sadece" film izleyecektik. Olanlara bak!

*

"Bir hafta çok fazla!"

Bavulum bagaja yerleşirken son bir gayret isyan eden sevgilime gülümseyip beline sarıldım.

"Babamı ancak ikna ederim biliyorsun."

"Of..."

Bir yandan bana sarılıp diğer yandan ofladı.

"Saat kaç olursa olsun inince ara beni."

"Peki sevgilim."

Sevgilim der demez yumuşayan gözlerine baktım hayranlıkla. Çok güzel bakıyor!

Biz göz göze dalmış gitmişken otobüsün kalkacağı anons edilince ondan ayrılmak zorunda kaldım. Dudaklarından hızlı bir öpücük alıp geri çekildim.

"Kendine dikkat et. "

"Hım.. Sende. "

Sözleri biter bitmez dudaklarıma ben karşılık verdim. Sonuçta bir hafta onu görmeyeceğim!

İstemeye istemeye otobüse binip yerime yerleştim. Zaten ben oturur oturmaz haraket etti. Derin bir nefes alıyordum ki mesaj sesi ile telefonuma baktım.

"Seni şimdiden özledim. "

Mesajı okuyunca kahkaha atacaktım resmen. Çok tatlı bu adam!

"Bende "

*

Ben evin kapısını çalmak için prova yaparken elinde bavulum olan Mert geldi dan diye çaldı zili! Daha ben hazır değildim! Kızgın kızgın baktım ama ifadesiz bir şekilde baktı bana. Zaten otogardan beri tek kelime etmedi. Kızgın küçük Bey.

Kapıyı açan annem çok şükür sarıldı bana. Kapı ağzında azıcık özlem giderip içeri geçtik. Babam her zaman ki köşesinde oturmuş huysuz huysuz bana bakıyor. Gidip öptüm odun gibi durdu sadece. Babasına bak oğlunu al!

Annem ortamdaki gerginliği azaltmak için kahvaltı masasına çağırdı hepimizi. Saat 12 ama beni beklemişler kahvaltıya.

Kahvaltı masasında annemin asıl geliş sebebim dışında sorduğu sorular dışında çok muhabbet geçmedi. Hatta babam ve Mert tek kelime etmedi. Tabi benim gerginlik tavan yaptı.

Kahvaltı sofrasını topladıktan sonra babama sabah kahvesi yaptım. Bellki azıcık gönlü olur. Hani minicik.

Salona girdiğimde herkes içerde idi. Babam kaşları çatık bir şekilde televizyon izlerken Mert telefonu ile uğraşıyor, annem gelecek olan fırtınayı bekliyordu. Babama kahvesini verip annemin yanına oturdum. Güç vermek istercesine gülümsedi.

"Demek evleneceksin ha?"

Huysuz bir ses tonu ile soru soran babam ile Mert telefonu ile uğraşmayı bırakıp bana baktı aynı babam gibi çatık kaşlarla. Yutkunup parmağımda ki yüzük ile oynamaya başladı.

"Şey... Evet... Yani iz-iznin olursa."

Benim yanaklarım yanarken babamın kaşları kol kola girdi resmen.

"Kim bakayım damat adayı?"

Sanki kim olduğunu bilmiyormuş gibi soru soran annem ile gözlerimi elime çevirip yutkundum.

"Şey... Buğra... Tuğba'nın manevi abisi. Hani geçen yaz geldiğinizde tanışmıtınız ya hem onunla... hem ailesi ile... O..."

"O zamandan beri sevgili misiniz? "

Mert'in hafif yüksek sesle sorduğu soru ile ona kırgın kırgın baktım. Onun şuan benim yanımda olması gerekiyor! Ama bey efendi kıskanç odun olduğundan şuan babamın tarafında.

"H-hayır. Arkadaştık o zam-zaman."

"Benim el oğluna verilecek kızım yok! "

Biranda hiddet ile ayağa kalkan babam ile ne olduğunu şaşırsam da bende onun gibi ayağa kalkıp yanına gittim.

"Ama baba-"

"Son sözüm bu!"

Babam hırsla evden çıkınca gözümden yaşlar dökülmeye başladı. Arkamdan belime sarılan el Mert'in olsun isterdim ama bu annem.

"Şiiitt! Ağlama bebeğim ben onu ikna edeceğim."

"Ama anne... "

"Dinle sen beni. Şimdi güzel bir duş alıp uyu. Tamam mı?"

Başımı salladım sadece, sonra öpüp odama çıktım. İnşallah ikna edebilir.

*

Uyandığımda saat 5'e geliyordu. Ne çok uyumuşum! Elimi yüzümü yıkayıp aşağıya indim ama kimseyi bulamadım. Nerede olduklarını merak ederken mutfağa girdim su içmek için ve annemin bıraktığı not ile karşılaştım. Mert arkadaşına gitmiş, annem de babam ile dışarı çıkmış. İkna etmek için göz boyayacak. Ah annem ya! Dudağımda ufak bir tebessüm ile suyumu içtikten sonra salona geçtim. E ama benim canım sıkılır! Televizyona bari bakayım.

Televizyonu zaplarken, daha doğrusu kafama uygun bir şarkı bulmak için şarkı kanallarında turlarken Powertürk'te denk geldiğim şarkı gülümsememe sebep oldu! Nazan Öncel ve Aşkım Baksana Bana! Kesinlikle şanslı günümdeyim. Her şeyi unutup sesi sonuna kadar açtım gülümserken. Kumandayı rastgele bir yere fırlattıktan sonra salonun ortasında müziğe uygun bir tempoyla dans etmeye başladım. Annem Allah'tan evde değil. Yoksa bu halime söylenip en sonunda da "Evleneceğim diyorsun ama çocuk gibisin!" der ve televizyonu kapatırdı. Ah bi'tanem ya!

Şarkının ilk kısmının nakaratı bitince klipte çıkan o garip yaratığın söylediği şeyleri söylemeye çalıştığımda ortaya çıkan garip seslerle koca bir kahkaha patlattım. Müzik yeniden başlarken evin kapısı açıldı. Gelenin Mert olduğunu gördüğümde kocaman gülümseyip şaşkın ama halinden memnun bakışları altında yanına ilerleyip kollarımı boynuna doladım. Bu şarkıda başkaları dans etmiyor olabilir ama biz MerMev (Mert ve Mevsim demek. Mert çocukken ikimizi anlatırken öyle söylerdi.) çifti olarak bu şarkıda dans etmeye bayılırız.

"Yalandan kim ölmüş ki

Yolundan kim dönmüş ki

Elimden kim tutmuş ki

Bak aslında..."

Ben şarkıyı mırıldanırken Mert koca bir kahkaha patlatıp elini belime doladı ve dans etmeye başladı. Sonrasında kendi mırıldanmaya başladı.

"Hiç iyi değilim ben

Ölsem bir kurtulsam ben

Kısmetsiz kediyim sankiii"

Ve klipteki o saçma zil sesi...

"Aşkım baksana bana aşkım

Aşkım ağlarım ama aşkım."

Yine klipteki zil sesi ve sıra Mertde.

"Yat kalk hep beni düşün

Yat kalk hep beni

Yat kalk hep beni düşün

Yat kalk hep beni

Bu sefer ikimiz birlikte söylemeye başladık

"Aşkım baksana bana

Yat kalk hep beni düşün

Oooo nerde."

O garip yaratık yine o saçma sözleri söylerken biz kahkahalarla dansımıza devam ediyorduk. Mert bir ara beni hafifce geri itince geri gittim ve Mert'in tuttuğu elimi havaya kaldırıp kendi etrafımda döndüm. Ondan sonra tekrar ellerini belime sardığında garip dansımıza devam ettik.

"Postal aldım giymedin

Göbek yaptım görmedin

Sordum cevap vermedin

Ya ya"

Dedikten sonra sırayı Mert'e devrettim.

"Fransız kaldın bana

Yabancı olduk sonra

Bir ihtimal sevmedin

Ya ya."

Sevgili ne söylediği anlaşılmayan yaratığımızdan ve klipteki o garip zil sesinden sonra son kıtaya giriş yaptım.

"Yalandan kim ölmüş ki

Yolundan kim dönmüş ki

Elimden kim tutmuş ki

Bak aslında..."

Ve yine Mert...

"Hiç iyi değilim ben

Ölsem bir kurtulsam ben

Kısmetsiz kediyim sankiii"

Yine ve yine zil sesi. Bu sefer zil sesine kahkhalarımız eşlik etti ve sonra sırayı devralan ben oldum.

"Aşkım baksana bana aşkım

Aşkım ağlarım ama aşkım."

Ben Mert'in şarkıya devam etmesini beklerken o gülümseyip burnunu burnuma sürttü.

"Bakamam canım."

Deyip kahkaha attı. Ben ne olduğunu ilk önce kavrayamasam da sonrasında pis pis sırıtıp yüzümü yüzüne yaklaştırdım.

"Sana demiyorum ki ben."

O daha ne olduğunu anlayamadan şaşkınlığından yaralanıp kollarından çıktım ve odama koşmaya başladım.

"Kimmiş senin aşkın! Buğra denen herifse unut bunu abla!"

Beklediğim tepki geldiğinde odama girmiş kapımı kilitlemiştim. Kendimi yatağa attığımda kahkahalarla gülüyordum.

"Elinin köründe!"

Mert'in sesinin gelmesiyle müzik sesinin kapanması bir oldu. Mert'in bağrışlarına bakılırsa şarkı bitti ve Mert "Dünyayı kurtaran adam nerde." cümlesine verdi o tepkiyi. Ah ya hiç değişmeyecek.

Mert'in tepkisi kahkahalarımı artırırken telefonum çaldı. Arayan "Dünyayı kurtaran adam" yani Buğra. Ay aşkım benim!

"Buyrun dünyayı kurtaran adam."

Diyerek açtım telefonu. Buğra'nın ağzından şaşkın bir "Ne!" döküldü.

"Telefonumda öyle kayıtlısında öyle hitap edeyim dedim."

Deyip sırıttım. Buğra derin bir nefes aldı.

"Çocuk gibisin ceylan gözlüm."

"Hıh! Sen büyük gibisinde kim madalya veriyor!"

Sitemli daha doğrusu kızgın sesime Buğra kıkırdadı. Komik mi?

"İnsan evleneceği adamı öyle kaydeder mi Mevsim? Biraz ciddiyet rica ediyorum."

Deyince kıkırdadım. O kıkırdarken ciddi olamıyorumda.

"O zaman seni 'Ciddi Buğra!' diye kaydedeceğim."

"Çok ciddi oldu(!) bu."

Derken sesinde ki tınıdan gözlerini devirdiğini hayal ettim. Kesinlikle çok tatlı!

"Değil mi yani? Başına da ciddi ibaresi koydum. Neden olmadı ki?"

Sesimin alayla çıkmasıyla Buğra yumşadı.

"En iyisi sen oraya 'Kocacığım' yaz."

Dedi kıkırdarken. Ama benim yüzüm buruştu.

"Çok klasik. 'Dünyayı kurtaran adam' hem daha orjinal hemde seni yansıtıyor."

"Neden beni yansıtıyormuş?"

"Polissin ya. Dünyayı olmasa da İstanbul'u -yani kısmen- kurtarıyorsun. O yüzden seni yansıtıyor."

Dedim bilmiş bilmiş. Buğra koca bir kahkaha patlattı.

"Çok bilmişim benim."

"Efendim aşkım."

Derken sırıtıyordum. Sırt üstü yatar posizyona gelip kolumun birini başımın altına koydum. Buğra anlatırken ben onu ne kadar özlediğimi hesaplamaya çalışıyordum.

*

Son tabağı da masaya koyup gururla baktım eserime. Bugün akşam yemeği benden! Evet, şirin görünmeye çalışıyorum. Kendi kendime kıkırdarken mutfaktan çıkıp salona geçtim. Mert ile televizyon arasına girdim. Bana ters ters baktı ama aldırmadım. Konuşmasına izin vermeden konuşmaya başladım.

"Annemler ne zaman gelecek haberin var mı? Ona göre yemekleri ısıtacağım"

"Yok!"

Dedi ters ters. Daha bir kaç saat önce dans ettiğim çocuk nerede!

"Mert, ablacım niye böyle yapıyorsun?"

Dedim orta sehpaya, karşısına otururken. Yoksa bana bakmaz.

"Bir şey yapmıyorum abla. Bir şey yapan varsa o da sensin."

Sinirli bir şekilde konuşup gözlerini benden çekince dudak büzdüm.

"Sadece aşık oldum ben."

Dedim kırık bir sesle. Göz ucuyla baktı.

"Aşık olmak suç değil ki. Yada evlenmek..."

Sesim iyice çatlayınca döndü gözleri bana. Uzanıp elimi tuttu, yanına çekti, seve seve yanına oturdum. Kolunun altına çekince beni başımı göğsüne yasladım. Üzülmeme hiç dayanamaz.

"Sen evlenme hiç olmaz mı? Abla ben senden ayrılmak istemiyorum."

Çocuk gibi çıkan sesiyle gülümsedim ama hala ağlıyorum.

"Seni bırakmam ama onsuz da olmaz."

"Çok mu seviyorsun?"

Dedi kırgın kırgın, başımı salladım.

"O da seni seviyor mu? "

"Evet."

Dedim titrek bir şekilde. Ben yumşayacak sandım ama kaşlarını çattı.

"Ablamı kimseye vermiyorum ben!"

Şaşkın şaşkın ona bakıyordum ki kapı açıldı. Annelerin geldiğini görünce ayağa kalktım. Babamı ve Mert'i gerçekten anlamıyorum.

Sessiz sakin geçen bir yemeğin ardından daha ben yemeğimi bitirmemişken babam söze girdi.

"3 gün... 3 gün içinde gelip seni istediler istediler yoksa vermem."

Babamın sözleri ile lokmam boğazıma durunca öksürmemek için şu içtim. Anneme baktım imdat dileyen gözlerle özür diler gibi bakıp omuz silkti.

"Ama baba. Nasıl gelsinler?"

"Ben anlamam! Son sözüm, 3 gün içinde ya seni ister yada rüyasında görür."

Son sözüü söyleyip masadan kalkınca babam çökmüş bir halde kaldım. Bilerek yapıyor! 3 günde gelemeyeceklerini biliyor, bu yüzden öyle dedi!

"Anne... "

Dedim sadece.

"Çık Buğra'ya telefon et."

"Ama anne! "

Dedim sadece, başını salladı. Odama çıktım dolu gözlerle.

*

"Gel! "

Derken sesim kıpır kıpırdı. Annem odaya girince neşeli halimi görüp şaşırdı.

"Hayırdır?"

Derken yanıma gelmiş yatağa oturmuştu, kıkırdadım.

"Buğralar yarın akşama geliyor! "

Dedim çoşkuyla. Gözleri kocaman oldu.

"Ciddi misin?"

"Evet! Buğrayı aradım, babamın dediklerini dedim. Yarın akşama gelebileceklerini söyledi. Ailesinin zaten haberi vardı, sorun olmayacakmış o yüzden."

Ben kıpır kıpır anlatırken annemin gözleri doldu. Sarıldı.

"Ne çabuk büyüdün sen?"

Annem burnunu çekince benimde gözlerim doldu, iyice sokuldum ona. Ondan sonra iyice ağladık. Göz yaşlarımız durduğunda yatağa uzandık. Eskisi gibi saçlarımı okşayarak uyuttu beni. Galiba ben onun minik kızı olmaktan hiç bıkmayacağım.

*

Aynaya bakıp üzerimdeki mavi elbiseyi düzelttim son kez. Sonra neredeyse uçarak aşağı indim. Salona girdiğim de babam ve Mert'i giyinmiş yan yana çatık kaşlarla otururken gördüm. Kıkırdamak istedim hallerine ama can sağlığım için sustum, yanaklarını öptüm sulu sulu, ikisi de pas vermedi.

"Sizi çok seviyorum. "

Dedim şımarık bir şekilde, yine ses gelmedi. Onların bu haline gülümserken mutfağa gittim, annem beni fark edince etrafımda döndüm. Gözleri dolu dolu oldu. Sıkı sıkı sarıldım anneme. Üzülmesine dayanamam.

Zil çaldı nihayet ve ben yüreğim ağzımda kapıya koştum. Annem de yaıma gelince açtım kapıyı. İlk önce Nazenin teyze ve Ahmet amca girdiler içeriye, sonra kucağında Kağan olan Tuğba, arkasından Kıvanç ve Kumsal. Öyle sırıttı ki Tuğba girerken, güven verdi resmen. Onların arkasından Bahar ve kucağında Murat olan Tolga girdi içeriye. Ve arkalarından koca bir cırlama ile boynuma sarılan Yaren. Biz onunla sarılırken kucağında Lâl ile Hakan girdi. Ve En son Buğra girdi sonunda o kapıdan. Elinde çiçek ve çikolata, üzerinde parlemet mavisi takımı, dudağında kocaman gülümseme.... Kalbim tekledi resmen. Çiçek ve çikolatayı verirken yanağıma öpücük kondurdu hızlı bir şekilde ve içeri geçti. Anneme bakamadım utançtan, mutfağa kaçtım hızlıca.

Hoş geldiniz faslı bitipte konu asıl meseleye gelmeye yaklaşırken annem Tuğba'yı gönderdi kahve yapmam için mutfağa. Arkasından Yaren geldi. Heyecandan elim ayağıma dolaşırken kahve yapmaya başladım. Tabi Yaren ve Tuğba durur mu, başladılar dalga geçmeye. Hiç ses etmeden kahveye odaklandım. Yoksa düşüp bayılacağım!

--Buğra--

İçeriye giren Yaren ve Tuğba ile gülümsedim kocaman. Gözlerimi onlardan çektiğim de işe ateş saçan bir çift siyah göz ile karşılaştım. Mert bana kızgın bir şekilde bakarken huysuzca kıpırdadım yerimden. Şimdi bir fırsatını bulup mutfağa gitmeliyim ama nasıl?

Kağan'ın ağlaması ile dikkatler ona dönünce fırsat bu fırsat deyip kalktım oturduğum yerden. Mutfağa girdiğim de gördüğüm manzara ile nefesim kesildi. Bu kadın harika!

"Bir insanın kahve yaparken bile bu kadar güzel olması... Ah çok tatlısın ceylan gözlüm."

Derken dayandığım kapı pervazından ayrılıp uzun adımlarla Mevsim'in yanına geldim. Sesimle ilk önce ürksede sonra tedirginlikle gözlerini devirdi.

"Ne işin var burda?"

"Sevgilimi özledim."

Derken onu çoktan kollarımın arasında almıştım. Bana ters bir bakış atarken ilgisini tekrar kahveye yönlendirdi.

"Mert gelirse özlemek neymiş anlatır sana biliyorsun değil mi? Zaten burnundan soluyor."

Dedi yakınırken. Umursamayıp omuz silktim. Mert gelirse neler olabileceğini, nasıl sinirleneceğini elbette benden iyi kimse bilemez. Bir 'abi' olarak bende Tuğba ile Kıvanç'ı basmıştım ama öpücük almadan gitmem. O daha ne olduğunu anlamadan kahvenin altını kapayıp ceylan gözlümü kendime çevirdim.

"Ne yapıyorsun? Şimdi biri gelecek! Canına mı susadın sen? Kızlarda ortadan kayboldu zaten!"

Sinirli ve meraklı ceylan gözler kahkaha atma isteğimi körüklesede bu isteğimi dudaklarımı dişleyerek bastırdım. Mevsim kurtulmak için iyiden iyiye çırpınmaya başlayınca açıklamaya giriştim.

"Kızlar salonda çünkü onlara mutfağa gelmek istediğimi, o sırada burda olmamaları gerektiğini, şayet burda olduklarında olacakları özet geçen bir mesaj yolladım. Ve şimdi salonda gözetmenlik yapıyorlar. Herhangi bir tehlikede bizi uyaracaklar."

Derken Mevsim'in fizik kurallarını zorlayacak derecede şaşkınlıkla açtığı gözleri sırıtmama sebep oldu. Kendine geldiğinde bıkkınlıkla derin bir nefes soludu.

"Bazen polis olman hiç işime gelmiyor, milleti örgütlemişsin resmen!"

"Ah, evet. Tedbir iyidir."

Derken benim sırıtmam Mevsim'in gözlerini devirmesine yol açtı.

"Neyse git hadi. Ortadan çok kaybolma."

Deyip arkasını dönecekken onu durdurup başımı olumsuz manada salladım.

"Olmaz küçük hanım. Buraya gelirken bir amacım vardı, güzel bir öpücükle hasret gidermek. Ve ben amacıma ulaşmadan gitme taraftarı değilim."

"Saçmalama! Ailelerimiz burda! Babam gelse ne olur haberin var mı?"

Derken şaşkınlığına sinirde eklenmişti. Bu haline göz devirmeden edemedim.

"Boşa insanları örgütlemedim, güvendeyiz! Şimdi gelini öpebilir miyim?"

Sesim sonlara doğru neşeli çıkarken Mevsim yine kızarma seansındaydı. Evet, evet hala her öpüşmemizde, yada bunu istediğimi dile getirdiğimde utanıyor ve kızarıyor. Bu hoşuma gitmiyor değil hani.

"Git Buğra."

Dedi gözlerini kaçırırken. Sözlerine aldırmadım aksine iyice sırıtıp onu kendime çekerken yüzlerimiz arasında ki mesafeyi kapattım.

"Amacıma ulaşmadan olmaz."

Dedikten sonra o ne olduğunu anlamadan dudaklarımızı birleştirdim. Tam karşılık almıştım ki telefonun sesiyle homurdanarak geri çekildim. Arayan Yaren demek ki gelen birileri var. Ardınada mesaj yazdı.

"Git!"

Diye fısıldayan ceylan gözlümü bu sefer dinleyip mutfaktan çıktım ve lavaboya yol aldım. İçeri girince mesajı açtım.

"Gelen-giden yok rahat olun diyecektim :D"

Birde gülücük koymuş! Bu sefer öldün kızıl cadı! Kesinlikle kimse seni elimden alamayacak!

Elimi yüzümü soğuk suyla yıkayıp içeri geçtiğimde Yaren'e baktım pis pis sırıtıp göz kırptı. Gözlerimi devirdim sadece. Ben oturmuştum ki o kalkıp mutfağa gitti ve çok geçmeden mutfaktan elinde tepsi ile cennet gözlüm göründü. Ben hayranlık ile ona bakarken o tek tek kahveleri dağıttı. Son olarak bana verirken kahveyi gözlerini kaçırdı.

"Teşekkür ederim ceylan gözlüm."

Dedim onun duyacağı bir şekilde, dudaklarını dişledi. Ah ah öpmek istiyorum!

Mevsim tekrar içeri geçmişti ki kahveden bir yudum aldım ve... Almaz olaydım! Tuzlu kahve nedir ya!

Öksürmem ile birlikte tüm gözler ablayla bana döndü. Sadece iki gözden tırstım; müstakbel kayınpederim ve kaynım öyle bir bakıyorlar ki, sanki içmede görelim der gibi. Valla o bakışlardan sonra tek yudumda içtim kahveyi. Mevsimi vermezler falan riske hiç gerek yok.

Sonra Allah'ın emri, Peygamberin ismi anıldı babam istedi Mevsimi. Mevsimin babası vermeyecekti ama babam öyle bir konuştu ki... Vay be dedim. Babam da me cevher varmış. Doğal olarak kızı aldık!

Mevsim tekrar geldi içeri, sonra babam yüzüklerimizş taktı. Aile büyüklerinin elini öptükten sonra Mevsim'e sarılacaktım Mert çok pis baktı. Gözlerine baktım sadece "Benimsin" der gibi, gözlerime baktı sadece "Seninim" der gibi.

Her şey bitip de tekrar İstanbul yolculuğu başladığında içimde ki sevincin yanına birde özlem oturdu. Derin bir nefes alıp telefonumu çıkardım cebimden.

"Seni seviyorum ceylan gözlüm, çok seviyorum."

Yazıp yolladım sadece. İçimde o kadar duygu var ki şuan... Hiç biri kelime ile anlatılamaz.

"Bende seni çok sevgilim, çok seviyorum."

Gelen mesaj ile gülümsedim. Gerçekten mutluyum.

*3 gün sonra*

--Doruk--

"Ediz'in yanına gidebilir miyim? Sözüm vardı, ders çalışacaktık. "

Dedi Kumsal. Yüzüm düştü istemeden. Ben çok özlemiştim deniz gözlümü. Ediz ile ders çalışmak nerden çıktı şimdi?

"Peki."

Dedim ama sesim buz gibi çıktı. Deniz gözlüm iyice sokulup yanağıma öpücük kondurdu.

"Ya bozulma hemen. Anlamadığı soruları anlatıp hemen yanına geleceğim. En fazla 1 saat."

"Tamam deniz gözlüm, beklerim. Sorun yok."

Dedim gülümsemeye çalışırken. Ama hiçte öyle düşünmüyorum. Yalan yok.

"Gitme dersen ertebiliriz."

"Git Kumsal. Dersten mi kaçıyorsun yoksa?"

"Ben mi kaçacağım dersten? Sen kaçarsın ancak."

"Bak sen cimcimeye."

Deyince, dil çıkarıp koşmaya başladı. Arkasından izliyorum sadece. O daha 13 ünde. Elbette koşacak, eğlenecek. Arkadaşlarıyla derste çalışacak. Ama istemiyorum işte. Benden başkasına bakmasın, gülmesin, konuşmasın; benden başkasını sevmesin. Canım yanıyor onu başkasıyla görünce, kıskançlık tüm vucudumu esir alıyor. Bu yaptığım bencillik biliyorum ve buna hiç hakkım yok. Ama yine de kendimi onu sevmekden alamıyorum. Hislerini etkilemekten de çok korkuyorum. Mutsuz olmasını istemiyorum. Bu yüzden 18 yaşım dolduğunda, kısa süre sonra gideceğim buradan. Kumsal'ımdan uzak duracağım. Belki canım yanacak ama deniz gözlüm doğru yolu bulacak. O mutlu olacak. Tek istediğimde bu...

"Sadece ders çalışıyorlar."

Poyraz'a hiç bakmadım söylediklerinden sonra. Gözlerim hala Kumsal ve Ediz'in üzerinde. Ne kadar tatlı şuan. Ne kadar sevilesi...

"Ne düşünüyorsun?"

"Kalbime nasıl işlediğini..."

Sustum sonra. Poyrazda konuşmadı. Neden sonra derin bir nefes aldım.

"Çok sevilesi... "

Dediğimde Poyrazdan kıkırtı yükseldi. Dönüp bakmadım.

"Aşık Doruk! Lan çok tatlısın. Nasıl bu hale geldin anlamıyorum."

Omuz silktim sadece. Bende bilmiyorum ki nasıl ona aşık hale geldim.

"Nasıl oldu da kalbime girdi bilmiyorum, biliyor musun? Önce Tuğba ablaya hayrandım. Hani Kıvanç abiden dayak yediğim de endişelendi ya benim için, o an içime ılık ılık bir şey aktı. Neydi bilmiyorum. Sonra yavaş yavaş büyüdü. Tuğba ablaya hayranlığım bitti gitti. Şimdi ufacık bir çocuğa aşığım."

Alaylı bir şekilde güldüğüm de aslında içim kan ağlıyordu. Bu çok yanlış.

"O da sana aşık."

"Sadece hayran."

Derken ilk defa Poyraz'a dönmüştüm. Yapma der gibi bakıyor gözlerime.

"Ve gittiğimde, bende uzaklaştığında unutacak."

"Yanlış yapıyorsun."

"En doğru kararım bu olacak."

Dedim hiç tereddüt etmeden. Başını iki yana sallayıp derin bir nefes aldı.

"Gitmenin asıl sebebi küçük olması mı? Doğru söyle bana."

Beni benden iyi tanıyana yalan söylesem ne olacak ki? Ne kadar tesir edecek?

"Ben... Aslında... Ben Kıvanç abinin tepkisinden çok korkuyorum asıl Poyraz. Önce karım, şimdi kızım demez mi? Benim sevgimden şüpe etmez mi? Kumsal... Onu üzemekten de çok korkuyorum. Ailesi ile benim aramda kalacak. Benim yüzümden araları açılacak. O... Yara alacak. Bu yüzden hayatında olmak istemiyorum. Ama gidersem ve başkasını severse... O zaman ne yaparım hiç... Hiç bilmiyorum. Deniz gözlerinin bir başkasına aşkla bakmasını kaldırabilir miyim, bilmiyorum. Ama gideceğim ve bir başkasına, ailesinin onaylayacağı birine aşık olup mutlu olacak."

Başkasının olması düşüncesi bile ağzımı zehir gibi yaparken gerçeği olduğunda kaldırabilir miyim.... Emin değilim. O hep böyle ufacık, bana hayran kalsa olmuyor mu?

"Bunu istemiyorsun."

"Ama mecburum."

Gözlerine bakmıyorum Poyraz'ın çünkü biliyorum ki o gözler beni yakacak.

"Hayır değilsin! Sadece eskiden kalma şeylerle korkaklık ediyorsun!"

"Poyraz-"

"Sus! Bahaneler dinlemek istemiyorum. Savaşmadan çekip gidiyorsun! Madem öyle, madem savaşamayacak kadar korkaksın, git Doruk! Daha da hayatımıza girme!"

Yanımdan kalkıp giden Poyraz ile gözlerimi yumdum sıkı sıkı. Biliyorum bir saat sonra eskisi gibi olacağız ama... Kumsal'dan ayrılmak zor olacak. Çok zor.

--3 buçuk ay sonra--

"Nereye gidiyorsun Doruk. Onu bari söyle. Oraya gelirim seni görmek için."

Karşımda neredeyse bir saattir çırpınan kız ile gözlerimi kapattım sıkı. O gün geldi işte; 18 yaşımı doldurdum ve üniversite olmayacağım için yurttan ayrılmam gerekiyor. Ve biliyorum ki söylesem gideceğim yeri yanıma gelecek ama olmaz Kumsal'ım söyleyemem. İçinde ki bu hayranlığın bitmesi için beni görmemen lazım. Senden uzak durmalıyım. Her ne kadar bunu beceremeyecek olsam da...

"Bilmiyorum ki, bakacağım işte bir yer."

"Tamam kalacağın yeri bulunca haber ver bana. Nasılsa yerimi biliyorsun."

Biliyorum ki bu son çırpınışları. Ve yine biliyorum ki biraz sonra söylediklerim ile benden nefret edecek.

"Olmaz Kumsal! Ya ben seni görmek isyemiyorum! İlla açık açık söyleyim mi?"

Ah ağladı işte. Hayır Doruk sarılmak yok. Onun geleceği için gerekli bu.

"B...Ben böyle düşünmemiştim h...hiç. Özür dilerim."

Koşarak ayrıldı yanımdan deniz gözlüm. Poyraz bana kötü bakışlar atarken arkasından koştu. Peşinden giden ben olmalıydım, o değil! Ama biliyorum, eğer gidersem yanına bırakmam onu. Ondan ayrı kalmak için son gücünü kullanıyorum...

*

Continue Reading

You'll Also Like

864K 47.9K 38
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

991K 69.2K 6
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
566K 34.7K 29
Görücü mü? Asla, diyordu Ateş... Ta ki adının anlamını kalbinde hisseden o kızı görene kadar... Durakta her sabah fotoğraflarını bir sapık gibi çekti...
335K 14.6K 52
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...