Bölüm.9

178 28 8
                                    

Saatlerce genç adamın ateşini düşürmek için başında bekleyen kız yorgunluktan bitap düşüp olduğu yerde uyuya kalmıştı.
Oturduğu yerde uyuya kalıp, başı yatağın kenarına düştüğünde.
Ne yakalanma korkusu kalmıştı o an aklında ne de başka bir şey.
Onun tek derdi ve çabası savunmasız bir canı hayatta tutabilmekti sadece.
Belkide annesi, babası, sevdiği, kardeşleri ve yakınları ondan bir haber almak ümidiyle yanıp tutuşuyorlardı.
Bir haber alma beklentisi içinde çalan her telefonu odur ümidiyle açıp büyük bir hayal kırıklığıyla karşı karşıya kaldıklarında çaresizlik bir kor olup yüreklerine düşüyordu belkide kim bilir.
Annesini, babasını, ablasını çok beklemişti genç kız. Tüm Çocukluğu onları beklemekle geçmişti.
Ölümü kabullendiğinde anlamıştı annesinin ve babasının gelemeyeceğini. Ama ablasını beklemekten hiç vazgeçmemişti.
Sevdikleriyle sınanmanın ne demek olduğunu öğrendiğinde daha küçücük bir çocuktu.
İçinde bir avuç toprak olan kavanozla bir gün yanına gelmişti safiye annesi. Bak yavrum demişti. bak sana ne getirdim.
Küçük kız bir safiye annesine bakmıştı, bir de elindeki toprak dolu kavanoza. Ama anlayamamıştı bir türlü bu toprağın ne için olduğunu.
Kavanozun kapağını açıp toprağı koklamaya başlamıştı. Çok, çok güzel kokuyor safiye anne. Annemin kokusuna benziyor.
Annem bazen rüyama geliyor. Öpüyor beni kokluyor. Saçlarımı okşuyor. Oda böyle kokuyor. Sen annemin kokusunu nereden biliyorsun safiye anne?
Safiye hanım kıza verecek bir cevap bulamadığı için sorduğu soruları geçiştirip konuyu kapatmıştı. Aradan zaman geçmiş ve o küçük kız büyümüştü.
Büyüdükçe anlamıştı annesinin kabrinden getirilen toprak olduğunu. Ondan sonra çok sevmişti yağmurdan sonra gelen toprak kokusunu.
Vakit gece yarısını çoktan geçmiş dışarda inanılmaz derecede yağmur yağıyordu. Gök gürültüsünün sesine uyandı Lavinia.
Her yeri tutulmuştu ve boynu çok ağrıyordu. Oflayıp kalktı oturduğu yerden. Önce adamın ateşini kontrol etti sonra nefes alışverişini.
Neyseki ateşi düşmüş, düzenli bir şekilde nefes alıp veriyordu.
Üzerinden sıyrılıp yere düşmek üzere olan çarşafı güzelce üzerine örtüp oradan uzaklaştı.
Pencereden bir süre dışarıyı izledi. yağmur çok güzel yağıyordu. pencereyi açıp annesinin kokusunu hissetmek istese de bunu yapacak cesareti yoktu. Boş verip hafif araladığı perdeyi kapattı.
Erzak dolabını açıp bulduğu tarhana çorbası ve diğer malzemelerle çorbayı hazırlamaya başladı. Çorbayı karıştırırken aklına ekmek olmadığı gelince yanına bir de makarna yapmaya karar verdi.
Çorbanın güzel kokusu midesinin kazınmasına neden olmuştu. Piştiğini anlayınca Ocaktan alıp ufak tezgahın üzerine bıraktı. Makarna için hazırladığı suyu da ocağın üzerine bırakıp içine tuz attı.
Suyun kaynamasını beklerken sofrayı da hazırlamayı ihmal etmedi.
2 gündür boğazından sıcak yemek geçmemişti. makarnada hazır olunca tabaklara doldurup kalan yemeklerin soğumaması için üzerini örttü.
Tam sofraya oturacakken gelen inleme sesi ile irkildi. Oh çok şükür uyandı dedi Cıvıl cıvıl sesiyle. Uzun zamandır bu kadar mutlu olduğunu hatırlamıyordu genç kız.
Yatağın yanında bağdaş kurarak oturdu. Adam bir şeyler sayıklıyor ama ne dediği anlaşılmıyordu. Ateşinin normal olduğunu görünce uyanmasını beklerken yemeğini yemeye karar verdi.
Besmele çekip yemeğini yemeye başladı. Daha ilk kaşıkta sıcak çorba midesine iyi gelmişti. Kullandığı her şeyin ücretini ödemeyi aklının bir kenarına not etti.
Allah yardım etmişti de bu kulübeyi bulmuştu. Burası olmasaydı kurda kuş'a yem olabilirdi. Karnı doyunca çıkan bulaşıkları sudan geçirip tezgahın üzerine bıraktı.
Pis olan yerde melekler olmaz demişti safiye annesi. Bu söz kulaklarına küpe olmuştu.  Yapacak başka bir şey olmadığı için kanepeye geçip oturdu.
Uykusu da kaçmıştı zaten. Kendine gelen adamın sesi küçük odanın içinde yankılanırken ne yapacağını bilemeyip eli ayağına dolaştı kızın.
Ben neredeyim sorusuna ne cevap verecekti bilmiyordu.

LAVİNİAWhere stories live. Discover now