11-) Plan

3K 252 101
                                    

Bölüm On Bir

Saatler, eskisinden de hızla geçip gidiyordu. Bu evdeki varlığıma alışan duvarlar, bana yabancı gelmiyorlar, beni farklı bir yerde uyumanın da uyanmanın da huzursuzluğundan kurtarıyorlardı. Geceleri, her an biri saldırabilecekmiş gibi tetikte uyumuyordum en azından artık. Tam karşımda kalıyor, bacaklarımı uzattığım yöne doğru duvar dibinden tavanına kadar yükseliyordu bu cam. Uzun, geniş bir alandan sonra başlayan, karanlık ormanları seyrediyordum bu camdan gece iyice çökmeye varıncaya kadar. Hep, camıma korkunç canavarlar dayanacakmış düşüncesinden de kurtulamıyordum ama. Bu cam o kadar büyüktü ki, kendimi bu yapayalnız dağın başında, tanrının dahi adını unuttuğu yerde, dışarıda kıvrılıp yatıyormuşum gibi hissediyordum.

O yamacın tepesinden yuvarlanıp da yaralarla uyandığım günün üstünden 2 gün geçmişti fakat hâlâ daha kollarımda diken izleri, morluklar; göğüs kafesimde ise süregelen hafif bir sızı vardı. Aynaya baktığımda görebiliyordum hafif şişmiş ve kızarmakla morarmak arasında kalmış elmacık kemiklerimi. Başta soyulup derisi kalkan çenem, şimdi iyileşmeye yüz tutmuş bir halde kabuk bağlamıştı. Gözlerimin altı, şu 2 gündür çektiğim acıyı yansıtırcasına çöküp morarmış, dudaklarım kuruyup iyice soluklaşmıştı.

Bu süreç boyunca bu uzun koltukta yatmış, hakkımda ara sıra yapılan haberleri hayretle izlemeye başlamıştım. Beni, bazen asılsız ihbarlardan ötürü ülkenin bir diğer ucunda arıyorlar, boşuna zaman kaybediyorlar, daha kötüsü ise zaman kaybettiklerinin dahi farkına varmıyorlardı. Bu nereye kadar böyle devam edecekti hiçbir fikrim yoktu. Daha dün, benim az kalsın kabusum olacak o çimenlikteki kanı bulmuşlardı. Bana bu kabusu yaşatmaya yeltenmiş yaşlı herifin kanının karıştığı toprağı, kirlettiği otları bulmuşlardı. Herkes o adamın öldüğünü düşünüyordu. Dolayısıyla, onunla aynı zamanda ortadan kaybolduğum için benim de öldüğümü ya da yakın zamanda ölü olarak bulunabileceğimi televizyondaki programlar bas bas bağırarak anlatıyordu. Buna karşın annem babam ne yapıyordu, onu göstermiyordu haberler. Ne haldelerdi, ne yiyip içiyorlardı ara sıra kurcalıyordu aklımı fakat içimden bir ses diyordu ki, asıl kendin için endişelen.

Bedenimin iyileşmek ve kendini toparlamak için verdiği bu savaş sırasında, Eren bana pek ilişmemişti. Yemek yapıyor, bana da veriyor, sonra da odasına çekilip akşama kadar sesini dahi çıkarmıyordu. Elbette benim aklımda ise sürekli bahsettiği abisinin ne zaman geleceği vardı. Hâlâ daha pes etmiş, bu dağın başında, o özensiz yapılmış mezarların altında çürüyüp gitmeyi kabullenmiş değildim. Gücümü topladığım ilk vakit, yine kaçmayı deneyecek fakat bunu bu sefer aklımı kullanarak yapacaktım. Mantıklı bir planla, yavaş yavaş yapacaktım ki her şeyi, bu sonsuz ormandaki varlıklarla karışıp gitmeyeyim, yolumu bulmaya çalışırken, kurtulma amacıyla kaybolmayayım diye. Beni buraya getiren arabasıyla terk edecektim bu kimsesizlerin toprağını. Bunun için yalnızca zaman ve zamanlama gerekiyordu bana. Henüz araba dahi sürmeyi bilmezken, anahtarı çalıp da kaçmaya kalkışmamın bir manası yoktu zaten. Beni kendi elleriyle şehire götürmek zorunda kalacaktı. Ona bu sebebi, her şeyi planladıktan sonra ben verecektim.

Masum CinayetlerWhere stories live. Discover now