20-) ''İtiraf.''

2.1K 172 76
                                    

Bölüm Yirmi 

''İtiraf.''

.

.

''Soru soruyorsam direkt cevap verecek, bir şey saklamaya çalışmayacak, kem küm etmeyeceksin. Bir şeyi iki kere söylemekten nefret ederim. Duydun mu? Ayrıca yalan söylediğini anlarım. O zaman da ben deliririm ve seni kıyma makinesinden geçirip köpek maması yaparım. Duydun değil mi? Duymuştur Eylül değil mi?''

Eren, üstünlük taslar bir ifadeyle bir eliyle Kenan'ın omzunu sıkıyor, o korkunç ifadeye sahip yüzünü adamı iyice germek için ona doğru gittikçe daha fazla eğiliyordu. 

''A-anladım! Ne istersen söyleyeceğim... Ama... Sonrasında beni bırakırsın değil mi?'' Korkuyla çoktan birkaç yıl yaşlanmış olan buruşuk cildi gittikçe daha da kızarıyor, mavi gözleri delicesine Eren'in çehresinde dolanıyordu. 

''Tabii ki de Kenan. Sen yeter ki beni kızdırma. Gerisi kolay.'' diyordu Eren güven veren bir kandırmacayla. Çaresiz insanlar mantıklı olup olmamasını umursamadan kurtuluş inancına delicesine sarılırlar. Sahte olduklarını bilseler bile muhtemelen küçük bir ihtimalin peşinden dahi giderler çünkü hiçbir şey canlarının yanacağının düşüncesi kadar korkunç değildir. 

''Tamam!'' derken akan burnunu çekti kararlı ama titrek bir sesle. ''İstediğini sorabilirsin. Her şeyi söyleyeceğim yalan söylemeden.''

Birkaç metre ötemde ayakta dikilmekte olan Eren'in dudaklarının kıvrılışına şahit olmuştum. Gözlerinde tehlikeli bir parıldama belirmiş, heyecandan titreyen ellerini yumruk yaparak saklamaya çalışmıştı. Bu güzel ifadeyi izlerken tüylerimin diken diken olduğunu söylemem gerekir sanırım. İçten içe beni de heyecanlandıran bu sahne karşısında nasıl bir tavır takınsam bilemiyordum. Heyecanımı, memnuniyetimi, kanasusamışlığımı nasıl gizleyebilirdim ki? Benim de ellerim titremeye başlamış, üst dudağım seğirmişti. Yalnız olsaydım belki de içimdeki bu canavarı serbest bırakır da kahkaha atmasına, yerlerde zevkten sürünmesine izin verebilirdim ama her zamanki gibi kendimi kısıtlamalı, normal halime dönmeli, saklamalı, her şeyi saklamalıydım. 

Eren birkaç adım uzaklaşmış ve yine duvarın kenarında kalan, loş ışığın zar zor yetiştiği alet edevatların arasından uzun ayakları olan bir tripot ve kamera çıkarmıştı. Tripodu adamın birkaç metre ötesine kurmuş, kamerayı açıp çalıştırmıştı. Ben çaprazlarında kalıyor, kamera açısına girmiyor, kenarda, kucağımda bilgisayarımla hazır bir şekilde bekliyordum. Kenan onun ne yaptığını anlamaya çalışırken Eren uzanıp cebinden çıkardığı bir mendille adamın yüzündeki çamuru, kanı, salya ve sümüğü silmişti dikkatle. ''Kameralara çıkacaksın sonuçta. Biraz bakımlı olmak şart değil mi?''

Anında adamın gözleri dehşetle büyümüş, mavi göz bebekleri sanki iyice içerilere, derinlere kaçıp küçülmüştü. ''Videoya mı çekeceksin?'' demişti sesi titrerken. Uysal bir köpek yavrusu gibiydi. Sahibi ne derse yapıyor, hatta kızmasın diye kuyruğunu kısmış, büyüttüğü gözleriyle ona bakıyor, alçak sesle konuşuyordu. 

Eren cevap vermeden dostça gibi duran bir tokat attı suratına, ardından geri çekildi. ''Eylül, oradaki listeyi görüyorsundur. Söylediklerine göre yeri, zamanı, kişiyi falan doldurursun. Düzenli olmasına dikkat et.''

''Anladım görünce.''

Başını çevirip küçük bir gülümseme yolladı. ''Biliyorum. Alışkanlık. Arslan dışında herkese bir şeyleri anlatmak çok uzun sürüyor. Minik akılları almıyor gibi.'' Düz ince telli saçlarından birkaçı alnına doğru uzanıyor, gözünü örtmeye davranıyordu fakat Eren arada bir söz dinlemeyen saç tutamını yana veya arkaya savurarak kısa bir süreliğine ondan kurtuluyordu. Oysa alnını istila etmelerine izin vermeliydi. Böylesi çok daha hoş duruyor, ona daha genç bir görünüş veriyordu ama daha haylazca bir görüntüydü sanırım bu. 

Masum CinayetlerOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz