32. Bölüm

196 21 8
                                    


Lexa'dan

Gözlerim bana ihanet edercesine kapanıyordu. Onun gözlerinden akan gözyaşları yanağına doğru yol çizerken elimi kaldırıp gözyaşını silemeyecek kadar güçsüz düşmeme ve onun bu güçsüzlüğümü görmesine lanet ettim. Ona gitmesini söyledim, Titus'ın onu kollarından çekmesine bakarken o asla gitmeyeceğini söylüyordu. Gözlerinden bir damla daha düşerken ağzından çıkan kelimelerle hayrete düştüm.

"Seni seviyorum, Lexa," kalbimin şu anki hâlsizliğime göre oldukça hızlı attığını hissettiğimde kısa süreliğine gözlerimi kapadım. Açtığımda aklımdan geçenin tam tersi kelimelerin ağzımdan çıkması beni sinirlendiriyordu.

"Neden bunu ben yaşarken söylemedin?" Tanrım bunu sanki bana biri söyletiyor gibiydi. Aklımdan birinin sesini duydum. 'Korkma Lexa, ona bıraktığın nota ulaşacak,' daha başıma neyin geleceğini bile bilmezken içimdeki kumandanın sözleri beni biraz olsun rahatlattı.

"Ölmene izin vermeyeceğim," Clarke'ın sözlerine yeniden odaklandığımda gözlerim git gide ağırlaşıyordu. Ağrı ya da acı hissettiğim için değil, vücudum oldukça uyuşuk hissediyordu. Kısa bir süreliğine gözlerimi kapamadan önce karnıma göz attığımda kan akmadığını görmek beni şaşırttı.

Gözlerim kapandı ama bilimcim hâlâ açıktı. Ağlama sesleri geçen her saniye azaldı. Birkaç dakika sonra etrafı ölüm sessizliği aldı. Gözlerim kapalıydı ama algılarım tamamiyle açıktı.

Avuç içimden akan sıvının soğukluğunu hissettiğimde tahminim üzerine, elime kesik atılmıştı. Ama hiçbir şey hissetmiyordum. Vücudum tamamiyle uyuşturulmuş gibiydi. Alnıma uzun bir çizgi çeken bir parmak hissettim.

Sonrası çok hızlı gelişti birisi beni kucağına aldı belimin etrafında hissettiğim kollarla bir şeyin üzerine bindiğimizi anladım. Kişneme seslerinden bunun at olduğunu anladım. Gözlerimi hiçbir şekilde açamıyordum. Saatler sonra at ilerlemeyi bıraktı ve yeniden birisi beni kucağına aldı.

Bazı konuşmalar duysamda her şey uğultulu geliyordu. Saniyeler arttıkça bu uğultu arttı ve gürültüye dönüştü. Beni kucağında tutan kişi beni birden bire boşluğa attı ve sırtım boşluğa düştü. Şu an nerede olduğumu gerçekten çok merak ediyordum. Birkaç dakika boyunca boşlukta durmaya devam ettim çok ilginçti hiçbir yere tutanamıyordum kulağıma sadece suyun altındaki seslere benzer uğultular geliyordu. Ama suyun altında olmam imkansızdı çünkü ıslanmıyordum, tüy kadar hafif bir yerdeydim, bildiğim tek şey buydu.

Tüy kadar hafif yerden sırtım kum olduğunu düşündüğüm tabana çarparken uyuşukluğum yavaş yavaş geçiyordu. Nerede olduğuma o kadar çok takmıştım ki beynimde görüntüsünü sürdüren sarışını neredeyse unutmuştum. Gözyaşları şuursuzca yanaklarına yol çiziyor ve hıçkırıklarına karışıyordu.

Kalbimin içinde kendini belli eden sızı arttı. İçime bilinçsizce çektiğim tatsız(?) oksijen ciğerlerime geldiğinde ağırlık yapıyordu. Ona neden 'seni seviyorum' diyememiştim. Her bir hücrem onun sadece varlığını hissettiğinde bile bunu bağırırken neden ağzımdan saçma sapan kelimeler çıkmıştı.

~~

Ani bir şekilde yattığım hayvan postlarının üzerinden kalktım. Etrafı incelerken elimi kurşunun atıldığı yere yani karnımın biraz daha üstüne attım. Hiçbir şey yoktu. İyileşmişti. Etrafı incelemeye devam ederken gece olduğunu ve odamda olduğumu gördüm. Gerçekten ilginçti, her şey bir kabustu ve uyanmış gibiydim.

Siyah elbisemin etrafına omuzlarımı örtmek için hayvan postlarını geçirerek yataktan ayağa kalktım. Cama doğru adımlayıp dışarı göz atarken aklımda tek bir şey vardı: Clarke.

Why didn't say it?Where stories live. Discover now