27. Bölüm

186 20 15
                                    


"Bu sefer dürüst olacağım, her şeyi bilmeye hakkın var," ona güvenmiyordum ve güvenmememin sebebide açıkça belliydi. Onun yüzünden hayatımın aşkını kaybetmiştim ve o bana dürüst olacağından bahs ediyordu. O hayatta değilken Kraliçe Nia'yla ilgili yaptıkları planları ya da başka anlatmak istediği şeyleri bilsem ne fayda sağlardı ki?

Kaşlarımı çatarak sesimi sakin tutmaya devam etmeye çalıştım. İçten içe savaş verdiğim her hâlimden belli olsada buna kimse değinmedi.
"Ne fayda?" Dedim, "Hayatta değil...söyleyeceklerinin ne önemi olabilir?"

"Clarke...sadece bana güvenmeni istiyorum," sesi ciddi bakışlarından bağımsız olarak üzgün çıkarken ihanetinin zihninde canlandığını anlıyordum. Ama sanki başka şeylerde vardı...ona güvenmesem bile kısa bir süre güvenmek istedim anlatacağı şeyleri merak ettim. Ne kaybederdim ki? Kaybedecek hiçbir şeyim kalmamıştı.

"Sana güvenmiyorum," dedim ve içime hâlâ büyük bir nimetmiş gibi çektiğim oksijenle aklı dengemi kaybetmemeye çalıştım. Ona güvenmeyeceğimi biliyordu, sadece dinlememi istiyor olabilirdi.

"Anlatacaklarımdan önce annemin hepimizin sonunu hazırladığını bilmenizi isterim," gözleri kısa bir süreliğine benden uzaklaşarak Arkadia'ya kısaca göz attı. Onun bu sözlerine kaşlarımı çattım, Kraliçe Nia'nın daha ne kadar alçalacağını açıkçası merak etmiştim.

"Neyden bahs ediyorsun?" Her iki yanımda bana destek olurcasına duran arkadaşlarıma baktığımda onlarında akıllarından bu sorunun geçtiğini gözlerinden anlayabiliyordum. Roan'ın dudaklarında çok kısa bir süre merakımı ses tonuma yansıttığımdan dolayı tebessüm oluşurken onun bu hâline göz devirdim.

"Annemin bilmediği şeyler var ve ben bunların farkındayım, büyük bir aptallık yapıyor," sözüne devam etmesini engelledim.

"Ve sende onun yolundan gitmediğini göstermek için buralara kadar geldin. Çünkü annen sana bir kez daha inanmamı istedi," sesimdeki sakinlik ölü bir sinire dönüşürken öfke patlaması yaşamamak için dudaklarımı ısırdım.

"Annem umurumda bile değil, o sadece kendi sonunu hazırlıyor," kararlı sesi, içimden ona güvenmememi söyleyen sesimle örtüşürken yutkundum. Ona güvenmesem bile kaybedecek bir şeyimin olmayışı apaçık ortadaydı.

"Bana güvenmeyeceğini biliyorum ama bana güvenmeden anlatacaklarımı yapamazsın," kaşlarımı dediği şeyi anlamadığım için çatarken belindeki bölmeden bir şey çıkarmaya çalışıyordu. Octavia ve Raven kaşlarını çatarak bana doğru yaklaşırken onları durdurdum. Roan, belindeki bölmeden bir mektup çıkarmıştı. Bana doğru uzattığında tereddütle elime aldım. Mektubun üzerinde 'Kraliçe Nia'dan Lexa Kom Trikru'ya,' yazıyordu.

"O mektubu annem yazmış gibi göstererek Lexa'ya bilgi uçurmaya çalıştım, Pauna'yı onun öldürdüğünü biliyordum," hâlâ daha Pauna'nın adının geçmesine şaşırırken sadece mektuba odaklanmaya karar verdim. Mektubun içindeki solgun kağıt ve dağınık el yazısı...okumaya başlamadan önce iç çektim.

"Wanheda, Kraliçe'nin elinde. Azgeda Koalisyona katılmadan önce savaş stratejisi için gizli geçitleri avucunun içi gibi iyi bildiğini biliyorum. Pauna'yı senin öldürdüğünü de biliyorum. Wanheda'yı kurtarman için son bir şans, tabii eğer istersen. Ona karşılık sen."

Mektubu soluksuz bir şekilde okurken nefesimin kesildiğini hissettim. Aklımda bir sürü soru varken sadece bir cümle yankılanıyordu. "Ona karşılık sen," gözlerim dolmuştu, içime derin nefes almak istiyordum ama aldığım her nefes ciğerlerime varamadan boğulduğumu hissediyordum. Bu...nasıl bir fedakarlıktı böyle, benim için...gözlerimi yumdum. Ve bu bir hataydı, çünkü gözlerimden yaşların süzülmesini ve derin hıçkırıklara dönüşmesini engelleyemedim.

Why didn't say it?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin