12.BÖLÜM

1.2K 99 70
                                    

Hayatı yakalamak isteyip anı kaçıranlara üzülüyorum. Sürekli çalışıp çıtayı yükseltmek isteyenlere üzülüyorum. Saçma sapan girişimlere girip verimli bir sonuç alamadığında ve kredi kartı borçlarını ödeyemediğinde intihar edenlere üzülüyorum. Üzülüyorum yaşamı pembe dizilerden ibaret zannedenlere, anlamı ve ayrıntıyı kaçıranlara. Bir hayvanla yaşamayı bilmeyenlere, çocukla çocuk olamayanlara üzülüyorum.

Bizi soktukları kalıplardan çıkmamız o kadar da zor olmadığını bir şekilde öğreniyoruz. Ya bir istisna ya da bir kırmızı ışık bunu çok iyi öğretiyordu.

Benim kırmızı ışığım hemen yanımdaydı. İş çıkışı beraber bir şeyler yapmak istemiştik ve elbette beraber yalnız kalamamıştık. Nereden duyduklarını bilmiyorum ama peşimize takılan Jongin, Suho, Baekhyun, Chanyeol ve İrene'ye, Sehun oldukça rahatsız edici bakışlar atıyordu. Kyungsoo ve Eun'da bize katılmıştı.

"Sizi de hep rahatsız ediyoruz ama..." Chanyeol'un sırıtarak başladığı cümleyi başımı iki yana sallayarak geri çevirecektim ki Sehun benden önce davrandı. "Evet, bizi hep rahatsız ediyorsunuz."

Jongin, Kyungsoo'yu rahat bırakıp Sehun'a kınar gibi baktı. Ben şu an pek rahat değildim çünkü karşımda oturan Sehun masanın altından ayağını bacağıma dokundurup duruyordu. Olduğumuz kafede canlı müzik vardı. Bunun tadını çıkaramıyordum.

Derin bir nefes alıp masaya bırakılan menüde gözlerimi gezdirdim. Uzun uzun baktığım menüden başımı kaldırdığımda herkesin bana baktığını görmüştüm. Başımda dikilen garson'a, "Limonata alacağım." diye mırıldandım. "Naneli... Buz koyarsanız çok iyi olur."

Garson başını sallayıp menüleri topladıktan sonra derin bir nefes aldı ve yanımızdan ayrıldı. Gözlerim turuncuya kaçan saçlarını kestiren Eun'a dokundu. Diğerlerinin arasında bir muhabbet dönüyordu ama onları dinlemiyordum. "Saçların çok hoş olmuş." dedim sessizce. Eun hemen Sehun'un yanında oturuyordu.

"Ya, beğendin mi?" diye sordu Eun hemen hevesle. Gülümseyip başımı salladığımda parmaklarını saçlarının arasından geçirdi. "Çok yakışmış."

Utangaç bir tavırla gülümsedi. Onunla bu kadar yakın olmamızı anlamıyordum ama bana çok sıcak geliyordu. Aramıza mesafe koymak hoşuma gitmezdi.

Dirseğimi masaya yaslayıp çenemi elimin içine bastırdığımda Sehun dikkatle yüzümü incelediğini gördüm. Gözlerim gözlerine kenetlendi ve bu bir an için kalbimin ağzımda atmasına neden oldu. Zaten geldiğimizden bu yana bana bakıp duruyordu.

Gözlerimi ondan çekip masaya odakladım ama masanın altından bacağımı dürttüğünde tekrar ona bakmak zorunda kaldım. Kaşlarımı ne dercesine havaya kaldırdım, göz kırptı. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Birkaç dakika sonra garson siparişleri teker teker getirdi. Çoğunluk pasta istemişti ve sanırım tek limonata içen bendim. Akşam soğuğu usul usul kendini belli ederken sandalyenin arka tarafında asılı duran şalı kollarımın etrafına sardım. "Luhan?" dedi Kyungsoo.

Başımı ona çevirdim. "Efendim?"

"İş nasıl gidiyor?" diye sordu. "Memnun musun?"

"Evet." dedim kısaca. "Memnunum... Bir sorunum yok."

Limonatamın pipetini dişlerimin arasına kıstırıp birkaç yudum aldım. Yanımda oturan Kyungsoo kolunu koluma sarıp başını omzuma yasladığında Jongin bu durumdan pek memnun olmamış gibiydi ama umursamadım.

DÜŞLER SENFONİSİ /HUNHAN/Where stories live. Discover now