5. Bölüm

292 26 2
                                    


Clarke

"Dağa çıkana kadar dayanamayacağıma yemin edebilirim." Dedim çok susamıştım ve Polis'ten gelmeden önce su almayı nasıl unutabilirdim, aptallığıma verdim. Lexa'nın kafamı karıştırması kısmına odaklanmak istemedim.

Ayrıca biraz dinlenmek istemiştim, kuleden aşağı inmek ve atta yolculuk yapmak beni fazlasıyla yormuştu. Buna dün geceki uykusuzluğumda eklendi. Gece boyunca rüyamda Finn'i gördüm ve sürekli yeniden uykuya daldım.

Dün geceki rüyalarımdan birinde, gerçekten olmuş bir şey gibi hissettiğim dokunuşlarda vardı.

Finn, Lexa'nın ordusunun gazabına uğramadan önce vedalaşırken son kez yüzüme bakıp sağ elimin avuç içini öpmüştü ve,
"Elveda Prenses," diyordu. O sırada da bıçağı tekrardan diğer rüyalarımdaki gibi geçirdim.

Senaryo aynıydı ama alan ve konusu bazen değişiklik gösterebiliyordu genel olarak bıçağı saplama kısmım hep aynıydı. Ama bu sefer sanki avcumdaki öpücük çok gerçekçiydi.

Nihayet gölete doğru geldiğimde diz çöktüm ve iki avuç içimi birleştirip gölün o berrak suyuyla doldurdum. Ne kadar susadığımı yeni fark etmişim gibi birkaç kez bunu tekrarladım. Suya doyduğum sırada suyun tadının değiştini fark ettim. Tadı daha kireçli gelmeye başlamıştı. Öksürük tutunca,

Avuçlarımı tekrardan suyla dolduracağım sırada ağaçların sık olduğu yerden bazı sesler geliyordu. Garipti. Merak edip oraya doğru ilerlemeye başladım. Bir sorun olmadığından emin olmalıydım.

Gittikçe yaklaştım ama ne ses geliyordu ne de başka bir şey ağaçlık alana girdim.

"Merhaba," karşılaşacağım şeyin insan olmasını umarak konuştum.

"Hey," diye yineledim ama ses gelmiyordu. Biraz daha ilerledim. Boşluk bir alan görmeye başladım ağaçlar tek orada azalıyordu ve gittikçe sıklaşıyorlardı ayrıca sık oldukları yerde bu sefer tırmandığımız dağın devamı vardı. Buradan daha kolay çıkılır gibi gözüküyordu. Lexa'nın yanına gidip ona söylemeliydim.

Boş alandan gelmeye çalışırken arkamdan biri seslendi,

Arkama baktım ve yan durmuş bir insan bedeni vardı. Yüz ifadesi korkutucuydu ve korkudan dolayı konuşmakta güçlük çekiyor gibiydi. Bakışlarımla ne olduğunu anlatmasını istercesine baktım.

"Kaç!" Diye bağırdı. Neden kaçmalıydım ki? Tam bedenini gösterdiğinde sağ tarafı neredeyse yoktu kolu, karın kısımları ve kulağı yoktu. Bunu kim yapardı.

Bana tekrardan tahminimce "kaç!" Demek için ağzını açtı fakat kan kaybından yere düştü ve diğer cesetlerin üstüne yuvarlandı. Vücudunun o hâlde o kadar yaşaması bile bir mucize gelmişti bana.

Bazı dev ayak sesleri duymaya başladım adımlarımı geri geri atıyordum artık gerçekten korkmaya başlamıştım. Dehşetle geri giderken yere kapaklandım ve donup kaldım. Şükür ki düştüğüm yer büyük bir çalılıktı o her kimse beni bulması için av köpekleri gibi etrafı koklaması gerekiyordu. Ve az önce düşündüğüm şey bana çok saçma geldi, o her kimse beni bulamazdı.

Ama adımı seslenen biri vardı. İçimden lanet ettim 'şimdi sırası değil!' Diye karşı taraf yaklaştıkça sesi netleşti ve göletin ordan bana doğru yaklaşan Lexa'yı gördüm! Lanet olsun! Onun burda ne işi vardı, sanırım uzun süredir burda kalmış ve ses vermeyişim onu endişelendirmişti.

Bana doğru iyice yaklaşmasını bekledim çalılıklara yaklaşana kadar hep ismimi sayıkladı boğazı ona isyan eder gibiydi.

Nihayet arkasını döndü ve çalılığın içine girecek kadar yaklaştı bende bir hışımla ağzını elimle kapattım ve çırpınıp aynı zamanda ilkel insanlar gibi benden kurtulması için elimi ısırmasını engellemeye çalıştım.

Why didn't say it?Where stories live. Discover now