17.BÖLÜM

1K 89 41
                                    

"Hissediyor musun?"

Jackson'ın sesiyle gözlerimi imzaladığım kağıtlardan kaldırıp ona baktım. Bir elinde kahve bardağı vardı ve diğer eli pantolonunun cebindeydi. Gözlerini tavana çevirmiş öylece bir şeyi izlerken iç çekti.

Kaşlarımı kaldırdım. "Neyi?"

"Ne yani," Gözlerini bana çevirip dudaklarını ıslattı. "Hissetmiyor musun?"

"Jackson, neyi?"

Elini, havaya yazı yazar gibi oynattıktan sonra sanki çok gizli bir şey söylüyormuşcasına fısıldadı. "Şirkette ki siyah bulutları?" Ona anlamsız anlamsız bakmaya devam ettiğimde adımlarını masamın karşısındaki sandalyeye çevirip oturdu. "Bugün herkes çok gergin. Şirkete sponsor olacak olan firma son anda sözleşmeyi imzalamaktan vazgeçmiş."

"Niye?"

Omuzlarını silkti. "Orasını bilmiyorum ama Sehun ve ortakları terminatör filminden fırlamış gibi geziyorlar ortalıkta." İç çekip elini elimin üstüne koydu. "Sen yenisin, böyle zamanlar da şirketteki hiçbir çalışan aylak aylak dolaşmaz. Eğer dolaşırsan bedelini," Eliyle silah tutuyormuş gibi yapıp beni hedef aldı. "Ödersin."

Elini geriye itip güldüm. "Ne yapıyorsun?" diye homurdandım keyifli bir sesle. "Hem öyleyse sen neden aylak aylak dolaşıyorsun?"

"Benim sebeplerim var." dedikten sonra yüzüne üzüntülü bir ifade kondurdu. "Bugün ekstra saçma bir güne uyandım. Üstelik ben sabahları Tanrı belamı vermiş gibi uyanırken senin bu kadar klas ve kaliteli uyanman hiç adil değil, Bay Lu."

Dirseğimi masaya yaslayıp ilgiyle onu dinliyormuş gibi yaptım. "Ne oldu yine?"

"Rezil oldum."

Güldüm. "Ne yaptın? Nefes mi aldın? Senin rezil olman için nefes alman yeterli çünkü." diye takıldım ona.

"Bir sus anlatayım." dedi yüzünü buruşturarak. "Hani şu Hyo var ya? Belalım." Başımı salladım. "O artık karşı komşum... Sabah uyandım, yatak odamın perdesini araladım ve bir baktım camından benim odamın camını dikizliyor."

Bu sefer gülmemek için kendimi sıkmıştım. "Bu rezil olman için yeterli değil."

"Altımda yalnızca boxer vardı!"

Omuzlarımı silktim. "Altında bir boxer da olmayabilirdi."

Bir süre yüzüme baktıktan sonra büyük bir aydınlanma yaşamış gibi saçlarını kaşıyıp ayağa kalktı. "Doğru." Gözlerimi devirdim ona ve o umursamadan kendi tarafına geçip bana oradan bir öpücük attı.

Tekrar kağıtlara döndüm ancak yalnızca on beş dakika kadar geçmişti ki, "Geliyorlar." diye fısıldadığını duydum Jackson'ın. O tarafa bakma zahmetine girmedim. Büyük ihtimalle Sehun'dan bahsediyordu. Elimde bir miktar daha kalan o kağıtları da imzalayacağım sırada kağıtların üstüne bir dosya düştü.

İrkileceğim kadar hızlı düşen dosyayla birkaç saniyelik duraksama yaşadım ve sonunda başımı kaldırıp dosyayı atan kişiye bakabildim. Sehun hemen karşımdaydı. Üstünde takım elbisesinin ceketi yerine, yeleği vardı ve sanırım biraz sinirli görünüyordu.

"Sana, bunun senin işin olmadığı söylendi, öyle değil mi Luhan?" diye sordu kelimelerin üstüne teker teker basarak. Sesini de hiç çekinmeden yükseltmesi, koskoca katın sessizliğe bürünmesine neden olmuştu.

Birkaç saniye çevreme bakınıp, "Anlamadım?" dedim boğazımı temizleyerek.

"Bu dosya hangi renk?" diye sorduğunda, sanki karşısında aptal varmış gibi konuşması fena halde sinirimi bozmuştu ancak bozuntuya vermek yerine, "Kırmızı." dedim sessizce.

DÜŞLER SENFONİSİ /HUNHAN/Where stories live. Discover now