57-) "Samimiyet."

1.1K 102 47
                                    

Bölüm Elli Yedi

"Samimiyet."


Ж

Uykunun tutmadığı gecelerden birinin sabahı, oldukça erken bir saatte dışarıya çıktım. Bahçesi oldukça büyüktü, dışarıdaki araziden bir buçuk metre kadar yüksekliği olan taştan bir duvarla ayrılıyordu. Birkaç tane de ağaç vardı bahçede. Çimenlerin üstü ıslaktı, duvar kenarları ve üstlerinde de karlar vardı dünkü yağmurun eritemediği. Bir de arka bahçede tahtadan küçük bir kulübe. 

Saat beşe geliyordu. Gökyüzü yavaş yavaş açılmaya başlıyordu lacivertten daha yumuşak tonlara. Soğuk beni ayıltsın istemiştim, bu yüzden yüzüme vurduğu keskin darbeleri memnuniyetle karşıladım. Etrafı biraz keşfetmek isteyerek bahçeden ayrılmaya yeltenmiştim aslında fakat uzaklardan duyduğum boğuk bir sesle duraksadım. Başta bu ses evden geldi zannetmiştim fakat daha da arkalardan geliyordu. Evin arkasından, arka bahçeden.

Ön ve arka kısmına nazaran daha küçük olan evin yan tarafından geçtim ve duvarın en kenarında duran tahtadan kulübeye baktım. Sesin buradan geldiğine emindim ama rüzgarın uğultusuyla beraber karıştığı için tam olarak anlayamamıştım ne olduğunu. Hayvan olduğunu düşündüm, Belki de köpeği vardı ve havlamıştı. Bunun olasılığını düşünerek yaklaştım ve tahtadan kapısını kendime doğru çekerek açtım.

Rutubet kokusu. Biraz da pislik kokusu. Hızlı hızlı inip kalkan bir göğsün sahibi, son nefesini veren canlılara özgü bir çırpınış, inlemeler...

Tavandan sarkan loş ışığa alışmam birkaç saniyemi aldı, o zamana kadar içeride olup biteni göremedim. Benim için fazla karanlıktı gözlerim alışana kadar.

Karşımda iki beden vardı. Arslan ve daha önce hiç görmediğim, sandalyeye bağlı bir adam. Arslan, adamın üzerine doğru eğilmişti, parmaklarını saran siyah eldivenleriyle de çenesini kavrıyordu kendisine bakması için. Diğer eli ise korkuyla titreyen adamın omzundaydı. Oldukça işine odaklanan biri olarak, ilk başta kapının açıldığını da fark etmedi, eşikten onları izlediğimi de. Sonra, karşısındaki adam kurtuluş umuduyla gelene bakmak üzere başını çevirmeye yeltendiğinde Arslan da beni fark etti, ağır bir hareketle gözlerini bana doğru çevirdi.

"Sabahın beşinde eziyet mi ediyorsun birilerine?" diye sordum içeriye geçip kapıyı ardımdan kapatırken.

"Uyku tutmadı." dedi parmaklarını geri çekip doğrulurken. Üzerindeki beyaz gömleği ve siyah pantolonuyla evinin arkasındaki kulübede adam dövmeye değil de önemli bir toplantıya katılıyor gibi duruyordu. "Satranç oynayacaktım, kimseyi bulamadım."

O sırada yanlarındaki alçak masayı fark ettim. Üzerinde birkaç tane küçük camdan şişe, şırınga ve kağıtlar bulunuyordu. "Bunlar ne?" diye sordum, küçük tüp halindeki şişeyi aldım, içindeki üçte ikisini kaplayan sarımsı sıvıyı incelemeye başladım.

"Zehir."

Yeşil bir sıvı beklediğimi itiraf etmeliyim, asit benzeri bir görünüm yoktu aklımda. Dumanları tüten şöyle yeşil bir bataklığı andıran, kabarcıklar çıkaran türden, çizgi filmlerdeki gibi. Büyük bir hayal kırıklığı.

"Kimya ile ilgiliydin. Doğru." diye mırıldanıyordum şişeleri daha yakından incelemek üzere göz hizama doğru kaldırırken. "Kendin mi yapıyorsun?"

"Evet. İçmek zorunda kalmayacağın, temasla veya solunum yoluyla alınmasının yeterli olacağı fakat direkt değil de zamanlı bir bomba gibi belli bir süreden sonra öldüreceği bir tür zehir yapmak istiyorum."

Masum CinayetlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin