65-) ''Güzellik.''

997 101 32
                                    

Bölüm Altmış Beş

''Güzellik.''

ж

Kağan konuşmayı çok sever. Ne konuştuğu, kiminle konuştuğu, ne kadar süredir konuştuğu önemsizdir; onun daima anlatılacak bir şeyi bulunur ve çoğu da dehşet sıkıcı meselelerdir. Çok alakasız bir insana bile o gün içerisinde yaptıklarından, geçmişteki herhangi bir anısından veya dün gece ne kadar içtiğinden bahsedebilirdi. Nedense de bunu çoğu kişi eğlenceli, dinlemeye değerli veya gerekli görür. Eskiden bu böyleydi en azından. Gündelik rastgele konular, çok vahim meselelermiş gibi paylaşılıyordu insanlar tarafından hep.

Kağan, oldum olası gece hayatına düşkün biriydi. Daha lisedeyken bile boyundan büyük meselelerle uğraşır, her gördüğünü denemek için kırk takla atan genç kız ve erkeklerin oluşturup 'illegal' işlere kalkıştıkları gruplarda kendine yer açtırırdı. Kaldıramayacağı kadar içer, sonraki gün berbat bir kılıkta okula gelir, lavaboya gidip kusar ve öğretmenlerin anlamaması için uğraşırdı çünkü babası bir yerlerde çocuk ticareti yaparken, bir yandan da kendi çocuğunun kötü yollara sapmasını istemez, bu uğurda onu disipline ederdi. Daima ironik gelmiştir bana; en büyük sapıkların da ailelerinin olması. Benim de bir anne ve bir babam var. Kızlarının böyle biri olmaması için zamanında ellerinden geleni yapmış, iki emektar insan... Şimdi de büyük sapkın bir zihnin eserleri olarak, her şeye rağmen sevdikleri biricik kızlarının ne halde olduğunu bilmeden, keder içerisinde yaşıyor olmalıydılar. Zamanında, beni tehdit eden adamın bile umursamadığımı bildiği için onlara dokunmadığı, benden apayrı iki insan; ailem.

"Al bakalım."

Dalıp gittiğim süre boyunca kendi kendine her ne konuştuysa artık, en sonunda pasaportu uzatmıştı bana doğru. O an dalıp girdiğim düşünceler evreninden sıyrılmış, uzattığı pasaportu ve kimliği elinden almıştım. Tunç'un yeni ismi ve tertemiz bir sicili vardı artık.

"Sisteme kayıt edilmiş, tamamen legal bir kimlik." diyordu Kağan yaptığı işten gururlanır bir ifadeyle. Ben pasaportu kontrol ederken o gözlerini üzerimden çekmedi ısrarlarla, beklentisi vardı onu övmem veya herhangi güzel bir şey söylemem üzerine fakat bir şey dememiş, işini yapan bir çalışan edasıyla kağıtları kontrol etmeye devam etmiştim. O da pes etti en nihayetinde ve kenardaki spor çantasını askılıklarından tutarak dibime bıraktı. İçinde Tunç'un parası olmalıydı.

"Ne kadar var?" diye sorduğumda, az önceki kalktığı yerine geri oturuyordu.

"500 bin dolar. Şüpheli gözükmemesi adına bankaya yatırmadım. Nakit kullanırsa daha iyi olur."

Bu sırada İrem bizi büyük bir dikkatle dinliyor ve Kağan'ın bana verdiklerini şaşkın bir halde izliyordu. Bütün bu kimlik ve para işinden ötürü benim yurt dışına kaçmaya çalıştığımı düşünüyor olacaktı ki endişeyle bana daha da sokuldu ve Kağan'a duyurmamak adına kısık sesle mırıldandı:

"Bu-"

"Hayır, benim için değil."

O daha sormadan verdiğim cevaba karşı rahatlamış, fakat sonrasında yine aklına bu kimliğin sahibi gelmiş ve kafasını karıştırmış olacaktı ki yeniden sormaya yeltenmişti: "Ki-"

"Tunç'un."

"Eylül!" diye çıkıştı sinirle en sonunda. "Bırak da konuşayım!"

Masum CinayetlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin