6.BÖLÜM

1.2K 120 75
                                    

"Ticarete atılayım diyorum."

Miseok'un düşünceli sesiyle gözlerimi çok kısa bir an ona çevirmiş olsam da bıkkın bakışlarımdan vazgeçmemiş, bacaklarımı da terasın korkuluklarından çekmemiştim.

"Kabullen artık," Kyungsoo onun omzunu sıvazladı. "Şans sana her zaman götüyle gülecek."

Miseok yan bir sırıtışla elini karnına götürdü. "Neyse ki kaslarım var." dedi büyük bir gururla. Bana baktı. "Görmek ister misin?"

"Minseok," Boş bir bakışla karşılık verdim ona. "Hayır."

İsyankar bir nefes aldı. Yerden aldığı boş pet şişeyi dudaklarına götürürken gözlerini kapatmış, kendini role hazırlamıştı. "Damarımdan akan rh negatif, doğumda ölmeyi haketmedim mi? Şaplağı yüzüme vurmuş bebem, kundakta çileyi az çekmedim ki. Beni hasta eden bu aşk hep atit, cinayet sebebim fark etmedin mi? Acılar makyajım, intihar süsüm..."

"Ne diyorsun ya?" diye homurdandım onu omzundan iterken. Şarkısını yarıda kesmiş, bana bakmıştı.

"Hep hüzünleniyorum ben bu şarkıyı dinlediğimde." dedi, düşmemek için sandalyesine tutunuyordu. "Kezzapla mayanoz getir be garson, sıksınlar üstüme, bitsin bu çile. Azrail'e benden çay götür be garson, almaya gelirken basmasın zile..."

Bu sefer gülmemek için kendimi sıkmak zorunda kalmıştım. Parmak uçlarını kıvrılmamak için kendini kasan dudaklarımın kenarlarına bastırıp Kyungsoo'ya baktı. "Ay, gülebiliyor bu!" diye bağırdı neşeyle. "Gülüyor bu!"

"Morali bozuk," dedi Kyungsoo. "Elleşme yavruma."

Kollarını anne edasıyla açıp bana sarıldıktan sonra sandalyeden düşürmek pahasına kendine çekti. "Ben sizin kankanız değil miyim?" diye sordu Minseok. Yüzünde yapmacık bir üzüntü vardı.

"Hayır, evlatlık aldık biz seni." Kyungsoo hâlâ beni kendine çekmeye çalışırken sandalyeyi bırakıp üstüne düştüm. Bu durumu hiç garipsemedi. Terasa serdiğimiz halının üstünde o altımda uzanırken bir yandan da bacağını üstüme atmaya çalışıyordu.

"Vay canına," dedi Minseok. "Calvin Klein yazıyor iç çamaşırında. Bana da alsana."

Elimi belime götürüp tişörtümü kapattım. "Alırım alırım." Geriye çekilip Kyungsoo'nun üstünden kalktım ve yere oturdum.

"İşte geldim buradayım!" diye bağırdı içeriye giren Jongdae neşeyle. Ellerini iki yana açmış, dondurmaları bize gösteriyordu. Minseok'un yanına oturdu. "Al kuşum, ezilmemiş olan senin."

"Benim evim toplama kampı mı ya?" diye sordum huysuz bir sesle. "Işığı gören giriyor, gidin evinize."

Jongade söylediğimi hiç umursamadan elindeki külahı ezilmiş olan dondurmayı elime tutuşturdu. "Ne tatava yaptın ya," dedi Minseok. "Şurada sınava üç gün kalmış, kasma bu kadar."

Gözlerimi balkonumun ilerisine çevirdim. Evet, sınava üç gün kalmıştı. İki haftaya yakın süredir Sehun'la doğru düzgün konuştuğumuz tek bir an yoktu. Hiç konuşmadık desem daha doğru olurdu. Onu görmemek için balkona bile çıkmıyordum ki. İki haftanın sonunda balkona çıkıp oturduğum ilk andı bu.

Birkaç kez dershaneden gelirken görmüş olsam da hiç konuşmadan eve giriyordum. Aklını dağıttığımı söylemişti, buna sebep olmamak için gözüne görünmemeye çalışıyordum.

"Dipteyim, sondayım, depresyondayım." dedi Kyungsoo. Yerdeki minderin üstüne yüzünü bastırdı. "Umarım nefes alamaz ve boğulurum."

DÜŞLER SENFONİSİ /HUNHAN/Where stories live. Discover now