12-) Kurban

2.7K 234 113
                                    

Bölüm On İki

Sessiz bir şekilde oturmaktaydım koltukta. İçeriye geçtiğimiz andan itibaren, tek bir söz dahi söylememiş, onu dikkatlice izlemiştim yalnızca. Onun o parıldayan kömür gözleri, arada bir bana dokunuyor, bazen bir şeyler ilgisini çekiyormuş gibi bir o yana bir bu yana bakıyordu. Neler düşündüğünü, ne yapacağını, ne söyleyeceğini hiçbir zaman kestiremediğimden ötürü, dilsiz bir insan gibi ilk önce dudaklarını aralayan kişi olmasını bekliyordum. Sonuçta, güya kaçıp başarılı olamamış ve pes edip geri dönmüştüm. O bunu hesaplamış olsa da, belki de daha farklı, olumsuz bir tepki verir diye küçük iğneler edasıyla tenime batan tedirginlikten kurtulamıyordum. Neyse ki bu sessizliği, anlamsız bekleyişi uzun sürmedi ve girerken kapının kenarına koyduğu poşetleri alıp önüme, sehpanın biraz yanına koydu. Bunlar, büyüklü küçüklü, rengârenk 5-6 tane poşetti.

"Yemek yedin mi?" Sonunda konuştuğunda usulca başımı sallamış, poşetlerden birinden iki tane kutu çıkarışını ve yandaki camdan sehpaya bırakışını seyretmiştim. "Ben yine de yiyecek bir şeyler getirdim." Ardından az önce yere bıraktığı poşetlerden birkaç tanesini bana doğru uzatmıştı. Almadan, sorgularcasına yüzünü incelemeye devam ettiğim vakit, birkaç adım daha yaklaşmış ve bu sefer kucağıma bırakmıştı onları. "Sana da bir şeyler aldım." Hafifçe eğilmiş bir halde, önümde duruyor, beklentiyle gözlerime poşetleri açmam için bakıyordu. Dudaklarında yine küçük bir gülümseme vardı ve ben sadece birkaç saniyeliğine gözlerimi dudaklarına indirince o gülümseme daha da yayılmıştı. 

Uzatmadan istediği şekilde kucağımdaki poşetlerden ilkini açtım yavaşça. Parmaklarımı uzatıp da çıkardığım ilk şey, koyu renkte, dar bir kot pantolon olmuştu. Göz kararı aldığı belliydi fakat tam da benim üstüme oturacak gibi duruyordu.

Poşetten bir sürü daha pantolon çıkmıştı. Bazıları dar, kot ya da kumaş; bazıları ise bol, rahat, çizgili veya çizgisiz pantolonlardı. Bir de birkaç renk sade tişört vardı. Onun dışında gömlekler, yine ayrı ayrı çizgili, çiçekli, sade veya danteli olan bluzlar vardı. Bir tane uzun, krem renginde, pileleri olan, çok ince bir kumaştan yapılma etek; bir tane de dizimin hemen altına denk gelen, yine kumaştan, ön kısmında eteğin ucuna kadar inen kalın, sıra halinde aralıklı düğmeleri olan başka bir etek vardı. Diğer poşetlerde de 2 tane eşofman takımı, 4 çeşit ayakkabı bulunuyordu. Bu ayakkabılardan 1 tanesi spordu yalnızca. 2 tanesi, bilekte biten, kalın topuğu olan, biri süet ve biri deri, siyah ve kahverengi renklerindeki botlardı. Bir tanesi ise muhtemelen dizlerime kadar uzanacak boyu olan, yine süet, hafif topuklu, uzun bir bottu. Dağın başında kaldığımız için ve de sonbaharda olduğumuz için bot almasını anlıyordum fakat bu kadar farklı çeşitlerde alması bana oldukça garip gelmişti.

Bunun dışında farklı bir poşette iç çamaşırları duruyordu. Genelde siyah, beyaz ve toz pembe tonlarında almıştı. Çoğu rahat ve güzel duruyordu. Özellikle de braletler, normal sütyenlerden daha rahat olduğu için, bunları seçtiğine içten içe memnun olmuştum.

"Bunları mağazadaki çalışan seçti." dedi braletleri incelediğim sırada gülerek. "Beğendin mi?"

Yine usulca başımı sallamış, poşetleri bir tarafa bırakmıştım. İçini açıp da bakmadığım birkaç poşet daha bulunuyordu fakat onlara dokunmadan başımı kaldırıp beni izleyen Eren'e baktım. "Gerçekten uzun bir süre beraberiz değil mi?" desem de düz bir şekilde, bunu bir soru olduğunu zannetmiyordum. Daha çok serzeniş gibiydi.

Masum CinayetlerTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon