9.BÖLÜM

1.3K 109 75
                                    

Başıma gelen her şeyle baş etmeyi bir şekilde öğrendim. Uzun sıkıntılar, hayat stresi, kalabalık mekânlar ve yaşamın bütün o muhteşem sıkıntısı ile tanıştım, tanışıyordum. Geçip giden yılların benden götürdükleri, getirdikleri ve acı tecrübeleri olgunlaşmamı sağladı diyemezdim ama büyümüştüm.

Sehun'u hayatımın tam merkezine bu denli koymam ne kadar mantıklıydı bilmiyordum ama şüphesiz hayatımın dönüm noktasıydı. Üstelik yeni yeni tanımaya başlıyordum ben bu adamı, nasıl bu şekilde hayranlık duyabilirdim? Şaşırıyordım bu duruma.

Ona duyduğum hayranlık kesinlikle ucu aşka dokunan bir şey değildi. Ona karşı hiçbir şey hissetmesem bile hayranlığımı saklayamazdım ben çünkü hayran kalınacak bir adamdı. Düzen takıntısı, çalışkan ve disiplinliydi. Tüm bunların yanında gerçekten eğlenceli bir adamdı aynı zaman da.

Onun ideal eş adayım olduğunu daha önce de söylemiştim, öyle değil mi?

Şimdi mutfağımda, elinde tavamla ve üstünde mavi çiçekli bir mutfak önlüğüyle krep yapmaya çalışıyordu. Ben de ona yardım etmeye çalışıyordum ama bu konuda gerçekten beceriksizdik. Krep bile yapamıyorduk.

"Sehun, şu tahta kaşıkla mı çevirsen acaba?" diye sordum en sonunda pes ederek. Kalçamı tezgahın kenarına yaslayıp onu boydan boya süzerken düşünebildiğim tek şey, çiçekli bir mutfak önlüğünün takım elbisesinin üstünde bile ona çok yakıştığıydı. "Yapamıyorsun işte, tahta kaşıkla çevir."

Tavayı sallayıp krepi çevirmeye çalıştı bir kez daha. Yine başaramayınca tavayı resmen atar gibi bıraktı ocağın üstüne. "Senin yüzünden." dedi gözlerini aniden bana çevirip. "Sen buradasın diye yapamıyorum."

Kaşlarımı kaldırdım. "Ben ne yaptım?"

"Heyecanlanıyorum."

"Ha?"

"Ciddiyim." dedi büyük bir ciddiyetle. Ellerini beline yerleştirip bana aynı ciddi tavrıyla baktığında üstündeki önlükte gezdirdim gözlerimi ve gülmemek için genzimi temizleyip ciddi olmaya özen gösterdim. "Sen buradasın diye çeviremiyorum, saat kaç oldu haberin var mı? Git üstünü değiştir ben yapana kadar."

Hâlâ gülmemek için çabalarken başımı salladım ağır ağır. "Suç tamamen benim." dedim alay dolu bir sesle. "Hemen gidiyorum."

"Hemen." diye homurdandı beni mutfaktan kovarken. Arkamı dönüp hızlıca ayrıldım mutfaktan ve koştur koştur odaya girdim. Dolabın önüne geçtiğimde bir süre ne giyebileceğimi düşündüm. Takım elbise giymeyecektim, zaten benim takım elbisem yoktu ancak günlük giyinip gidemezdim. Saçlarımı sonra yapacağım için aynanın önünden aldığım bir lastiği kaşlarımın üstüne dökülen saçlarımı topladım.

Aynanın önünde ilk önce boş boş durmuş olsam da en sonunda açık renk bir kot pantolon ve beyaz, mavi çizgileri olan bir gömlekte karar kılmıştım. Seçtiğim kıyafetleri üstüme geçirdim, gömleğimin kollarını kıvırdım. Zaten bu yaz sıcağında cekete gerek duymamıştım. Gömleğimin önünü pantolonumun beline kıstırıp bir de kemer taktıktan sonra çıktım odadan.

"İşte geldim." dedim mutfağa girdiğimde. Sehun bardaklara doldurduğu kahvelerden başını kaldırıp bana baktıktan sonra hafifçe güldü ancak hiçbir şey söylemedi. "Masa hazır."

Onunla beraber salona ilerleyip hazırladığı masaya kuruldum. Bir süre sessiz sedasız yemeklerimizi yemiş olsak bile Sehun bir an olsun gülmekten vazgeçmemişti. Saçımdaki tokaya güldüğünü biliyordum ama sıcaktı ne yapabilirdim yani?

DÜŞLER SENFONİSİ /HUNHAN/Where stories live. Discover now