Bölüm 2.2 - Yazar: ...Anlaşıldı.

1.5K 227 164
                                    

*Du Ze yazarı trolledi ve yazar da onu geri trolledi.*

Du Ze kanının boğazına ulaştığını hissetti. Bir dahaki bölümde, Işık Tapınağı Şövalyeleri, baş kahramanla savaşmak istemişlerdi ama bir ölümsüzle savaş deneyimleri yoktu. Baş kahramanın kafasını kestiler, vücudunu parçaladılar ve daha sonra kalıntıları mezar höyüğüne attılar. Fakat, bir ölümsüz için, "ölüm" durumu normaldi. Bir anlamda, onlar ölemezlerdi. Yani, baş kahraman için, sıradan bir insanı öldürebilecek şeyler onda işe yaramazdı.

O gece baş kahraman iskelet formunu geri kazandığında, kemikten oluşan vücuduna baktı ve oldukça kafası karışık hissetti. Rose, ilk aşkının yasını tutmak için mezar höyüğüne gitmişti ama onun dirildiğini görünce çok korkmuştu. Baş kahraman onunla konuştuktan sonra, Rose, onun okula dönüp işleri düzeltmesine yardım edeceğine söz verdi.

Du Ze ağzından fışkırmak üzere olan kanı yuttu. Yazar orjinal bir hikaye yazmak istese bile her şeyin bir sınırı vardı. Hikâye muhtemelen şöyle gelişecekti: Kahraman ve güzel kız beraber kaçtıktan sonra, sessizce güçlenmek için bir yer arayacaklardı, sonra Işık Tapınağı'na, intikam almak için döneceklerdi. Ah, "komşu kızı" tipi olan Rose'un da iyi bir harem üyesi olabileceği nasıl düşünememişti?

Ve sonra, Yi Ye Zhi Qiu, Du Ze'nin umutlarını paramparça etti.

Baş Kahraman, Rose için bekledi ama ihanete uğramıştı. Karşısına çıkan insanlar Işık Tapınağı'nın adamlarıydı ve hepsi hazırlıklı gelmişti. Gönderilen tüm rahipler, ölümsüzleri yok etmek için yeminliydi. Ancak, mezarlık, ölümsüz baş kahraman için avantajlı bir yerdi. Büyücülük becerilerinde ustalaşmış olmasa da, kabiliyeti iyiydi. Ayağa kalkan zombi sürüsünü görünce, etrafındaki insanların hepsi onun kötü olduğunu anladılar. Herşeye rağmen, baş kahraman onları öldüremedi ve kolayca kaçtı. Ama şimdi tüm kıta onu arıyordu.

Devamlı olarak kaçarken, baş kahraman sürekli tehlike altında kalıyordu. Ruhu acıyla kaplanmıştı. Tekrar ve tekrar ihanete uğradı. Bir kadını haydut çetesinin ellerinden kurtarmış ve evine kadar eşlik etmiş olsa bile kadın, başlığının ardındaki kafatasını gördüğünde onu paralı askerlere satmaktan çekinmemişti.

Eğer Lich'in "ölememe" becerisi olmasa, çoktan binlerce kez ölmüştü. Çok zayıf duruma düştüğü zaman, müttefiklerinden biri olan Daniel, onu kurtardı. Yaşadığı onca ihanetten sonra baş kahraman paranoya olmuştu ama Daniel onun şüphesini umursamıyor gibi görünüyordu. Daniel, sürekli baş kahramanın paralı askerlerden kaçmasına yardım etmişti.

İyi kardeş! Du Ze, Daniel'e ibadet etmek için önünde eğilmeye hazırdı. İyiki bu iyi küçük kardeş vardı yoksa yazar, baş kahramanın durumunu daha da kötü hale getirebilirdi.

Ama Yi Ye Zhi Qiu, Du Ze'ye ölümcül darbeyi indirmekte gecikmedi.

Baş kahraman sonunda şüphelerinden kurtulduğunda ve Daniel'e teşekkür etmek üzereyken, saklanma yerinin Işık Tapınağı'nın adamları tarafından kuşatıldığını fark etti. Daniel basit ve dürüstçe gülümsedi ve: "Üzgünüm Xiu, şu an yapabileceğin en iyi şey ölmek." dedi.

Du Ze'nin kanı sonunda ağzından fışkırmıştı.

Yazar! Sen! Kazandın!

*****

*****

Elindeki sihirbaz ekipmanıyla, Xiu yüksekte saklandıkları yere geri döndü. Okuldayken Daniel'in ailesinin çok fakir olduğunu öğrenmişti ve daha iyi bir ekipmana sahip olamayacağını biliyordu. Xiu'nun ekipmanı tutan eli sıkılaştı. Başlığın altındaki iskeletin yüzü ifadesizdi ama gülümsemek istiyordu. Daniel bu ekipmanı aldığında mutlu olur muydu?

Gülümsemek isteyeli ne kadar zaman olmuştu? Herkesin onu terk ettiğini düşünmüştü ama birisi ona yalnız olmadığını göstermişti. Artık bir kurtuluşu vardı.

Kulübede, Daniel çok telaşlı ve endişeli görünüyordu ama Xiu'yu görünce rahatladı ve yüksek sesle: "Geri döndün!" dedi.

Xiu, Daniel'in onun hakkında endişelenmesini istemiyordu. Kimliği ortaya çıkmamıştı.

Fakat, Daniel onunla konuşmadı. Onun yerine, biri ardına diğeri, Işık Tapınağı Şövalyeleri saklandıkları yerden çıkıp onları kuşattılar. Cübbelerinde ve zırhlarında "12" sayısı vardı. Şövalyeler, ekipmanlarıyla beraber çok yüksek seviyedeydi ve hepsi Xiu'nun daha önce savaştığı düşmanlardan daha tehlikeliydi.

Işığın Tapınağı'nda, herkesden güçlü, üstün seviyede 12 şövalye olduğu söyleniyordu. En zayıfları bile Xiu'yu öldürecek kadar güçlüydü.

Son gelen kişi tanıdık görünüyordu. Aziz Kadın, tüm vücudu siyah cübbeyle saklanmış kişiye baktı. Bu onun ilk defa bir ölümsüz görüşüydü.
Kitaplar ölümsüzleri şöyle tarif ediyordu: tüm bedenleri, güçlü ve kara bir ölümcül hâleye sahiptir. Tarih kitaplarının dediği kadar iğrenç görünmese de, Aziz Kadın tiksinmişti. Aziz'in ince dudakları ayrıldı ve ölümsüzle konuştu, piskoposlara göre o şöyle çağrılıyordu-

"Şeytani Xiu, bu sefer elimizden kaçamayacaksın."

Aziz'i duyan Xiu, arkasını döndü ve kızın karşısında, Daniel'i koruyan şövalyelerin bulunduğu tarafa baktı. Daniel ona baktığınn farkındaydı. Xiu'ya, geçmişte Xiu, ona üstlerine zorbalık etmesi için yardım ederken takındığı aynı dürüst ve basit gülümsemeyi takındı.

"Üzgünüm Xiu ama şu an yapabileceğin en iyi şey ölmek."

Tekrar ihanet edildiğini öğrenmek tuhaftı ama incinmiş hissetmiyordu. Hatta öfkeli bile değildi. Kalbinde bile acı yoktu. - Hayır.

İskelet ağzını açtı ve kahkaha atmaya başladı.

Kalbi eriyip gitmişti, değil mi?

Mavi ruh alevleri göz yuvalarında ateşlendi, hiçbir sıcaklık belirtisi yoktu.

- "Melez"den alıntı.

Yazarın söyleyeceği birşey var:

Yazar: ...Anlaşıldı = +

Okuyucu: Ugh- (kan fışkırır)

[Sistem: Oyuncu ölümcül bir darbe aldı, HP sıfır.]

Baş Kahraman: (Hâlâ ortaya çıkmadı, sessizce izlemeye devam ediyor.)

-------

Kitap başlarda karışık olsa da birkaç bölüm sonra çok zevkli hale geliyor. Okumaya devam edin~ ^^

The Reader and Protagonist Definitely Have to Be in True Love [BL]Where stories live. Discover now