Bölüm.2

448 33 14
                                    

Ne zaman Mezarlığın kapısından içeriye girip ailemin olduğu yöne yürüsem, Görünmez bir el boğazımı sıkıyor nefes alamıyordum.
Şimdi yine o anlardan birini yaşıyordum. Dizlerimin bağı çözülüp düşecek gibi olsam da yürümeye devam ettim.
Serkan yaralarımı sarmaya çalışırken kötü olduğumu belli edemezdim.
Onu üzmeye, incitmeye hakkım yoktu. Çantamda sürekli bulundurduğum su şişesini çıkartıp birkaç yudum su içtim. Kendimi gülümsemeye zorlayarak eşimin ve kızımın yanına ulaştım.
Serkan babamın kabri başında durmuş yasin suresini okuyor, Melek ise anne annesinin mezar taşını seviyordu.
Onları rahatsız etmeden Lavinia Elisa Karasu yazan kabrin başında durup öylece boş boş bakmaya başladım.
Her zaman olduğu gibi gözyaşlarım yine kabrin üzerine damlıyordu. Ne zaman güçlü olmak isteyip ayağa kalkmak istesem daha sert düşüyordum. İyi bir eş. İyi bir kardeş. İyi bir evlat. İyi bir anne olmak için savaşmaya devam edecektim.
Kendi yaşadığım eksik hayatı kızıma yaşatmayacaktım. Aklımı meşgul eden soruların ardı arkası kesilmiyordu. Kız kardeşimden hiçbir iz bulunmamasına rağmen dedem neden 3 mezar kazdırmıştı? Neden Elisa'nın mezar taşına Lavinia yazdırmıştı?
Tüm bu soruların cevabını bulacaktım. Aklımı kurcalayan tüm cevapsız soruları bir köşeye bırakıp kabrin üzerini temizlemeye başladım.
Melek ve Serkan da tıpkı benim yaptığım gibi annem ve babamın kabrini temizleyip getirdiğimiz çiçekleri güzelce bıraktılar.
Anne. Baksana cennet bahçemiz ne güzel oldu.
Çiçekler anneannemin, dedemin, teyzemin bahçelerini çok güzel süsledi. Ama sen hiç gitme olur mu? Ben senin bahçeni böyle süslemek istemiyorum. Sen cennete hiç gitme. Biliyorum cennet çok güzel bir yer. Sen bana öyle söylemiştin. Ama ben daha çok küçüğüm. Sensiz yapamam ki.
Acıktığımda yemek yiyemem. Susadığım da su içemem. Hani küçüğüm ya elim yetişmez. Hem korkunca gelip sana sarılamam ki. Anne sen gidersen ben büyüyemem.
Ah be Meleğim, ah be yavrum. Ne çok dertlenmiş küçük kalbin.
Boğazım düğümlenmiş söyleyecek hiçbir söz bulamıyordum. Gitmeyeceğim anneciğim. Sen korkma tamam mı deyip kızımı rahatlatmaya çalıştım. Gerçekten gitmeyeceksin değil mi anne? Deyip emin olmak istiyordu. Söz veriyorum meleğim gitmeyeceğim dediğimde küçük kollarını boynuma sarıp yüzümü gözlerimi ellerimi öpmeye başladı.
Seni çok seviyorum anne. Burası anneannemlerin, sen de benim cennet bahçemsin.
Kızım 4 yaşındaydı ama öyle bir konuşuyordu ki söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum cevap olarak.
Sen de benim güzel meleğim sin deyip alnından öptüm. Serkan. Beni hayata bağlayan adam. Dolu dolu gözlerini saklamaya çalışarak bakıyorum da beni unuttunuz deyip ikimizide kollarının arasına aldı.
İşte benim evimde, Yuvamda, cennetim de burasıydı.
Seni unutmak mı? Dedim sesimi sımsıcak tutmaya çalışarak. İnsan nefes almayı hiç unutur mu? Sen benim Nefesimsin. Benim ellerim hayata tutunmaya yetmezken. Sen benim hayata tutunmaya sebebimsin. Ben konuştukça Serkan'ın gözlerinin içi gülüyordu.
Meğer ne çok ihmal etmişim onları. Ne çok yaşatmışım kaybetme korkusunu. Artık bunu yapmayacaktım. Bir şeyleri çözmeye çalışırken bir çok şeyi berbat etmeyecektim.
Hayatım sen kızımızla birlikte arabaya geç ben hemen geliyorum olur mu? Dediğimde Serkan kalbimden geçenleri anlamış gibi olur deyip kızımızı alarak yürümeye başladı. Ben hiçbir şey söylemeden beni anlamasını seviyordum. Ben konuşmadan acı mı paylaşmasını seviyordum. Sorgusuz sualsiz yanımda olmasını seviyordum. Seviyordum işte. Her gün yeni bir sebep bularak daha çok seviyordum.
Annem ile babamın aşkına çok imrenirdim her zaman. Annem gibi bir kadın olabilir miydim bilmiyordum ama, Allah babam gibi sevdası uğruna canını verecek bir adam çıkartmıştı karşıma.

LAVİNİAWhere stories live. Discover now