Scott altımda şaşkınlıktan gözleri bir karış açık, hareketsiz yatarken eimdeki çiviyi boğazına bira daha bastırdım.

"Şimdi, kaltak kim?...Bir daha söylesene..."

Sesim öyle sert çıkmıştı ki, kendimden ben bile korkmuştum. Scott'sa altına yapmak üzereydi. Ve bu bana büyük bir zevk veriyordu. Bana yaşattığı herşeyi ona misliyle yaşatmak istiyordum. Ancak buna zamanım yoktu. Scott altımda kıvranmaya başladığında düşünmeyi bıraktım ve harekete geçtim. Çiviyi boğazına saplamak üzere hızla havaya kaldırdım.

"Dur! Sana yardım ederim!...lütfen..."

Yalvarması içimdeki küçük şeytana kayıtsız bir zevk veriyordu. İrissiz siyah gözlerine baktığımda kendi yansımamı gördüm. Yüzümdeki morluklara, çiziklere, berelere ve kir pasa rağmen güçlü gözüküyordum. Güçlü, durdurulamaz...yenilmez.

"İstesen de istemesen de bana yardım edeceksin."

Derince bir nefes aldım. Bu iş daha fazla uzamamalıydı. Elimle çiviyi sımsıkı sardım ve hızla sapına kadar Scott'un boğazına soktum. Yüzüme ve üzerimdeki yırtık pırtık, kısa kollu tişört kan damlalarıyla boyanırken Scott acı içinde haykırdı. Bu onu öldürmeyecekti belki ama, yoluma taş koymasına engel olacaktı. En azından peşimden gelmeyeceğinden emin olmalıydım. Scott altımda debeleniyor ve sesinin yettiği kadar yalvarıyordu. Çivinin sapını kavrayıp hızla geri çıkardığımda, Scott'tan pes bir inleme yükseldi. Çivi bana lazımdı. Dışarıda daha bir sürü iblisle cebelleşecektim. Öte yandan gırtlağına çivi sokmak akıllıca bir fikirdi. Çığlık atmasını ve başka iblisleri mahzene çekmesini engellemiştim. Bu dahiyane fikrim için kendimi tebrik ettim.

Ardından burada daha fazla vakit kaybetmemek için planın ikinci aşamasını uygulamaya koyuldum. Hızlıca Scott'un üzerini yoklayarak önce, bana takmak için getirdiği kelepçeyi sonra da hücrenin anahtarlarını aldım. Kelepçenin üzerindeki desenler midemi bulandırıyordu. Eh, kim kolunda titan kanına bulandırılmış bir kelepçe ister ki? Şey...cevap veriyorum: tabii ki hiç kimse...

Anahtarları kir pas içindeki pantolonumum cebine atıp elimdeki kelepçeyle yerde kanlar içinde yatan Scott'a döndüm. Çaresizce boğazını tutuyor ve sürünerek benden uzaklaşmaya çalışıyordu. Ama nafile...

Çevik bir hareketle eğilip sağ bileğini yakaladım ve kelepçeyi geçirdim. Kelepçenin diğer tarafını ise demir parmaklıklardan birine taktım ve hücrenin kapısına yöneldim. İçimde ki, adrenalin gittikçe artıyor beni harekete sefk ediyordu. Bunu yapabilirdim. Başarabilirdim...

Hücrenin kapısında durup cebimdeki anahtarları çıkardım ve hücrenin kapısını neredeyse beş saniyeden kısa bir sürede açmayı başardım. Parmaklıklar dışına çıkmak içimde yeni bir sevinç dalgası yaratırken yüzümde oluşan sırıtışa engel olamıyordum- olmak istemiyordum. 

Birden bire kulaklarımı dolduran tiz alarm sesiyle irkildim. İşaret gelmişti. Heyecanlı kısım asıl şimdi başlıyordu. Hücrenin koridora açılan demir kapısının kolunu çevirirken içimdeki her bir adele sızlıyor bana küfür ediyordu. Eh, onca dayaktan sonra bu normaldi tabii. Ancak bu bana engel değildi. Elimdeki tek fırsatı ne olursa olsun en iyi şekilde değerlendirecektim.

Demir kapıdan çıkarken hücrenin parmaklıklarında debelenen ve inleyen Scott'a son bir bakış attım ve sırıttım.

"Hakettiğin yer buradan daha bok olmalıydı ama şimdilik idare et."

Ardından koşarak koridora çıktım. İçimdeki şeytan henüz tatmin olmamıştı ama buradan hemen çıkıp Carter'ı bulmalıydım. Ve nerede olduğunu da biliyordum. Sabahın bu saatinde hep batı antrenman salonunda kardiyo çalışırdı. Eğer iksir herşeyi yok etmediyse hâlâ bu alışkanlığına devam ettiğini umuyordum. Ancak sorun şu ki şu an da Akit'in doğu hücrelerinden birindeydim ve batı kampüsüne gidebilmem için önce ana kampüsü geçmeliydim. Ve ana kampüs de şüphesiz iblis kaynıyordu.

Melezin GölgesiWhere stories live. Discover now