22. Bölüm

208 23 5
                                    

Günümüz... (2 hafta sonra)

Lexa'dan...

Gözlerime vuran güneş ışığı sabahın erken saatlerinin çoktan geçtiğini hatta neredeyse öğlen olduğunu vurgularcasına delip geçiyordu. Üzerimdeki sıcak hayvan postlarını üzerimden çekeceğim sırada yanımda bir boşluk olduğunu hissettim.

Gözlerimi yanımdaki boşluk sayesinde açtığımda yüzüm asıldı. Belki duşta olabilir diye düşündüm bu düşünce kalbimin hızla çarpmasını sağladı. Yataktan tamamiyle kalktığımda odamdaki banyoya doğru ilerledim. Su sesinin gelmediğini duyduğumda yüzümde belirgin bir asılma olduğunu fark ettim. Bana ne olduğunu bilmiyordum ama bu hissi daha önce bir kez hissettiğimi ve kaybettiğimi biliyordum.

Aklıma gelen kişiyle gözlerimi sertçe yumdum. Costia...ilk aşkımdı, Azgeda onun benim olduğunu biliyodu ve benim hakkımda bir şeyler bildiğini düşünüyorlardı. Bu yüzden onu kaçırdılar ve kafasını kestiler. O günün akşamında Costia'yla yatağımda uyurken sabahında kafasının kesilerek yatağıma gönderilmesini kaldıramamıştım. Gözümden bir yaş düşerken kendime gelmek için derin nefesler alıyordum. Clarke...özeldi. O gerçekten özel biriydi ve ona böyle bir şeyin olmasına asla izin vermezdim. Gerekirse her şeyi yapardım, her şeyin içine ne kadar çok şeyi dahil ettiğimde sanki Clarke'ın değerini düşürüyormuş gibi hissetmeme sebep oldu.

O çok değerliydi, ona değer vermek güzeldi. Bu yüzden ben...o oydu işte, Wanheda, ölümün kumandanı, ona hiçbir şey olmazdı. Ama onu koruyamamaktan delicesine korkmamı sağlayan şeyde neydi.

Düşüncelerimden tam anlamıyla sıyrılamazken bir yandan düşünüp diğer bir yandan da üzerimdeki elbisemi çıkararak dolabımdan siyah kotumu çıkarıp giydim. Üzerime ise sol omuzlu bir zırh ve sol taraftan aşağı sarkan kırmızı kumaşı serbest bıraktım. Botlarımı da giydikten sonra kılıçlarımı her zamanki yerlerine sabitledim.

Kapım çalındığında girmesi için işaret verdiğim kişi Titus'tı. Elinde bir mektupla hızla yanıma geliyordu. Yüz ifadesi korkunç görünüyordu.

"Heda, Azgeda Kraliçesinden size bir mektup var." Nefes alışverişi hızlanırken duyduğum isimle benimkininde aynısı olduğuna yemin edebilirdim.

Mektubu Titus'ın elinden hızla alarak okumaya başladım. Ama mektup, Kraliçe tarafından değildi, bilinmeyen biri kişi tarafından yazılıp Kraliçe adına ulaşacağı yere sorunsuz gitmesi için kasten yapılmış gibiydi. Bu çelişkiye kaşlarımı çattım.

Mektup Clarke hakkındaydı ve Azgeda'nın ismiyle yan yana gelmesi sinirimi ortaya çıkarmama yeterde artar bileydi. Yoksa...diye geçirdim aklımdan ama devam etmek istemedim. Kalbimin...sıkıştığını hissettim. Gözlerim buğulanırken Titus'a arkamı döndüm. Bu zayıflığımın hiç kimse tarafından görülmesini istemiyordum.

Sonu...Costia gibi olabilir miydi? Hayır kesinlikle buna izin vermeyecektim. Bu imkansızdı. İmkanı yoktu! Değil mi! Ölüm kumandanı, ölümün ta kendisiydi, ölüme hiçbir şey olmazdı. Olmayacaktı da. Beynimde bunu kendime sürekli hatırlatmak için söyledim ve kendimi rahatlatmaya çalıştım. Ama elimin titremesine engel olamadım. Clarke'ı kaybetmek istemiyordum. Onu...Clarke'ı kaybetmek istemiyorum.

"Ne dediniz Heda?" Titus'ın sesini duymamla arkamı döndüm ve yanlışlıkla sesli söylediğim şeyin aksine söyleyeceğim şey için ağzımı açtım.
"Atlıları hazırlayın, Azgeda'yla görülecek hesabımız var!" Diyerek kükredim. Sesimin elli dört kat aşağıdaki değiş tokuş yaparak geçimlerini devamlı olarak sağlayan halkımın hepsinin duyduğunu biliyordum. Çok sinirlenmiştim. Nia sınırları zorlamıştı. Oldukça fazla. Birinin ona haddini bildirmesi gerekiyordu.

Why didn't say it?Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang