Bölüm 4.1 - Okuyucu: Meow ~

1.4K 202 118
                                    

*Du Ze doujinshiyi okuyor.*

Güvenli evinde otururken, bu ezik sürekli dünyayı kurtarma hayalleri kurardı = şans = hayaller = onun için bekleyen bir grup Bai Fu Mei ( Zengin, beyaz ve güzel) kızlar = Onunla arkadaş olmaya çalışan bir grup Gao Fu Shuai (Uzun, zengin ve yakışıklı) adamlar. (Hey, tuhaf şeyler her zaman olur.)

Ama şimdiki Du Ze için, başka bir dünyaya geçmeyi deneyimlemek bir trajediydi. Gökte asılı duran iki ayı görünce Du Ze, bu yerin artık kendi dünyası olmadığından yüzde yüz emindi. Eğer modern bir paralel dünyaya geçse sorun olmazdı. Bir bilgisayar bilimi öğrencisi olarak, hayatta kalabilirdi. Gelecekteki, bilim kurgu dünyası olsaydı, bu da iyi olurdu. Ama eğer eski zamanlara dönerse, yaşamak için sadece eski zaman teknolojisine dayanabilirdi. Du Ze'nin bilgisiyar programlama bilgisinin, eski zamanlarda bilgisayar bulunmadığından işe yaramaz olduğundan bahsetmeyelim bile. Eğer bilgisayar yapmak isterse, yalnızca tek kişiyle bu imkansızdı.

Ek olarak, ağır miyopu olduğu için eğer gözlüklerini kaybederse, bu ölüm demekti. Öte yandan Du Ze, modaya uygun koyu mavi kulaklığına dokundu. Bu onun işitme cihazıydı.

Biri ona cevap verebilir mi, eğer elektrik yoksa, sağır, göremeyen, ve güçsüz bir adam, eski zamanların dünyasında nasıl hayatta kalabilir ...?

- Bak, gizli bir silah!

- Göremiyorum.

- Dinle, ayak sesleri geliyor!

- Duyamıyorum QAQ!

Yani eğer birisi "Kim eski dünyaya ışınlanmak istemiyor?" diye bir anket başlatsaydı, Du Ze bir numara olurdu, kimse onunla yarışamazdı.

Aynı zamanda birisi "Eski zamanlarda en hızlı kim ölürdü?" diye bir soru sorsa yine Du Ze bir numara olurdu ve kimse de onunla yarışamazdı.

Gelecek hakkında düşünürken, Du Ze sakince gözlüklerini yukarı itti ama içten içe oldukça paniklemişti ... Doujinshiyi tekrar okumaya başladı.

Bu basitçe işe yaramayacak! Bu dünyayla bu okuyucunun ne bağlantısı var? Yani acele et ve onu geri gönder, ah!

Fakat, Du Ze defalarca sayfaları çevirse de, hala odasında değildi. Du Ze'nin titreyen elleri kitabı kapattı. Etrafa bakarken, ihanete uğramış gibi hissetti.

Du Ze ağlamak istiyordu.

Fiziksel ve zihinsel olarak yorulmuş bir şekilde, Du Ze başka bir dünyaya geçtiği ve geri dönemediği gerçeğini kabul etti. Du Ze etrafına baktı, çevresindeki şeyleri analiz ediyordu.

Gözlerinin önündeki devasa bir düzlüktü. Ayağının altındaki toprak değil, buza benzeyen transparan bir kristaldi. Du Ze başını eğdi. Ayağının altındaki mavi gökyüzüne ve beyaz bulutlara baktı... evet, mavi gökyüzü ve beyaz bulutlar.

Üzerinde buz katmanı bulunan gökyüzünde yürüyormuş gibi görünüyordu. Uzaktan, güneşli gökyüzü gitgide turuncu rengine büründü. Gece ve gündüz ufuk çizgisinde birleşti.

Üstündeki gökyüzü binlerce parlayan yıldızla beraber karanlıktı. Biri altın sarısı diğeri mor iki ay gökyüzünde asılı duruyordu. Gece yarısı yavaş yavaş şafağa dönüştü. Dört yanı da boştu. Yolu ayırt etmek zordu. Yön bulmak için kullanabileceği tek şey, gökyüzüne yükselen büyük ışık sütunuydu.

Buz kristali yer, başaşağı gökyüzü, iki ay ve ışık hüzmesi...

Du Ze: Neden bu sahne çok tanıdık görünüyor?

The Reader and Protagonist Definitely Have to Be in True Love [BL]Where stories live. Discover now